Düşünmenin temelini önbilgi oluşturmaktadır. Önbilgi karşılaşılan olaylar ya da madde hakkında bir hüküm verilmesini sağlar. Dolayısıyla düşünme için kritik bir öneme sahiptir. Önbilgileri nereden aldığımız da elbette önemlidir. Mesela, AK Parti iktidarında yandaş medyadan alınan önbilgiler ışığında doların yükselmesi hakkında bir hüküm verecek olursak bunu “yabancı güçlerin saldırısı” olarak kabul ederiz. Muhalif medyadan aldığımız önbilgilerle hüküm verecek olursak “iktidarın beceriksizliği” ya da “yolsuzluğu” şeklinde hüküm veririz. Görüldüğü üzere bir konu hakkında birbirinden oldukça uzak iki hüküm verilmesini sağlayan şey, kişide var olan öncül bilgidir.
Şimdi laik Kemalistlerin sahip olduğu öncül bilginin kaynağına gelelim…
Bir düşünün! Cumhuriyet kurulmuş ve yeni bir nizam tatbik edilmeye başlanmış, muhalefet diye bir şey yok! Devletin tüm organları, medya ve aklınıza her ne gelirse iktidarın elinde. Tarih kitapları, derse kitapları, müfredat, iktidarı meşrulaştırma ve onu kurtarıcı olarak gösterme üzerine kaleme alınmış. İlk nesil böyle yetiştirildi. Ardından ikinci nesil geldi ki bu nesil, ilk neslin takipçisidir. Yaşananlara şahitlik etmemiş bir nesildir. Dolayısıyla bilgileri o yetiştirilmiş ilk nesilden almak zorundadır ve nitekim de öyle olmuştur. Farklı düşünce diye bir şey söz konusu dahi değildir. Gazeteler, kitaplar her şey devletin kontrolü altındadır. İnternetin, tek tuşla size istediğiniz her bilgiyi sunan arama motorlarının olmadığı bu zaman diliminde “önbilgi” devletin koruyucularının elindedir. Onlar kötüye “güzel” derse güzel olur; güzele “kötü” derse kötü olur. Zira onu teyit ya da inkar edecek herhangi bir argüman yoktur. Dolayısıyla ikinci nesil kendisine ne verildiyse sorgulama imkânı olmaksızın doğru olarak kabul eden bir nesildir.
Zaman ilerledikçe iletişim imkânlarıyla birlikte sorgulama imkânları da artmıştır. Günümüzde her bilgiyi teyit etme imkânı vardır. Sorun şu ki bu imkân olmasına, interneti cebinde taşımasına rağmen sorgulama melekesi yitirildiği için bu neslin geçmiş nesillerden farkı yoktur.
Mesela şu önbilgiyi sorgulama ihtiyacı dahi hissetmez. Hani derler ya; “M. Kemal olmasaydı bugün ülkemiz yabancı güçlerin işgali altındaydı. Ezanlar susturulmuş, din elden gitmiş, camiler kapatılmış, dilimizi kaybetmiş, ismimiz değiştirilmiş, yabancı güçlerin kölesi olmuştuk.”
Hep diyoruz; “bu Kemalizm düşünme melekesini kaybettirdi” diye. İşte bu tez bunun en bariz göstergesidir. Sizin hiç aklınız yok mu Allah aşkına! “Biz X,Y,Z kuşağıyız” diye anlamsız bir övünme içindesiniz; tüm dünyayı tanıyan sözde sizsiniz. Dünyada İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın vb. işgal ettiği sonra da ezanı, namaz kılmayı, oruç tutmayı, başörtüsünü yasakladığı bir ülke gösterin! I. Dünya Savaşı’nda İngiltere Mısır’ı, Fransa Suriye’yi; İtalya Libya’yı işgal etti. Bu ülkelerden hangisinde ezan yasaklandı? Hiçbirinde! Ama M. Kemal’in kurduğu devlette ezan yasaklanmasa da başkalaştırıldı; özünden kopartılıp Türkçe okutturuldu! Bu ülkelerden hangisinde camiler kapatıldı? Hiçbirinde! Cumhuriyet döneminde 1926–1972 tarihleri arasında 2 bin 815 cami ve mescit kapatılıp satıldı. Bu ülkelerden hangisinde başörtüsü yasaklandı? Hiçbirinde! Laik Cumhuriyette daha düne kadar başörtülü olanlar okuyamıyor, memur olamıyor, resmi görevlerde yer alamıyordu. Bu ülkelerin hangisinde dil-alfabe değiştirildi? Hiçbirinde! Ama M. Kemal’in ülkesinde sırf Arapça diye alfabe değiştirildi; Latin alfabesi kabul edildi! Batı’dan alınma yeni kelimeler dile yamandı. “Türkçeleştireceğiz” diyerek saçma sapan kelimeler bu halka dayatıldı. Dolayısıyla yabancı güçlerin yaptıklarından çok daha fazlasını Müslüman halka reva gören Cumhuriyetin kurucu kadrosudur. Zulüm açısından sömürgecilerle laik Kemalistler arasında hiçbir fark yoktur.
Demek ki neymiş; öyle ezbere konuşmakla olmuyormuş! Biraz düşünmek, söylediğin sözü önce tartmak gerekiyormuş. Laikliği savunabilirsiniz, demokrasiyi savunabilirsiniz, milliyetçiliği savunabilirsiniz. İstediğiniz her şeyi savunabilirsiniz ancak savunduğunuz şeyleri hakikatleriyle birlikte savunmalısınız! Yalanlarla, ezberlerle, klişe cümlelerle yapılan savunmalar ancak sizin cahilliğinize şahitlik etmektedir.
Sahi, “yalan” demişken; Cumhuriyetin nasıl ilan edildiğini biliyor musunuz siz? 29 Ekim’de Meclis’te yapılan konuşmalardan haberiniz var mı?
Karahisar Milletvekili Mehmet Emin Bey, 29 Ekim’de Meclis kürsüsünden Rasulullah’ın kurduğu devletin zalim imparatorlukları yerle yeksan ettiğini, zalimleri terbiye ettiğini veciz bir dille anlattıktan sonra şöyle diyordu: “Ondört asır evvel, Peybamber Muhammed’in Mekke duvarlarında kurduğu Hükümeti, bugün de Türk Milleti Ankara’ya kurmuştur.”
Mehmet Emin Bey’den sonra söz alan Urfa vekili Şeyh Saffet ise Cumhuriyetin ilanının Hülafa-i Râşidîn dönemine dönüş olduğunu belirtip Cumhuriyeti kuranlara şükranlarını sunuyordu.
Gerçi yalan düzeni daha Meclis kurulurken başlamıştı. Temsil Heyeti adına tüm askerî birlik ve mülki idarelere gönderilen emirnamede M. Kemal şöyle diyordu:
“Allah’ın cömert ihsanı ile Nisan’ın yirmi üçüncü cuma günü, cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.”
“Vatanın istiklâli, hilâfet ve saltanatın kurtarılması gibi en mühim ve hayatî görevleri ifâ edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü cumaya tesadüf ettirmekle o günün mübarek olmasından istifade için açılıştan önce bütün milletvekilleri ile Hacı Bayram Velî Câmi-i Şerîfi’nde cuma namazı kılınarak Kur’an’ın nurlarından ve salâttan feyz alınacaktır.”
“Cuma namazının kılınmasından sonra hatim tamamlanarak Hilâfet ve saltanat ile vatanın her tarafının kurtulması maksadıyla yapılan millî çalışmaların önemi ve kutsallığı, milletin her ferdinin vekillerinden meydana gelen Büyük Millet Meclisi’nin yapacağı vatanî vazifeyi ifa mecburiyeti hakkında öğütler verilecektir. Daha sonra halîfe ve pâdişâhımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir.”
Şimdi söyleyin: Meclis kurulurken, “Hilâfet’i ve saltanatı kurtarmak için kurulduğunu” söylediniz! “Kurtuluş Savaşı bunun için yapılıyor” dediniz. Ancak Hilâfet’i siz kaldırdınız! Ümmeti parçaladınız; ulus devletlere böldürdünüz!
Cumhuriyet ilan edilirken yeni kurulacak olan devletin “Peygamberin ve O’ndan sonra gelen Râşid Halifelerin devleti olduğunu” söylediniz! Ancak Peygamberin dinini siz hayattan kopartıp attınız! Ona savaş ilan ettiniz; şiarlarına saldırdınız! Gericilik olarak gördünüz, gösterdiniz! “Düşman” dediğiniz Batı’nın fikirlerini, yaşam tarzını, hayata bakış açısını; laikliği, demokrasiyi bu halka demir yumrukla kabul ettirdiniz!
Tüm bunlar yaşanmış gerçeklikler iken hâlâ çıkmış utanmadan, sıkılmadan “bu ülkenin sahibi olduğunuzu” iddia ediyorsunuz; dinini yaşamak isteyen Müslümanları ülkeden kovuyorsunuz!
Siz bu ülkenin sahibi değilsiniz! Hiçbir zaman da olmadınız! Siz ancak dünyalık menfaatler için sömürgeci devletlerin muhafızlığını yapan işgal güçlerisiniz! Tarih göstermiştir ki; her işgal, bir gün sona erer!
Zamanınız dolmak üzere…