Ne hazindir ki bugün İslam coğrafyasında varlık gösteren devletler ve bunları idare eden yöneticilerin istisnasız hepsi, devletlerarası meselelerin tamamında, birinci büyük devletin ve büyük devletlerin siyasetine göre pozisyon alıp ona göre siyasetlerini belirlemekteler.
Devletlerarası durumda her yönüyle birinci derecede etkiye sahip olan ve aldığı kararlarda diğer devletlerin boyun eğmek zorunda kaldığı devletlere “birinci büyük devlet” dendiği hepinizin malumudur. Yine devletlerin sorunları ve gelecekleri hakkında daha sınırlı rolü bulunacak şekilde etkiye sahip devletleri ise “büyük devlet” olarak tanımlayabiliriz. Makaleme “Piyon Olmayı Şah Olmaya Tercih Etmek” şeklinde bir başlık vermemin nedeni, özellikle bugün Müslümanların başındaki yöneticilerin büyük devletler karşısındaki acziyetleri, zafiyetleri, korkaklıkları ve onlar karşısında köle-efendi ilişkisi dışına çıkamamalarıdır. Yine iktidarlarını borçlu oldukları efendilerine kusursuz itaatleri, kişisel menfaatlerini kaybetme korkusuyla ümmetin menfaatlerini ayaklar altına almaları, kâfir yöneticileri memnun etme adına Müslümanları üzmeleri, maalesef bu coğrafyadaki liderlerin karakteri haline gelmiştir.
Galiba efendi konumunda olan büyük devletlerin liderlerinin, Müslümanların başındaki yöneticileri siyasetleriyle rezil etmeleri onlar açısından bir rahatsızlık meydana getirmiyor ki, her rezil olduklarında itaatlerini biraz daha arttırıyorlar. Bir defa rezil olmayı içine sindiren, rezillikten rahatsız olmazmış. Yaklaşık bir asırdır kâfirlerin piyonluğunu yapan yöneticilerin, ümmetin arasına çizilen sınırları sıkı sıkıya muhafaza etmeleri, onların yönetim ve nizamlarını eksiksiz uygulamaları, Müslümanlara yapılan operasyonlara askerî ve lojistik üs olmaları, gerektiğinde onlar için ümmetin evlatlarını birbiriyle savaştırmaları, şahın piyonları istediği şekilde kullanımıyla alakalıdır.
Bu coğrafyanın stratejik ve jeo-stratejik özelliğinden, yüz milyonlarca Müslümanın demografik gücünden, oldukça dinamik ve genç nüfusun askerî potansiyelinden, muazzam kaynaklarıyla ekonomik gücünden yararlanıp dünyaya hükmetmek yerine, -yani başka bir deyişle- piyon olmayı şah olmaya tercih etmek gerçekten akıl tutulmasıdır. Halbuki sırtınızı ABD ve diğer kafirlere yaslayıp Müslümanlara düşmanlık yapacağınıza, sırtınızı Allah’a ve Müslümanlara yaslayıp onun emrettiği şekilde hükmedip liderlik yapmış olsanız, hem dünyada kafirlerin piyonluğundan kurtulup oyun kuran Şah durumuna geçer, hem de Müslümanların ve insanlığın hamisi olursunuz. Fakat ne yazık ki bugüne kadar ümmetin başına geçen liderler, Batı’nın yörüngesinin dışına bir milim dahi olsa çıkamadı.
Bu bölgenin, sözde en büyük, en güçlü devlet ve liderleri, ABD’nin ve Batılı ülkelerin oyuncağı gibi kullanılmakta. Bakın geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Trump, dünyanın gözü önünde Mısır’ın Devlet Başkanı Sisi’ye “Benim favori diktatörüm” diyor. Yine Suudi Arabistan Kralı’na dünyanın gözü önünde haraç kesiyor. Bahreyn Veliaht Prensi’ne dünyanın gözü önünde “bu para size fazla” diyor. İran’ı ekonomik, askerî olarak tehdit ediyor. Yine Türkiye’nin Suriye’de Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyon için “belirlenen sınırları aşarsanız ekonominizi yerle bir ederim” ve yine “Rahibi istedim gönderdiler” diyerek hem aşağılıyor, hem de tehditler savuruyor. Lakin bu liderlerin hiçbirisi bu küstaha hak ettiği cevabı dahi veremiyor. ABD’nin, bu coğrafyadaki ülkelerle ilişkisi, köle-efendi mesabesindedir. Her ne kadar bölge ülkeleri, ABD’ye sadakatle bağlılıklarını her defasında deklare etseler de, kâfirler için çıkar ve menfaatleri her şeyin üzerindedir. Ve bu uğurda feda edemeyecekleri hiçbir ülke ve lider yoktur.
Ülkesi içindeki yapılar tarafından kandırılan, aldatılan liderlerin dünyanın dört bir tarafında oyun içinde oyun kuran ABD’nin, bu bölgedeki siyasetinin içyüzünü anlayıp ona karşı bir siyaset geliştirmesi zaten akla ziyandır. 8 yıllık Suriye savaşında devrimin yönünü istediği istikamete çeviren Amerika, birçok ülke ve örgütü amacına hizmet ettirdi. Onun siyasetine payanda olan liderler, halklarını aldatma adına her türlü hokkabazlığı yapmaktan geri durmadılar. Büyük devlet olmak, televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında, meydanlarda “ben büyük devletim” demekle olmuyor. Büyük devlet olmak, evvela piyon olmayı reddedip kendi bölgendeki siyaseti şekillendirecek iradeyi ortaya koymayı gerektirir. Bakın Fırat’ın doğusuna “Barış Pınarı Harekatı” düzenleyen Türkiye yöneticileri kamuoyunu süslü cümleler, duygusal atmosferlerle aldatmaktalar. Gerçekte izlenen siyasetin, ABD siyasetiyle eşgüdüm içerisinde, temelde ABD’nin çıkarlarına hizmet odaklı olduğu basiret sahibi herkes tarafından açıkça görülebilir. Geçtiğimiz aralık ayında sınırlı sayıda askerini Suriye’den çekeceğini belirten ABD, o günden bu yana işleyen takvime göre güvenli bölge koridoru, ortak devriye ve son olarak sınırları belirlenmiş dar alanlı operasyona yeşil ışık yakmasıyla Suriye siyasetinin son evresini işaret etmekte. Dün, Suriye devrimine hançer gibi saplanan operasyonlarla zalim Esed’e cansuyu olanlar, bugün geride kalan son toprak parçası İdlib’i, rejime teslim etmenin harekâtını düzenliyor. Yine ülkedeki mültecileri kambur olarak gören yöneticiler, oluşturulacak güvenli bölgelere mültecileri yerleştirerek bu kamburdan kurtulmanın hesabını yapıyorlar.
Dün, Bosna’da, Afgansitan’da, Irak’ta, Libya’da, bugün Suriye’de ABD çıkarlarına hizmet eden yöneticiler ve onların emirlerindeki ordular, maalesef bugüne kadar kâfirlere karşı gerçek manada tek bir operasyon, harekât gerçekleştirmedi. Bu coğrafyadaki orduların omurgası Müslüman halkın evlatlarından oluşur. Lakin başı ABD ve Batı’ya biatli liderlerin isteğine göre şekillendiği için milyonlarca Müslümanın katili olan terör devletleri dost, kutsalları ayaklar altına alan Yahudi varlığı dost; düşman ise bu terör devletlerinin bölgedeki kuklaları olan örgütlerdir...
Bugün, küstah Trump’ın şahsından tüm kâfirlere gerekli cevabı verebilmek için önce onların batıl düzen ve yönetimlerinden berî olup Allah’ın hükmünü Müslümanların arasında ikame etmeniz gerekir. İşte bu güçlü bir cevap olur. Bu, büyük devlet olduğunuzun alameti, birinci devlet olmaya giden yolun başlangıcı olur. Sonrasında ise ölümü öldüren ordularla korktukları şeyi onlara yaşatırsınız ki o vakit, bu satranç tahtasının piyonu değil şahı olursunuz. Tabii şah olmayı piyon olmaya tercih edecek feraset ve cesaretiniz varsa…