“İsrail”, Gazze halkına karşı yürüttüğü sistematik soykırımı; tüm nefretini, kinini, acımasızlığını ve barbarlığını sergileyerek sürdürmektedir. Sözde “özgür dünyanın” gözleri önünde, uluslararası hukuk masallarıyla, onların sessiz rızası ve desteğiyle; dahası, Müslüman ülkelerin rejimlerinin utanç verici iş birliği ve onayıyla bu katliamlar gerçekleşmektedir. Bu rejimler sadece Gazze’ye yardım etmemekle kalmamış; daha da ötesinde, işgalci Yahudi varlığını lojistik açıdan desteklemiş, onların gıda ve yakıt gibi temel ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bugün işgalci Yahudi varlığı, “Büyük İsrail” projesinin önemli bir aşaması olan “etnik temizlik” (Nekbe/kitlesel göç ettirme) stratejisiyle insanlığın vicdanını hiçe saymaya devam etmektedir. Büyük bir pervasızlıkla gasıp Yahudi varlığı, hiçbir ilke tanımadan tüm askerî gücünü kullanarak katliamlarını sürdürmektedir.
Bu durum, İslâm ümmetine şunu açıkça göstermiştir ki; Müslümanların siyasi bir otoritesi, onları bir araya getirecek ve düşmana karşı koruyacak bir Halifeleri olmadığı müddetçe bu durum değişmeyecektir. Ulus-devlet kafesine hapsedilen ümmet, bölük pörçük hâle getirilmiştir. 57 devlet, bir “İsrail” karşısında acziyet içerisindedir; 2 milyar Müslüman, 10 milyon ‘İsrailli’ karşısında çaresizdir... Gazze’nin yüzümüze çarptığı bu gerçekliğin ümmet içerisinde gün geçtikçe barizleşmesi, azılı katil Yahudi başını oldukça endişelendirmiştir.
“İsrail”in işgali altındaki Yafa kentinde bir anma töreninde konuşan mücrim Yahudi varlığı başbakanı Binyamin Netanyahu, şöyle demiştir:
“Birkaç kilometre ötemizde Akdeniz kıyılarında bir Hilâfet’in kurulmasına izin vermeyeceğiz. Yemen’le sınırlı kalmayacağız; Lübnan ve diğer cepheler de nasibini alacak. Ortadoğu’nun çehresini değiştireceğimizi defalarca tekrarladım ve şu anda da bunu yapıyoruz. Gazze, Lübnan ve Suriye’de İran eksenine büyük darbe vurduk. Düşmanımızı iyi tanıyoruz. Ne burada ne de Lübnan’da bir Hilâfet Devleti’nin kurulmasını asla kabul etmeyeceğiz. “İsrail”in bekasını garanti altına almak için elimizden geleni yapacağız.”
Daha önce de “Endonezya’dan Fas’a uzanan bir İslâm Hilâfeti’nin yeniden doğuşundan” duydukları korkuyu, Netanyahu ve birçok kâfir Batılı lider ifade etmişti.
Hilâfet Devleti’nin kurulmasına izin vermeyeceğini söyleyen katil Netanyahu, 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü kesintisiz katliamlarını; başta ABD olmak üzere demokratik, seküler Batılı devletlerin tam desteği ve İslâm beldelerindeki rejimlerin sessizliği ve lojistik destekleriyle gerçekleştirmektedir. Bu sözleri de kendisini güvende hissettiği için güç ve zafer edasıyla dile getirmektedir. Ancak her ne kadar böyle bir izlenim vermeye çalışsa da, kalbinin derinlerinde hissettiği ve onu çepeçevre saran Hilâfet paranoyası ve korkusu gözlerden kaçmamaktadır.
Zira Netanyahu nezdinde Yahudi varlığı, her ne kadar ABD’ye, kâfir devletlere ve İslâm beldelerinin başındaki yöneticilere güvense de, İslâm ümmetinin ona asla boyun eğmeyeceğinin ve yenilmeyeceğinin farkındadır. İslâm ümmetinin varlığı ve artan uyanışı; gasıp Yahudi varlığını, o mübarek beldeden söküp atacak Hilâfet Devleti’ni kurma gayreti, Netanyahu’yu derin bir korkuya sürüklemektedir. Bu, varlık endişesinin korkusudur. Zira eğer tek başına Gazze bile bu ucube varlığı ve arkasındaki tüm kâfir ve işbirlikçi devletleri âciz bırakabiliyorsa, Allah’ın vaat ettiği zaferi gerçekleştirmek için yanıp tutuşan koskoca bir ümmetin neler yapabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Netanyahu birçok kişiden daha iyi biliyor ki, Hilâfet Devleti kurulduğu zaman günümüz yöneticileri gibi sadece kınama mesajları yayınlamayacak, “İsrail”i telin etmek için mitingler düzenlemeyecektir. Yapacağı ilk iş; ordularını seferber edip, havucu topraktan söker gibi gasıp Yahudi varlığını o mübarek topraklardan söküp atmaktır.
Zira Hilâfet Devleti, uluslararası kapitalist sömürgeci düzeni değil; vahyi ve Rasulü esas alacaktır. Bu sebeple, “Yahudilerle dost olun, onlarla normalleşin” diyen ABD’nin emrine itaat eden yöneticilerin aksine, İslâm ümmetinin Halifesi; [لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ ٱلنَّاسِ عَدَٰوَةً لِّلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱلْيَهُودَ وَٱلَّذِينَ أَشْرَكُوا۟ ۖ وَلَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُم مَّوَدَّةً لِّلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ ٱلَّذِينَ قَالُوٓا۟ إِنَّا نَصَـٰرَىٰ ۚ] “Kuşku yok ki iman edenlere, insanlar içinde en amansız düşmanlar Yahudilerdir.” [Mâide Suresi 82] ayetini esas alacak ve Allah’a itaat edecektir.
Velâ ve Berâ muvazenesini yitirmiş, koltuk sevdası uğruna Yahudilere karşı korkakça tavır sergileyip Allah’ın gücünü hesaba katmayan liderlerin aksine, İslâm ümmetinin müstakbel Halifesi, Rasulullah’ı örnek alarak, Rasulullah’ın Benî Kurayza, Benî Kaynukâ ve Benî Nadr’a yaptıklarının aynısını gasıp Yahudi varlığına yapacaktır. Zira Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanlara yapılan saldırılara ve İslâm’ın değerlerine yapılan ihanetlere kınama mesajlarıyla değil, bilakis güçle/orduyla karşılık vermiştir.
Oturdukları koltuklardan hiç kalkmayacak ve hiç ölmeyecek gibi davranan yöneticilerin aksine, İslâm ümmetinin Halifesi kâfirlerin yüzüne şöyle haykıracaktır:
“Sizin hayatı ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla geldim.”
Ve ümmetin komutanı olarak orduları Yahudilerin üzerine sevk ederek, suyun üstünde çerçöp gibi savrulan ümmeti cihad ile kıyama kaldıracak, ümmeti yeniden izzete kavuşturacaktır biiznillah.
Hayber’i hatırlayan ve hiç ummadığı kadar yakın bir zamanda Muhammed’in ordusunu karşısında görecek olan Yahudi varlığının başbakanı, her ne kadar muzaffer pozları vermeye çalışsa da, güvensizlik, şüphe ve korku içerisinde yaşamaya mahkûmdur. Zira yüz yıldır tüm saldırılarına, kültürel ve askerî işgallerine rağmen İslâm ümmetinin içerisinden Hilâfet arzusunu söküp atamamışlardır. “Yok ettik, gömdük.” dedikleri Hilâfet’in nidaları, bugün kıtaları dolaşmaktadır.
Netanyahu, Allah’tan başka kimseye boyun eğmeyen İslâm ümmetine yönelik tehditler savurduğu bu açıklamasıyla aslında Batılı güçlere şu mesajı vermektedir:
“Bölgede yeniden bir Hilâfet Devleti’nin kurulmasını engelleme misyonunu sizin adınıza ben yürütüyorum.”
Batı medeniyetinin ön karakoludur “İsrail”. “İsrail” çökerse, dünya üzerindeki küresel sömürgeci düzen de çökecektir. Batı dünyasının İslâm’a karşı savaşında elverişli bir aparattır “İsrail”. Bu gerçeği ABD eski başkanı Joe Biden şu sözleriyle ifşa etmiştir:
“Eğer İsrail olmasaydı, onu icat etmemiz gerekirdi.”
“İsrail”in ilk kurulduğu zaman da bu böyleydi. Batılı toplumlar tarafından kabul görmeyen, sürekli kovulan, dışlanan ve kendi yurtları olmayan Yahudilerin, kendilerine Tevrat’ta vaat edilen “Arz-ı Mev’ûd” topraklarında bir yurt edinme istekleri; İngilizlerin Ortadoğu planları için kullandıkları elverişli bir araç olmuştur. Bugün de ABD için, Ortadoğu’da kendi hegemonyasını ve maslahatlarını ortadan kaldıracak bir İslâm Devleti’nin kurulmaması adına kullanılan bir araçtır.
İngilizlerin büyüttüğü, bugün ABD’nin besleyip himaye ettiği Yahudi varlığı; er ya da geç korktuğuyla yüzleşecektir. O gün geldiğinde ne ABD, ne Batılı devletler, ne de sırtını sıvazlayan işbirlikçi yönetimler onu kurtarabilecektir. Gazze’de yanarak can veren bebeklerin ahını, hesabını Râşidî Hilâfet Devleti bu dünyada iken soracaktır. Âhiretteki azapları ise daha çetin olacaktır:
[فَأَمَّا ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًۭا شَدِيدًۭا فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْـَٔاخِرَةِ ۖ وَمَا لَهُم مِّن نَّـٰصِرِينَ] “Kâfirlere gelince, onlara dünyada da âhirette de çetin bir azapla azap edeceğim. Onların yardımcıları da olmayacak.” [Âl-i İmrân Suresi 56]
Halep oradaysa arşın burada…
Eğer attığımız sloganlardaki gibi “İsrail”in kahrolmasını istiyorsak, bizler de üzerimize düşeni yapmalı; Allah’ın yardımcıları olmalı, “İsrail”i kahredecek ve müminleri izzete kavuşturacak olan ümmetin siyasî otoritesini inşa etmeyi esas edinmeliyiz. Netanyahu’nun korkusu, bizlerin umudu ve hedefi olmalıdır.
[يُرِيدُونَ لِيُطْفِـُٔوا۟ نُورَ ٱللَّهِ بِأَفْوَٰهِهِمْ وَٱللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِۦ وَلَوْ كَرِهَ ٱلْكَـٰفِرُونَ هُوَ ٱلَّذِىٓ أَرْسَلَ رَسُولَهُۥ بِٱلْهُدَىٰ وَدِينِ ٱلْحَقِّ لِيُظْهِرَهُۥ عَلَى ٱلدِّينِ كُلِّهِۦ وَلَوْ كَرِهَ ٱلْمُشْرِكُونَ] “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler hoşlanmasa da O, Rasulü’nü hidayet ve hak dinle gönderdi ki onu bütün dinlere üstün kılsın.” [Saff Suresi 8-9]