Müslümanın Müslümana Nasihati
06 Nisan 2023

Müslümanın Müslümana Nasihati

Allah Rasulü Sallallâhu Aleyhi Vesellemden varid olan kimi hadisi şerifler adeta dinin özü-özeti niteliğindedir. Bu özü en veciz biçimde ifade eden hadisi şeriflerden biri الدِّينُ النَّصِيحَةُ ْ “Din nasihattir/samimiyettir” hadisi şerifidir. Kime karşı samimiyet? diye sorulunca efendimiz لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِم “Allah’a, Kitab’ına, Rasul’üne, Müslümanların yöneticilerine ve Müslümanların tümüne karşı” buyurdular.

Bu hadis dini samimiyetle eşitliyor. Din samimiyettir yani düşünce ve davranışlarımızda Allah’ın emir ve yasaklarına, Kitab’ın ilke ve hükümlerine, Resul’ün söz ve fillerine içtenlikle uymaktır. Müslümanların yöneticilerine bu şart ve koşullarda itaat ve bağlılık göstermektir. Keza Müslümanlarla bu ilke ve prensiplere bağlılık noktasında dayanışmak ve nasihatleşmektir. Dünya ve ahiret maslahatlarının din ile tamam olacağına dair tüm Müslümanlar nezdinde farkındalık oluşturmaktır. Çünkü Müslüman Müslümanın kardeşidir.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ “Müminler kardeştir” ilahi fermanı, المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ “Müslüman Müslümanın kardeşidir” nebevi ikazı gereği Müslümanın Müslümana karşı görev ve sorumlulukları vardır. İyi-kötü gününde yanında olmak, derdine derman olmak, sevincine ortak olmak Müslümanın Müslümana karşı samimiyetin gereğidir.

Fakat Müslüman tek dünyalı değildir, sorumlulukları da dünyadan ukbaya uzanan sonsuz menzillidir. Bu açıdan bakıldığında mümin kardeşine karşı samimiyet, başına büyük dert açacak günahlarla onu baş başa bırakmamak, onu Rabbinin rızasını kazanabileceği toplumsal düzene kavuşturmaktır. Bunun için marufu/iyiliği öğütlemek, münkeri/kötülüğü engellemek, kötülüğü üreten, yaygınlaştıran, sıradanlaştıran ve hatta sistemleştiren ortamdan kardeşini kurtarmaktır.

Bu anlamda nasihat dinin esası-özüdür. Hanbeli fakih İbn Batta nasihatle ilgili şunları söylemektedir. “Dinin esası-temeli nasihattir. Müslümanların birbirilerine karşı nasihatten daha çok ihtiyaç duydukları bir şey yoktur. Âlemlerin rabbine karşı farzların yerine getirilmesinde ve dini ayakta tutan şer'î hükmün öğrenilmesinde nasihatten daha elzem ve zorunlu bir görev de yoktur. Müslümanlar ilim meclislerinde ve müzakere ortamlarında nasihatla düşüncelerini doğrultmalılar, yerin-göğün kendisiyle ayakta durduğu insaf ve adaleti işletmeliler ve hakkı murad etmeliler.” (İbânetü’l-kübrâ 2,544)

Keza bu hadisi şerif ister yöneten ister yönetilen konumunda olsun tüm Müslümanları Allah’a, Rasulüne ve Kitabına karşı samimiyet ekseninde ideal bir yaşama davet ediyor. İşte dinin özü-özeti budur. Müslümanları yönetenler, siyaset mekanizmasını işletenler, önce onlar samimi olacak; idarede Allah’ın emirlerine, Kitab’ın hükümlerine ve Resul’ün örnekliğine uygun icrayı faaliyet yürütecekler, Müslümanlar da bu ölçülere bağlı kaldıkları sürece onlara bağlı kalacaklar. Diğer bir ifadeyle yöneticiler Allah’a, Kitabullaha ve Rasulüllaha karşı samimi davrandıkları sürece Müslümanlar da onlara karşı samimi davranacaklardır. İşte din böyle hayat bulur. Bu hadisi şerif toplumun tüm katmanlarını, dinin uygulanır ve yaşanır olmasını temin edecek biçimde konumlandırıyor.

Müslümanın Müslümana nasihati ile din teoriden pratiğe taşınır. İslam ruhani ve mistik alandan siyasi alana; hapsedildiği vicdanlardan kamusal alana ancak nasihatle taşınır. Sosyal, siyasi, iktisadi ve devletlerarası sahada İslam'ın görünür, yaşanır ve uygulanır hale gelmesi ancak nasihatle mümkün olur. Maalesef bu toprakların ana unsuru olan Müslümanlar birbirlerine ve hassaten yöneticilerine Allah’ın kitabı ve Resul’ünün sünnetini eksene alarak nasihat etmeyeli epey zaman oldu. Onlara dinleri konusunda samimi olma (Allah’ın emirlerine, Kitab’ın hükümlerine ve Resul’ün örnekliğine uygun icrayı faaliyet yürütme) çağrısı yapmayalı uzunca bir zaman geçti. Müslümanların nasihati bırakmalarından doğan boşluğu solcu, sağcı, milliyetçi, popülist sosyalist, liberalist, kapitalist ve demokratik projeler doldurdu. Bu projeler toplumumuzu çöküşün eşiğine, bir ateş çukurunun kenarına getirdi. Buradan çıkış elbette mümkün.

Kitabullaha yeniden samimiyetle sarılacağız, Müslümanlar olarak birbirimize samimi olacağız; Müslümanlık haysiyetine uygun biçimde birbirimize hayrı yani İslam’ı tavsiye edeceğiz, el birliği ile topluma İslam’ı/İslam’ın çözüm ve tekliflerini sunacağız, beşerî izimlerin kriz, kaos ve problemlere boğduğu insanlarımızı İslam'ın rahmet ve şifa olan çözümleriyle buluşturacağız. Hiçbir Müslüman diğer Müslümana İslam’dan başka hiçbir izmi, fikri, projeyi yarım kelime ile, dil ucuyla bile öğütlemeyecek, nasihat etmeyecek. Dahası hakkı yani İslam’ı batılın yani İslam dışı tüm izm ve sistemlerin beynine çalacak, böylece insanlara kahır, elem ve gözyaşından başka bir şey getirmemiş olan batıl sistemler yok olup gidecek.

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ “Biz, hakkı bâtılın beynine çalarız da o, bâtılı darmadağın eder. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir.” (Enbiya, 18)

Evet, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz şey budur. İslam'ın çözümleriyle toplumu buluşturmak. Bakınız, depremde İslami camia güzel bir sınav verdi ve devletin aciz kaldığı birçok noktada insanların derdine derman oldu. Ancak bizler sadece doğal afet sonrası yaraları sarmakla yetinmemeliyiz. Afeti felakete dönüştüren, meskenleri mezarlara çeviren rant ekonomisine, en temel ihtiyaçlardan biri olan barınmayı/konutu erişilmesi imkansız ticari bir meta haline getiren kapitalist sisteme, kayıp nesiller ortaya çıkartan eğitim sistemine, aile ve toplumu yıkıcı hukuk sistemine vb. tüm felaket alanlarına İslam fikri ile acil çözümler sunmalıyız. Yani doğal afet karşısında gösterdiğimiz hızlı refleksi, sistemin yol açtığı doğal olmayan afetler karşısında da göstermeliyiz. Beşeri sistemlerin yol açtığı enkazın başında ekip halinde “sesimi duyan var mı” diye güçlü bir çağrı, bir çığlık atmalıyız. İslam’ın sesini vermeliyiz. İşte bütün bunlar nasihatten başka neyle yapılabilir. Bu sebeple din nasihattir.

Afet Kurtarma Ekiplerinin titizliğine denk bir titizlikle bu enkazın başında, kardeşlerimiz, insanlarımız kurtuluncaya kadar "sesimi duyan var mı?" diye seslenmek, gelecek sese kulak kesilmek, seslerin geldiği canlara ulaşmak için enkazın altında galeriler oluşturma vaktidir. Evet, nasihatin, sesinin ulaşmaması veya enkaz altından gelecek seslerin sana ulaşmaması için gürültü, patırtı çıkaranlar olacak, onlara aldırmayarak mucizenin gerçekleşeceği güne kadar azimleri bileme vaktidir. NASİHAT VAKTİDİR!

Dr. Abdurrahim Şen

#RamazanNasihatZamanı