RAMAZAN AYININ KAPİTALİZM İLE İMTİHANI
11 Haziran 2016

RAMAZAN AYININ KAPİTALİZM İLE İMTİHANI

Müslümanlar için mübarek kılınan, ibadet ve taatlerin en kıymetli olduğu, rahmet ve merhamet ayı Ramazan geldi. İçinde Ramazan’ın bulunmadığı bin aydan daha hayırlı olan, on bir ayın sultanı Ramazan geldi. Başlangıcında mutluluğun, bitişinde hüznün sardığı bir ay geldi.

Rabbimizin buyurduğu gibi:

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.”[1] Ve Resul Aleyhi’s Selam’ın dediği gibi:

“Ramazan ayı girdiği zaman Cennet’in kapıları açılır, Cehennem’in kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.”[2]

İşte böyle kıymetli bir ay geldi. Bu ayı böylesine mübarek ve kutlu kılan en önemli husus Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın bu ayı Müslümanlar için faziletli ve ihlâslı kılmasından ötürüdür. Dolayısıyla Müslümanlar bu ayda farzları yerine getirir, haramlardan sakınır ve nafileler ile Rabbine yaklaşırsa bu ayda en kârlı ticareti yapmış ve kazananlardan olmuş olur. Ama bu ayı diğer aylardan farklı görmez, kulluk yarışında zaafa düşer ve gevşeklik gösterirse bu ayı zarar ile kapatmış ve kaybedenlerden olmuş olur. Şimdi başlıkta da ifade edilen o can alıcı soruyu soralım. Müslümanlar için ehemmiyeti ve fazileti bu kadar yüksek bir ayı Kapitalizm yahut sömürgeci Batı neden sevinçle ve coşkuyla karşılar? İslam’a ve Müslümanlara nefret duyan emperyalist güçler neden salyalarını akıtarak bu ayın bir an önce gelmesini bekler? Ya da belki size göre bu sorular yanlış olabilir veya onlar böyle bir ayı asla sevinçle beklemezler de diyebilirsiniz. O zaman bu mübarek ayın fikri, siyasi ve cemai gücünü minimize ederek içini boşaltan Batılı sömürgecilerin bu mübarek ayı nasıl sömürü malzemesi yaptığını birlikte inceleyelim…

Öncelikle Kapitalizmin Ramazan ayını finans kaynağı olarak ne kadar etkin kullandığını görmek isteyenler özellikle Türkiye ve benzer sosyo-kültürel yapıya sahip ülkelerde Ramazan etkinlikleri kapsamında neler yaptıklarına bakabilir. Laik, demokrat yahut ılımlı İslam’ın hazmedildiği böylesi ülkelerde Ramazan ayı İslami hüviyetinden sıyrılarak gelenekçi ve kültürel bir yapıya büründü. Bu yönüyle içi boşaltılıp, temeline dinamit koyulan Ramazan aylarını içinde yaşadığımız Türkiye coğrafyası ile sınırlandıralım. Zira elimizdeki veriler bu ülkeye ait olacaktır. Bu etkinlikler kapsamında sırasıyla gıda, eğlence, giyim ve iç turizm sektörlerindeki ticaret hacmi sadece iftar sonrasındaki tüketim sayesinde bile bir yıllık açığını kapatmaktadır. Özellikle bu sektörlerdeki yıllık alışveriş sirkülasyonu bir aylık sirkülasyona eş değerdedir. “Alın verin ekonomiye can verin.” kampanyalarının bu ayda kamuoyu edilmesi boşuna değildir. Ramazan ayının bereketinden oldukça istifade eden sermayedarlar, belediyeler ile işbirliği halinde nüfusu kalabalık olan bazı bölgeleri parselleyerek çadırlar, kulübeler kurmakta, dudak uçuklatan kiralar almakta, ciddi oranda vergiler toplamaktadırlar. Bilhassa yiyecek, içecek alanındaki rekabet iftar menülerindeki zenginliği de beraberinde getirmekte, fiyatların yükselmesine ve israfın artmasına da zemin hazırlamaktadır. Aynı şekilde Ramazan kolisi adı altında satışa sunulan yardım kumanyaları için de çetin bir rekabet söz konusudur. Bu ayda restoranlar, kafeler, mağazalar, alışveriş merkezleri, eğlence mekânları, lunaparklar ve konser alanları hınca hınç dolmakta; camiler sadece teravih namazı için kullanılan yerler olarak kalmaktadır.

Bununla yetinmeyen Kapitalistler ve onların eliyle zenginleşenler, Ramazan ayını kültürel bir sömürge aracı olarak kullanarak sinsi planlarını da hızlıca devreye soktular. Konser alanlarında vur patlasın çal oynasıncı bir Müslüman prototipi oluşturdular. İftarı en lüks menüler ile açar açmaz gezilecek yer bırakmamacasına savrulan Ramazan sevdalıları... Havai fişekler altında, canlı müzik eşliğinde yatsı namazını idrak eden bir Müslüman prototipi… İftardan sahura kadar uyumayarak TV’lerde Ramazan programları izleyince ibadet ettiğini zannedenler… Ve böylece tefekkür, tedebbür ve tezekkür ayı olması gereken “Şehr-i Ramazan” yozlaşmanın ve kirlenmenin zirve yaptığı bir ay oluverir. Tam da Batı’nın istediği gibi. Sonra papazları ve hahamları, bizim diyanet görevlilerimizle aynı masada kabul olmayacak oruçlarını açmakta, zengin iftar sofralarında kendilerinden reddedilecek kardeşlik çağrıları yapmaktadırlar. Bu şekilde Ramazan ayının siyasi gücünü de istismar ederek planlarını uygulamaya devam etmektedirler. İşe Ramazan ayının başlangıcı kabul edilen hilalin görülmesi şartını iptal ederek başladılar ve bu ayın vaktini bir takım astronomik hesapların insafına terk ettiler. Böylece yanlış günde oruca başlayıp, yanlış zamanda bayram edilmesinin önünü açtılar. Bu şekilde hem amelleri zayi ettiler, hem de cemai ruhu yıktılar. Ramazanın bütünleştirici ve ümmet olma bilincini kaybettirdiler. Farz olan oruç ibadetinin kulluk şuurunu, geleneksel bir aç kalma, vakti geldiğinde de tıka basa yeme süreci gibi bir şuursuzluğa dönüştürdüler. En önemli çalışmaları da şüphesiz ki, Kur’an ayı olmasına rağmen Kur’an’ı anlaşılmaz kılan bazı âlim(cik)lerin eliyle pratikten uzak, soyut ve duygusal bir masal kitabına çevirmenin çabasına girmek oldu. Ramazan’ın siyasi gücünü TV’lerde zengin ettikleri ilahiyatçı, yazar, hoca gibi bir takım insanlarla kaybettirdiler. Ümmeti kendi vakıasına gafil bıraktılar, zulme ve sömürüye ses çıkarmayan bir toplum haline getirdiler. Fakirliğe şükrettirip kasalarını doldurdular, dünyadan el etek çektirip dünyalarını imar ettiler. Mucizevi varlıklardan bahsederken çiçeği, böceği konuştular ama Kur’an’ı söz konusu bile yapmadılar. Peygamberi, Sahabesini ve İslam davetçilerini tarihsel birer kahraman, ulaşılmaz birer efsane ve naat yazılacak birer sevgi “pıtırcığına” çevirdiler. Aynı masalları her sene pişirip pişirip anlattılar ve her seferinde sanki ilkmiş gibi ağladılar, ağlattılar. Toplumun duygularını okşadılar, Kabe’nin maketini yapıp simülasyon tavaf hizmeti verdiler. 11 ay İslam’a ve hükümlerine söven, onunla dalga geçen laik, liberal kanallar bile bir ayda Ramazan programları adı altında reytinglerini yükselttiler, gazeteler kuponlarla Kuran-ı Kerim verdiler. Yine bu ayda sevabına inanarak sosyal medya üzerinden Yasinler dağıttılar, salâvat kampanyaları düzenlediler ve yüz bin tespih çekenlere ödüller verdiler. Peki, bunlar yapılırken arka planda oynananlar…

Her sene Ramazan ayında Mescid-i Aksa’yı işgal eden İsrail’in kurşunlarını saydırttılar. Halep’i harabeye çeviren Esad rejimi, İran ve Rusya’nın roketlerini, varil bombalarının patlama anını izlettiler. Ortadoğu’yu istikrarsızlığın ve kargaşanın başkenti haline getiren ABD’ye, İngiltere’ye methiyeler düzdürüp, İslam’a ve Müslümanlara savaş açan Batı’ya topyekûn ve kararlı şekilde karşı koyamayan bir ümmet ve asla karşı koyamayacakları liderler türettiler. Ya da böyle yaptıklarına inanıyorlar. Ama netice de böyle bir ayda ümmetin derdiyle dertlenen, açlığı da tokluğu da paylaşan, dinine sırt dönmeyen ve kardeşini düşmana teslim etmeyen bir portreye de şahit olamadık 90 yıldır. Hâlbuki Ramazan ayı Cihad ayıdır; Resul Aleyhi’s Selam ve Ashabının aslanlar gibi savaştığı Bedir Gazvesi Ramazan ayında yapılmıştı ama bizler bu ayda zayıf ve miskin düşüyoruz. Ramazan ayı tefekkür, murakabe ve muhasebe ayıdır; Müslüman kimse bu aya kavuştuğunda Rabbine hamd eder, O’nunla irtibatını güçlendirir, bu ayda inen Kur’an’ı hayatına nakış nakış işlemeye çalışır. Ölümü hatırlar, varlığı paylaşır, yokluğu yaşar ve tüm bunlar karşısında Rabbine muhlis bir kul gibi yönelir.

وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ

“Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.”[3]

Dünya hayatının geçici hevesleri için dünyasını da ahiretini de feda etmez.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”[4]

Kendi muhasebesini yapar, günahlarına tövbe eder ve hayatına çekidüzen verir.

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَاعْتَصَمُواْ بِاللّهِ وَأَخْلَصُواْ دِينَهُمْ لِلّهِ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا

“Ancak tövbe edip halini düzeltenler, Allah’ın ipine sarılanlar ve Allah için dinine samimi olarak sarılanlar müstesna. İşte onlar müminlerle beraberdirler. Allah müminlere büyük bir mükâfat verecektir.”[5]

Peki bizler ne yapıyoruz; açlığa sabredemiyor, hemen sinirlenip öfkeleniyoruz. Dünyayı kesintisiz bir yurt edinip şenlikler yapıyoruz. Uzun iftar masalarında kadın, erkek yan yana yemek yiyip ilahiler okuyor, ruhumuzu gereksiz meşgaleler ile dolduruyoruz. Rabbimizin hükümlerini yapalım derken başkaca hükümlerini çiğniyor ve tövbe de etmiyoruz. Allah’ın sapasağlam ipine sarılmak yerine, pamuk ipliğine sarılıyoruz. Farzlarımız kültüre evrilirken, ibadetlerimiz eğlence gibi yapılıyor. Oruçlarımız karınlarımızı şişirirken, âlimlerimiz zengin olmak için çırpınıyor. Kadınlarımız mübarek günlerini iftar hazırlamak için mutfakta, erkeklerimiz pide kuyruklarında tüketiyorlar. Hatta öyle ki toplumsal gidişat bazen Ramazan gelmeseydi daha mı iyi olurdu dedirtiyor.

Biz böyle düşünürken ümmetin başkaca coğrafyalarında Ramazan ayını sabırsızlıkla bekleyip hakkıyla yaşayanlar da olacaktır tabii ki. Mesela Suriye’nin açık hava cezaevlerinden biri olan Yermuk Kampı’nda, işgal altındaki Gazze’de yahut Afrika kıtasının sırt dönülmüş bölgelerinde zaten karınlarını doyuramayan Müslümanlar en azından açlığımız İlahi Rıza’ya ulaştırır ümidiyle Ramazan’ı idrak edecekler. Ya da belki fitre ve zekât gelir de bir ayımızı tok geçiririz diyecekler. Halep’in çocukları acaba Ramazan ayında sömürgeci düşmanları insaf edipte daha az varil bombası atar mı diye umutlanacak. Yine bu ayı evsiz, barksız geçirecek Suriye’li kardeşlerimiz sabaha kadar kapanmayacak camilerde kalma ümidiyle Ramazan’ı karşılayacak. Bu ay onlar için yine umut olacak ve onların umutları hiçbir zaman tükenmeyecek.

Evet, kerim kardeşlerim! Hangimiz isteriz bu Ramazan ayının da tıpkı geçtiğimiz yıllardaki Ramazanlar gibi kapitalizmin sevinçle ve heyecanla karşılayacağı bir ay olmasını. Ama maalesef ki, ümmetin gidişatını sömürgeci Batı’nın insafına terk eden yöneticiler böylesi mübarek aylarda dahi hizmetlerinden geri durmamakta ve kültürel yozlaşmayı uzaktan izlemektedir. Zira yozlaşan Müslüman, yozlaştırılan İslami fikirler olunca buna dur diyecek bir güç ehli görmek imkânsızdır. Bu ancak İslam’ın otoritesi ile mümkündür. Zira Kanuni Sultan Süleyman’ın topraklarından çok uzaklarda olmasına rağmen olur da tebaasına sirayet eder endişesiyle yazdığı fermanı hatırlatmak isterim.

"Ey Fransa Kralı Fransuva! Sefir-i Kebirimden aldığım mazhara göre malumatım oldu ki, memleketinde dans namında ala mele innas (halkın huzurunda) fuhşiyyat ve lubiyat (ayıp davranışlar ve oyunlar) yapıyormuşsun. İş bu Name-i Hümayunumun (fermanım) eline vusulünden (geçtiğinden) itibaren bu melanet rezalete (lanetlenecek davranışa) son vermediğin takdirde, Orduyu Hümayunumla gelip seni kahretmeye muktedir olurum." Tarihçi Joseph Von Hammer’a göre Fransuva dans edilmesini derhal yasaklar ve 100 yıl boyunca ülkede dans edilemez.

İslam’ın fikirleri, hükümleri, sosyal yapısı, mefhumları ve siyaseti korunmadıkça en kutlu günlerimizde bile çaresiz bir toplum olmaya mahkûmuz. Ne bayramlarımızın kastına erişebiliyoruz, ne de Hac ibadetini hakkıyla ifa edebiliyoruz. Biz cemai ruhumuzu kaybettikçe parçalanıyor ve düşmanlarımızı sevindiriyoruz. Rabbimizin şu kavlini şiar ediniyor muyuz?

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”[6]

Herhalde bu ay Ramazan için yapabileceğimiz en kıymetli amel, Rabbimizin Müslümanlar için mübarek kıldığı bu ayı kâfirler için gönül yarası haline getirecek amellerde bulunmamızdır. Yine ümmete liderlik yapacak kimselerin paskalya bayramı ve yortu günlerinde Hıristiyan ve Yahudiler için kutlama mesajı yayınlamak yerine böylesi bir ayı ümmet için bereketli bir ay haline getirmeye çalışmalıdır. Hiç olmazsa bu sene Ramazan ayından sömürgeci Batı memnun olmamalıdır.


[1] Bakara 185

[2] Müslim, Siyam 2, 1079

[3] Zümer 54

[4] En’am 32

[5] Nisa 146

[6] Ali İmran 103

@emrahakay34