Allah’ın tüm insanlığın ortak malı olarak kendilerine bahşettiği siyah inciyi çıkarmak için yerin derinliklerine indiler. Soğuk kış günlerinde insanların evleri ısınsın istiyorlardı. Ancak bir ateş düştü Soma’ya. Öyle bir ateş ki, kendisi yakmıyordu ama dumanı tüm yolları sarıyor ve ciğerleri dağlıyordu.
Aslında yeryüzünün bir nimeti, Allah’ın bir ikramı olan bu maden patronlarına ait değildi ki. Babalarından miras mı kalmıştı bu kara elmas patronlara. Yok Hayır… Devlet sanki kendi malıymış gibi sattı bu siyah inciyi. Kaç liraya kime gitti bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var. Oda bu elmasın diğer madenler gibi kıyamete kadar insanlığın ortak malı olduğuydu.
Ama ölen bu işçiler bunu beklide bilmiyorlardı. Bilmiyorlardı öz be öz kendilerine ait olan elması çıkarmak için derinliklere indiklerini. Bilmiyorlardı bu kadar zengin olduklarını… Bilmiyorlardı bu zenginliği Allah’ın kendilerine bahşettiğini…
Onların bildiği bir şey vardı. Nafakalarını helal yoldan kazanmak, çocuklarının kursağına bir lokma ekmek için çalışmak gerek. Onların inandığı bir şey vardı. İnsan yerin metrelerce aşağısında olsa da, göğün yüksekliklerinde olsa da tayin edilen vakit geldiğinde Azrail geri dönmüyor. Onun için şartları ağır ve zorda olsa maden de çalışmayı seçtiler.
Hepimiz de biliyoruz ve inanıyoruz ki ecelin vakti geldi. Ölüm takdir edildi ve vakit geldi. Yürekleri yanan aileler ve akrabalara da sorsanız, onlarda çok iyi biliyorlar ki çocuklarının ya da eşlerinin ömrü bu kadarmış. Madende değil de markette çalışmış olsalardı, ecel yine ona ulaşacaktı. Onlar da biz de buna inanıyoruz.
Tamam, yanan yandı, ölen öldü de, herkes bu kaderin kesinliğine inanmadı mı sanki? Kim isyan etti? Kim oğlunun veya eşinin ölümüne, ecelinin gelmesine karşı Allah’a isyan etti? Herkes varsa ihmal ve kusura tepki verdi. Peki, bu tepki bu kadar acı yaşayan aileler için normal değil mi? Onların tepkilerini anlamak için duygularını yaşamalısınız öyle değil mi?
Peki, siz ne yaptınız? Taraflar size soruyoruz siz ne yaptınız?
Daha henüz ilk saatlerde ölü sayısı artmamışken, derinlerdeki işçi kardeşlerin yüzeye sağ salim çıkmasını beklemeden kahrolası siyasi çatışmanıza başvurdunuz. Bu elim olaydan siyasi rant devşirmeye kalkıştınız.
Şimdi matem zamanı değil miydi? Şimdi acıları paylaşma ve gözyaşı dökme zamanı değil miydi? Şimdi hüzünlere ortak olma zamanı değil miydi? Şimdi her türlü sert ve ağır tepki ile karşılaşmış olsanız bile duygulara hakim olma zamanı değimliydi?
Şimdi çatışma zamanı değil. Şimdi pis ve kirli siyasetinize Soma’da yanan yürekleri alet etme zamanı değil.
Şimdi sırf iktidarda olanlara saldırı olsun diye amansızca ve fütursuzca vurma zamanı değil.
Şimdi sırf iktidarı koruyacağım, onu savunacağım diye çirkefleşme ve çiğlik yapma zamanı değil.
Şimdi televizyon ekranlarında kısa zamanda uzun cümleler kurma becerisini gösterme ve bu faciayı da Kemalizm ve gezicilere bağlayacak kadar “dâhice” tahliller yapma zamanı değil.
Şimdi daha önce Bursa’daki maden faciasının arkasında Ergenekon var diyen zaman muhabiri gibi Soma’nın arkasında paralelciler var deme zamanı da değil.
Şimdi Soma’da henüz yerin derinliklerinden çıkarılamamış cansız bedenler varken, ateş düşmüş yürekler daha henüz soğumamışken sırf muhalefet olsun diye iktidarla siyasi hesaplaşma zamanı değil.
Şimdi Soma’daki yürek yakan bu olayı istismar edip kaos ortamı oluşturma ve belde halkını terörize etme zamanı hiç değil.
Şimdi dayanışma, paylaşma ve acılara ortak olma zamanı.
Şimdi acılı ailelerin dertlerini her ne olursa olsun dinleme ve yorgun bedenlerine omuz verme zamanı.
Şimdi kürsü kurup miting havasında halka karşı konuşma zamanı değil.
Çünkü sözün bittiği yerdeyiz. Ancak Şunu diyebiliriz. Zengin bilekler fakir yürekleri dağladı. Aslında o zengin bileğe sahip olanlar çok fakir bir yürek taşıdıklarının farkında mılar bilmiyorum. Biz farkındayız ölen işçilerin ailelerinin çok zengin yürekleri var.