“Sultanahmet Dolmazsa Ayasofya’yı Unutun”
07 Haziran 2014

“Sultanahmet Dolmazsa Ayasofya’yı Unutun”

Her sene 29 Mayıs ta Ayasofya’nın ibadete açılması için yazılar, şiirler yazılıyor, eylemler yapılıyor, dualar ediliyor ve bu konu gündemin en önemli konusu haline getirilmeye çalışılıyor. Bu senede de aynı ruh, heyecan ve fedakârlıkla yüz binden fazla Müslüman Ayasofya ibadete açılsın diye sabah namazını Ayasofya’nın önünde kılarak bu taleplerini tekrar göstermişti.

Başbakan Erdoğan, Büyük Mecidiye Cami'nin açılışında "camileri dolduralım" çağrısında bulununca kendisini dinleyen cemaatin “Ayasofya açılsın” tezahüratlarına karşılık “Bize düşen bir görev var. Camiyi cemaatsiz bırakmayacağız, dolması lazım. Sultan Ahmed Camisi, Süleymaniye Camisi ve Fatih Camisi’nin dolması lazım. Yan tarafında Sultanahmet’i bir dolduralım bakalım. Ama teravih namazlarında değil, bayram namazında değil, sabah namazlarını dolduralım. Onları bir halledelim, sonra gerisi gelir." ifadelerini kullandı.

Bu ifadeler belki bizim cami cemaatimiz, yaşlılarımız ve meseleye biraz saf ve yüzeysel bakanlar için masum ve mantıklı gelebilir. Ne kadar da doğru söyledi Başbakanımız diyenler çok olmuştur. Ancak bu ifadelerin içerdiği anlam derinliğine inildiğinde görülen şey, onlarca yıldır ecdadının kendisine emaneti olan Ayasofya’nın açılması için meydanları dolduran Osmanlı Hilafet sevdalıları ile alay edercesine gayri ciddi, vakıası olmayan bir cevap ve Ayasofya’nın açılmayacağının ifadesidir.

Yani Başbakan şöyle diyor: “Sultan Ahmed dolmazsa Ayasofya’yı unutun”

Sultan Ahmed Camisi mevkisi ve daimi cemaati gereği sabah namazlarında hiç dolmayacağına göre Ayasofya açılmayacak Başbakan’a göre…

Tabi Başbakan Ayasofya’yı açamıyoruz, açamayız der mi hiç. Onun “heybetine” yakışır mı bu? Anlayacağınız Başbakan işi cami cemaatinin üzerine attı. Klasik cami imamları gibi…

Başbakan Erdoğan’a şu soruları sorsak acaba ne cevap verir?

Fatih Sultan Muhammed Han diğer camiler dolduğu için mi Ayasofya’yı camiye çevirmiştir?

Anadolu toprakları Müslümanlara yetmediği için mi İstanbul fethedilmiştir?

Allah Resulü (S.A.V.) Mekke’yi Medine’de camiler dolduğu için mi fethetmiştir?

Mescidi Aksanın kurtulması için etrafındaki tüm camilerin sabah namazı dolması yeterli midir?

Yahudiler Mescid-i Aksa’da Namaz kılmak isteyenlere önce Kudüs’teki diğer camileri doldurun sonra gelir derlerse haklı mı olurlar sizin gibi…

Ayasofya’nın açılması salt orada ibadet edilmeye bağlanacak derecede basitleştirilemez. Ayasofya ümmetin hem manevi hem de maddi ve siyasi değeridir. Bu değersizleştirilmemelidir. Mesele eğer sadece Ayasofya’nın namaz kılmak için açılması ise Müslümanların böyle bir hedefi olmamalıdır diye düşünüyorum. Ayasofya ibadete açılması elbette bir kazanımdır ama asli hedef bu olmamalıdır. Mesele Ayasofya’nın açılmasıdır. Çünkü Ayasofya kapalıdır.

Başbakan’ın bugün elinde yetkisi olduğu halde Ayasofya’nın açılmasını cami cemaatine faruta etmesi yıllardır İslami davet çalışmalarında alışık olduğumuz bir durumdur.

Yıllarca İslami camianın İslami davet çalışmalarında söylediklerinin bir tekrarıdır aslında. Konu Cihad olunca “Nefisle cihattayız. Düşmanla mücadele küçük cihat ve büyük cihad var. Nefisle cihadı kazanmadan nasıl büyük cihadı kazanacağız?”diyen bir yaklaşıma ne kadarda benziyor Başbakan’ın ifadeleri. Hal bu ki insanın nefsi ile olan mücadelesinin ne olduğunu dahi bilmeden ve anlamadan bu telkinler yapılmadı mı?

Herkes kapısının önünü temizlesin her yer temiz olur diye diye, kapılarımızın önünü temizlerken sistemin evlerimizin içini dahi kirlettiğini ve mahremlerimizi dahi koruyamaz hale getirildiğimiz unutmayalım.

Şimdi Başbakan diyor ki Camileri doldurunca Ayasofya zaten kendiliğinden açılır.

İslam devletini önce yüreklerde / kalplerde kurun sonra İslam devleti zaten kendiliğinden kurulur diyen bir akıl tutulması ile nasılda benzeşiyor Başbakan’ın bu söyle mi? Aynı zihniyetin okumaları ve söylemleri…

O halde bugün Fatih’in İslambol şehrinin ve onun sembolü Ayasofya’nın gerçek kurtuluşu nasıl gerçekleşecek?

Ancak Fatih Sultan Muhammed Han gibi mana ve mefhuma sahip, iman ve ferasete sahip güçlü bir yöneticinin iradesi ile gerçekleşir.

O dönem ise, İstanbul’dan (Kasr-ul Hilafeh’den) baktığı zaman Makedonya’yı, Viyana’yı Endönezya’yı ve Etiyopya’yı görebilen ve Dünya’yı İslam’ın hidayet ve rahmetine kavuşturacağına inanan yöneticilerin devrinde kaldı.

Dolmabahçe ofisinden sadece Kadıköy ve Üsküdar’ı gören bir basiret Ayasofya’ya maalesef böyle dar bir pencereden bakabilir.

Hal bu ki mümin Allah’ın nuru ile bakmalıdır öyle değil mi?

Allah Rasulu (S.A.V.) öyle buyuruyor çünkü. “Müminin ferasetinden sakının; çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.”

O ferasete sahip, iradesi sağlam yöneticilerle ancak Hilafet ile karşılaşacağız inşaallah.

İstanbul’un Fatihi, Sultan Muhammed Han’ın sanki bu günlerin olacağını hissederek yazdığı Ayasofya ile ilgili şu vasiyeti sizlerle paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.

“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.”

(Fatih Sultan Muhammed Han / 1 Haziran 1453)