“Neden İdlib?” Soru çok basit. Cevabı da öyle!
Ancak oluşturulmak istenen algılarla cevap o kadar karmaşıklaştırılmak isteniyor ki Müslümanlar sessizce öldürülürken Ümmet suskun kalsın ve cevapsız sorularla oyalansın isteniyor.
Öyle ki eskisine nazaran daha pervasızca saldırılar yapılıyor ve yeni güç odakları sürece dâhil ediliyor. Adeta saflar karıştırılıyor ve siviller dâhil devrime öncülük etmiş mücahitler, düşman hattına çevrilmiş durumda…
‘Esat karşıtı muhalifler’ tabirine kimlerin girmesi gerektiğine dahi terör listelerini elinde dolaştıranlar karar veriyor. O listeleri ise kimlerin oluşturduğu hepimizin malumu! Coniler ve batılı yandaşları bu tasnifi ve listeleri, “Bunlar aşırı muhalifler”, “Şunlar ılımlı muhalifler” diyerek oluşturdu. Aşırısı da ılımlısı da silah kullanırken bu tabirin güdük kaldığını hepimiz biliyoruz. O halde Batı gibi düşünenler, Batı gibi ulus devlet peşinde koşan, Batı gibi dinî değerleri toplumsal hayattan söküp atan ve de en önemlisi, Batılı kâfir devletlere hizmet edecek mini devletçikler kurmak isteyen muhalifler ‘şirin’ ve ‘Ilımlı’ muhaliflerdir. Ötekiler ise bağnaz, Şeriatçı, Hilafetçi ve Demokrat olmayan aşırıcılar ve teröristler!
Bu tasnifi kabullenmiş ülkelerden biri de maalesef Türkiye. Hatta ABD’nin, Heyet Tahrir-uş Şam çatısı altına giren El Nusra’yı terör örgütü listesine aldığı gün, Türkiye de peşi sıra listesini güncellemişti hatırlarsınız.
IŞİD’in miadını doldurmaya başladığı şu sıralar yeni terör listelerini önümüzde görürsek hiç şaşırmayalım. Çünkü artık dananın kuyruğu koptu. Irak gibi Suriye’nin de kurtarılması(!) gerekiyor! Muhalifleri öldürüp halkı Esed canisine teslim etme pahasına yeniden bir ulus devlet/ devletçikler inşa etmek gerekiyor. Bunun için Amerika ve stratejik müttefiklerine -Türkiye- “Evet” diyecek ve politik hesaplarına ram olacak guruplar için boş listeler ilan panosuna asılmış bile… İsmini yazdıran ‘ÖSO’ veya ‘Ilımlı Muhalif’, yazdırmayan ise ‘terörist’ olmuş olacak.
Hizmette sınır tanımayan ve masada olması gerektiğini düşünen Türkiye ise masanın etrafında oturacak sandalye bulamayacak.
Türkiye, hizmet ağını o kadar genişletiyor ki devrim sürecinin en başında muhalif avına çıkmış İran’a bile yeşil ışık yaktı. PJAK ve PKK bahanesiyle ortak operasyonların ardından Suriye sahasında iyi bir ekip olacağa benziyorlar. Çünkü ‘Astana mutabakatı’ gereği ortak düşman olarak gördükleri Müslümanların kanını dökecekler. Bu kadar net!
Gelelim İdlib’e…
Coğrafik yön itibariyle İdlib; Rusların Tartus ve Lazkiye limanlarından ve hava üslerinden Suriye iç sahasına inebilmesi için iyi bir güzergâh. Türkler açısından; ‘tampon bölge’ hayallerinin sınır noktası. Esat açısından; yok edildiğinde Halep’in, Hama’nın ve Humus’un muhafaza edileceği ve muhalefetin belini kıracağı bir üs.
Oysa mesele bu coğrafik değerlendirmelerden çok siyasi ve ideolojik görünüyor. Zira son 2 aydır İdlib ve kırsalındaki sözüm ona ‘aşırı muhaliflerin’ yaptığı peş peşe operasyonlar işin rengini bir hayli değiştirmiş görünüyor. Bu operasyonlarda birçok bölge ele geçirildi.
Peki, bu ‘aşırı’ ve ‘terörist’ diye anlatılan muhalifler kim? Neden İdlib’in bu guruplardan kurtarılması bu kadar önemli?
Bu gurupların Heyet Tahrir-uş Şam (HTŞ) çatısı altında faaliyet yapan İslamî guruplardan müteşekkil olduğunu söyleyebiliriz. Bu guruplardan en büyüğü ise El Nusra. Astana sürecinden bu yana Ahrar-uş Şam gurubuyla yer yer çatışma içine girdiği biliniyor. Bu çatışmanın en büyük gerekçesi olarak da Ahrar’ın son dönemde gerek Astana’ya katılma yönünde aldığı kararları ve Türkiye üzerinden ÖSO birlikleriyle yakın temasları gösteriliyor.
Hatırlanacağı üzere Astana’da, mücahitler aleyhine bir dizi mutabakat ve ortak güvenlik mekanizması kararları alınmıştı. Öte yandan Fırat Kalkanı sonrası Halep’in düşmesi HTŞ’nin, Türkiye’nin de içinde yer aldığı Batı patentli askerî anlaşma ve planlara güven duymamasına sebep oldu.
Şu anda da Türkiye, işte bu yapının İdlib bölgesinden uzaklaştırılarak Halep’te olduğu gibi Rusya veya rejim güçlerinin kontrolüne geçmesini süreç açısından menfaatine daha yakın görüyor.
İdlib hesaplarında kim, nerde duruyor ve pazarlık masasında hangi plan var, özetle ona bakalım.
1. Türkiye El Bab-Menbiç-Cerablus hattına İdlib’e kadar olan bölgeyi de dâhil etmek istiyor. Ki bu vesileyle kontrollü bir güvenli bölge oluşturabilsin. Bunun için Afrin’i masaya koydu. Rusya, PYD ile anlaşarak Afrin’e karşılık İdlib operasyonunda Türkiye’yi sahada görmek istiyor. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın sözleri bu çerçevede dikkatlerden kaçmıyor: “Muhtemelen İdlib bölgesinde ağırlıklı olarak bizler ve Ruslar, Şam etrafında ağırlıklı olarak Rusya-İran, güneyde Dera bölgesinde Ürdün'ün ve Amerikalıların içinde yer alacağı bir mekanizma üzerinde çalışılıyor.”
2. Lazkiye ve Tartus limanları Esed ve Rus birlikleri açısından korunması gereken iki önemli üs. İşte İdlib bu bölgelere çok yakın muhalif bir mevzi olarak belirginleşiyor. Halep’in rejim kontrolüne geçmesiyle beraber İdlib mücahitlerin tek sığınağı konumuna geldi ve bir nefes borusu işlevi görmeye başladı. Yani Türkiye bu boruyu keserse bölge halkı ve mücahitler yeni saldırıların hedefi olacak ve böylece Türkiye yeni katliamlara ortak olmuş olacaktır.
3. Öte yandan Rusların ve rejim birliklerinin Deir-ez Zor bölgesine yapacakları olası saldırıların da güvenliği açısından İdlib’in mücahitlerden arındırılması gerekmektedir ki tersi istikametten gelecek saldırılar önlenmiş olsun. Bu da daha fazla Müslümanın sarin gazlarıyla şehit edilmesi demek.
Sonuç olarak; İslam ümmeti her bir işin, siyasi ve askerî her bir girişimin hakikatine vakıf olmak zorundadır. Yoksa bilmeden bir topluluğa zulmetmiş veya zulmedilmesine aracılık etmiş olur.
“Neden İdlib?” sorusunun cevabını merakla araştıralım. Ancak ön kabullerimizle değil…
Çünkü sömürgeci kâfirler ve yerli işbirlikçi hain devletler de biliyor ki orada Müslümanlar yaşıyor ve Müslümanların varlığı bile çok büyük bir tehlikedir onlar için…
Orada bulunan Müslümanlar da güçleri nispetinde Ruslara, Suriye’nin gaddar rejimine ve İran’ın zalim askerlerine karşı koymaya çalışmaktadır. Durum bu iken, İran ile ortak fiilî operasyon yapma kararı, ayrıca incelenmesi gereken menhus bir Amerikan planıdır.
Rabbim bizleri zulümden beri kılsın. Zulme -kalbiyle de olsa- rıza göstermeyenlerden eylesin.