Güneydoğu bölgesinde özellikle son günlerde ortam çok sıcak. Olağanüstü hal koşulları devreye girmiş görülüyor. Diyarbakır'ın Sur/Silvan, Şırnak’ın Cizre, Mardin’in Nusaybin ve Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde sokağa çıkma yasağı ve çatışmalar uzun süredir devam ediyor. En son Cizre ve Silopi'ye on bin kişilik özel harekât polislerinin ve askerlerin katıldığı yeni bir operasyon başlatıldı.
Bu operasyonları, hükümetin, PKK'nın ve bölge halkının yeni süreçten beklentilerini makalemde değerlendirmeye çalışacağım.
Hükümet bu operasyonlar ile ne elde etmek istiyor?
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yapılan son operasyonlarla ilgili olarak "Son 30 yılın en kritik ve en başarılı operasyonlarını yürütüyoruz." ve ”Gerekirse mahalle mahalle, ev ev, sokak sokak, bütün ilçeler terör unsurlarından temizlenecek” ve ”Cizre'yi, Kobani'ye çevirmeye çalışanlara fırsat vermeyeceğiz” şeklindeki açıklamaları hükümetin bu operasyonlardaki kararlılığını ve güvenlik siyasetinin bazı bölgeler için bir müddet devam edeceğini gösteriyor.
Ak Parti iktidar olduğu günden itibaren her dönem "Anayasa değişikliği, Başkanlık sistemi" gibi uygulamaları hayata geçirmek istediği her seferde PKK ve uzantılarının kendisine engel teşkil ettiğini görüyordu. Birçok kurumda ipleri eline geçiren hükümet, PKK konusunda da yeni bir adım olarak "Çözüm süreci" isimli planı devreye koydu. Çözüm süreci ile bölge eski baskılardan kurtulacak, cenazeler gelmeyecek, analar ağlamayacak, barış sağlanacaktı. Ancak “Çözüm Süreci” döneminde Doğu ve Güneydoğu bölgesinde devletin barış bozulmasın düşüncesi ile bölgeyi HDP-PKK ve uzantılarına teslim etmesi PKK ve uzantılarının güçlenmesine neden oldu. Bölgede PKK, halktan vergi ve haraç toplayarak, asayiş kontrolleri yaparak, mahkeme kurup gücünü artırıyor ve kazanılan yerel yönetimlerle de hareket alanı iyi genişliyordu. Halkın can, mal ve emniyetini sağlaması gereken devlet ise siyasi maslahatları gereği tüm bunlara göz yumuyordu.
7 Haziran seçimlerinde ilk defa tek başına iktidar olamayan Ak Parti bu konuda aldatıldığının, siyasi menfaatlerinin tehlikeye düştüğünün farkına vardı. Hükümet-HDP-İmralı-Kandil görüşmelerinin hayata geçirilemediğini, silahların bırakılmadığını, hatta bırakılmayacağını, tüm çabalara rağmen PKK içerisindeki İngilizci yapının hala etkin olduğunu, istediği zaman barışı bozabileceğini de gördü ve "Çözüm Sürecini" Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemi ile "buzdolabına" kaldırdı.
Ak Parti bölgeye birçok yatırım yapmış ancak 7 Haziran seçimlerinde bunun karşılığını alamamıştı. Bölgedeki PKK'nın etkin gücü, halkın iradesine müdahaleye kadar uzanmıştı. 1 Kasım seçimlerinin Ak Parti’nin geleceği için hayati önem taşımasından ve çözüm sürecinden dolayı kaybedilen milliyetçi oyların tekrar kazanılabilmesi, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde HDP'ye kaptırılan oyların geri alınabilmesi, PKK ve uzantılarının elinin zayıflatılabilmesi... için önce siyasi söylemlerde sertlik sonra ise Kandil başta olmak üzere askerî operasyonlar şimdi ise şehirlerde her mahallede ev ev yapılan operasyonlar... Çözüm sürecinin bitirilmesi sonrası Ak Parti’nin takip ettiği siyaset kaybedilen milliyetçi oyları geri getirmiş, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yeniden eski gücüne ulaşarak tek başına iktidar olmayı başarmıştır.
Ayrıca Kuzey Irak ve Suriye bölgelerinde yaşanan sıcak gelişmeler her an yeni gelişmelere sahne olabilir. Haliyle bu değişimler bölge halkı üzerinde de etkili olacaktır. Zaten Başbakan Davutoğlu'nun "Burası Kobani değil, burada IŞİD yok." açıklamaları bölgenin diğer bölgelerden etkilenmesi konusundaki endişeleri göstermektedir. Bu yüzden hükümet en büyük engel olarak gördüğü bu sorunu şimdiden güvenlik siyaseti ile çözmeye çalışmaktadır. Zamanlama açısından ise Irak ve Suriye konularının gündemde olması, Avrupa'nın gündemini terör ve mülteci sorununun meşgul ettiği bir sırada bu operasyonlara dışarıdan eleştiriler engellenmiş gibi görülüyor. Ülke içinde çıkan bazı farklı sesler ise toplumda etki oluşturmayacak derecede zayıf şimdilik...
PKK ne yapmak istiyor?
PKK “Çözüm Süreci” döneminde elde etmiş olduğu kırsaldaki ve şehirlerdeki kazanımları ve halk desteğini kaybetmemek istiyor. Hükümet ile HDP arasındaki "Çözüm süreci” zalim devlet algısını silmeye ve devlet ile savaşmak için var olan gerekçeleri azaltmaya başlamıştı. PKK için devletin zulmü savaş için en önemli gerekçeydi. Ancak 1990-2000 yıllarındaki devlet bugün aynı strateji ile hareket etmediği için eski strateji ile eleman kazanma, dağa adam çıkarma ve örgütsel eylemler ile halkın desteğini almada sıkıntılar yaşayacaktı. Bu yüzden PKK strateji değişikliğine giderek mücadeleyi kırsal bölgelerden şehirlere çekmiştir. Gerek Kobani’de yaşananlar ve bunun için halktan alınan destek gerekse de Suriye’de PYD saflarında elde edilen tecrübeler PKK’ya şehir savaşlarını öğretmiştir. Bu tecrübeyi PKK etkin olduğu bölgelerde şehirlere taşıyarak hendeklerle, tünellerle etkisini korumaya, halkı yanında tutmaya ve devlete boyun büktürmeye çalışmaktadır. Aksi halde kırsalda, şehirlerde ve doğal olarak halk üzerindeki etkisi de azalacaktır. Bu olursa yeniden masaya oturulduğunda bundan öncekine göre eli zayıflayacaktır. Bu yüzden PKK elinden geleni yapacak ve şehir mücadelesinden eli güçlü çıkmaya çalışacaktır. Gelinen noktada bunu başaramadığı ve başaramayacağı da görülmektedir.
Ayrıca PKK, dağ kadrosuna Kandil’de yapılan operasyonların etkisi ve Kobani bölgesindeki başarısını devam ettirmek için üst yönetimini Kobani'ye kaydırıyor. **PKK’nın yönetimindeki Behoz Erdal, Mustafa Karasu, Sofi Nurettin başta olmak üzere üst düzey 17 yöneticinin Kobani'yi merkez haline getirdiği biliniyor.
Hükümet daha önceki yaşananlardan dersler çıkararak özellikle “Kürt sorunu yoktur PKK sorunu vardır.” algısını yerleştirmek istiyor. Siyaset yapılmasının önünü açarak, bölgeye yatırımlar yaparak silahlı mücadele zeminini yok ediyor. Son günlerde yapılan operasyonlarda dahi sivil halkı korumak için hassas davranarak halkın PKK tarafında yer almasının önüne geçiyor. Gıda yardımı, göç edenlere destek ve benzeri uygulamalar halk ile PKK arasını ayırmada önemli bir etken ve devlet bunu lehine kullanıyor.
Müslüman Kürt Halkı Ne İstiyor?
Bölge halkı ise yıllarca milliyetçi anlayış ve uygulamalarla karşılaştığı zulümden hala kurtulabilmiş değil. PKK Türkiye üzerinde siyasi emelleri olan sömürgecilerin taşeronu bir zulüm şebekesidir. Elinde silahı ile hiçbir kuralı, ölçüsü olmayan örgüt, Kürt halkının yağmurdan kaçarken yakalandığı dolu misali bir beladır.
Devlet ise her ne kadar Ak Parti hükümeti dönemi diğer dönemlere göre daha iyi olsa da zulmetmeye devam etmektedir. Bu dönemde de Müslüman Kürt halkına huzur, refah ortamı sağlanamamış, silahı bırakın derken demokrasiye, laikliğe gelin diyerek başka bir zulme davet edilmiştir, edilmektedir.
Cumhuriyet tarihi boyunca meselenin halli konusunda; “terör sorunu, demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin korunması, çoğulculuk, anayasal vatandaşlık, sivil toplum, hukukun üstünlüğü.” gibi kavramlar üzerinde durarak meselenin çözümüne yönelik atılan tüm adımlar başarısız olmuştur.
Müslüman Kürt halkını çevreleyen iki hendekten (demokratik devlet-silahlı örgüt) kurtarmanın tek yolu âlemlerin Rabbinden gelen nizama uymaktır. Ümmet anlayışının yerini millet anlayışının aldığı, aklın değil duyguların harekete geçtiği ve zihinlerin tel örgülerle çevrildiği bu zulüm çağında, tüm bunlara şifa olacak yegâne unsur İslam Kardeşliğidir. Bu kardeşlik ise ancak Râşidî Hilâfet Devleti ile uygulanabilir.