Mondros + Sevr = Lozan
10 Ağustos 2022

Mondros + Sevr = Lozan

Sadece çocukluğumuz değil tüm hayatımız sahte kahramanların akıl almaz hikayeleriyle geçti. Geride bıraktığımız herkes haindi. Vahdettin haindi(!): Sevr antlaşmasını imzalamış ve ülkeyi Batılı güçlere teslim etmiş sonra da bir İngiliz gemisiyle kaçıp gitmişti. Abdulhamid zaten “kızıl sultan”dı. Gelişmenin, özgür düşüncenin önündeki en büyük engeldi. Osmanlı bu istibdat yüzünden geri kalmıştı vs. vs.

Bunları doğru kabul eden kişi, “Halifenin ve saltanat ailesinin topyekûn sürgün edilip sefalete mahkûm edilmesini, anlamını yitirmiş bir Hilâfet müessesinin kaldırılmasını” normal karşılayacaktır. Bu büyük zulme karşı içinde nefret duygusu dahi barındırmayacaktır. Nitekim de öyle olmuştur…

Bugün 10 Ağustos. Bundan 102 yıl önce imzalanan -İnkılap Tarihi derslerinden öğrendiğimiz ihanet antlaşması- Sevr’in yıl dönümü. Sevr’i anlamak için önce Mondros Mütarekesini konuşmamız gerekir. Mondros Mütarekesini anlamak içinse Batılılaşma serüvenini masaya yatırmamız gerekir. Mondros Mütarekesi, Sevr Antlaşması ve elbette Lozan Antlaşması, Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yok edilişini hazırlayan ve noktayı koyan antlaşmalardır. Bu antlaşmaların ortak özelliği Osmanlı Hilâfet Devleti’nin başındaki halife tarafından imzalanmamış olmasıdır. İşgal güçleriyle masaya oturan ve bu ihanet anlaşmalarını imzalayanlar, “İttihatçı” kadrolar ve bu İttihatçı kadro gibi Batı hayranı olan bazı satılmış devlet adamlarıdır.

Mondros Mütarekesiyle başlayalım…

Ege Denizi’ndeki Limni Adasının Mondros limanına demirleyen Agamemnon zırhlısında imzalanan bu antlaşma, Osmanlı Hilâfet Devleti’nin tasfiye sürecinin başlangıcıdır. Halife Abdulhamid’i askerî bir darbe ile tahttan indirerek yönetime el koyan İttihat ve Terakki, Almanya’nın yanında savaşa girerek büyük felaketin yolunu açmıştır. Savaş kaybedilmiş ve yok olmama adına birtakım girişimlerde bulunulmuştur. Mondros Mütarekesi bu girişimlerin başında gelmektedir. İngilizler, İttihat ve Terakki’nin Alman ekolünü de tasfiye etmek için kolları sıvamış ve bu ekolün barış girişimlerini dikkate almayarak iktidardan çekilmesini sağlamıştır. Masonların Büyük Üstad’ı Talat Paşa başkanlığındaki hükümet istifa etmiş ve yerine başka bir İttihatçı olan Ahmet İzzet Paşa hükümeti gelmiştir. Bahriye Nazırı Rauf Orbay Mondros Mütarekesini hükümet adına imzalamıştır ki bu hükümet, İttihatçılardan kurulu bir hükümettir. Tarihçi Yazar Cengiz Yazoğlu, Mondros öncesine uzanarak Osmanlı’nın tasfiyesinin daha Kudüs’ün kaybı (1917) ve Filistin bozgunuyla (1918) başladığını, burada yenilen paşaların her nasılsa Cumhuriyetin kurucuları olduklarını dile getirmektedir. Yani her şey bir plan dahilinde yürüyordu.

Sevr Antlaşması:

Alman yanlısı İttihatçıların tasfiyesi devam ederken başka bir Batı hayranı -daha da özelleştirirsek İngiliz hayranı- Damat Ferit hükümeti kurulmuştu. Damat Ferit’in İttihatçılarla arasının iyi olmadığı bilinir. Ancak bu, onun su katılmamış bir Batı hayranı ve İngiliz dostu olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Bununla birlikte Sevr Antlaşmasını imzalayan heyetin en önemli figürlerinden birisi olan Rıza Tevfik, tıpkı Talat Paşa gibi Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın Büyük Üstad’ıdır.[1]

Sevr ile alakalı resmî tarih, “Halife Vahdettin’in bu antlaşmayı imzaladığı sonra da kaçıp gittiği” yönündedir. Oysa Sevr Antlaşması Yunanistan hariç taraf devletlerin meclislerinde kabul edilerek yürürlüğe girmiş bir antlaşma değildir.

Tarihçi Prof. Sina Akşin Sevr hakkında şöyle demektedir: “ABD 1919 sonunda Avrupa siyasetinden elini eteğini çekmek kararını aldı. İngiltere, Müslüman sömürgelerine ibret olsun diye Yunanistan’ı kendi uydusu yapıp Türkiye’yi ezmek kararındaydı. Fransa ve İtalya, onun müttefiki olarak bu karara katılıyor görünüyorlardı. Nitekim Sevres Antlaşması’nı birlikte yaptılar. Fakat anlaşılan kimse Sevres’i ciddiye almıyordu ki hiçbir devlet bu antlaşmayı onaylamadı. Sevres’i, garip bir şekilde, bile bile ölü doğurdular.”

Lozan Antlaşması:

Lozan antlaşmasını imzalayan, onaylayan ve uygulayanların Batı hayranlığı tartışılmaz bir gerçektir. Dolayısıyla isim isim şeceresini saymaya lüzum dahi yoktur. Kemalistlerin iddialarının aksine Lozan’ın Sevr’den hiçbir farkı yoktur. Aralarındaki tek fark; Sevr yürürlüğe girmemiş bir antlaşma iken Lozan fiilen uygulanmış ve uygulanmaya devam eden bir antlaşmadır.

Lozan’ın sonuçlarından hayati öneme sahip olan husus kuşkusuz Hilâfet’in ilga edilmesidir. Son sözü söylemeden önce, hain damgası yiyen Halife Vahdeddin’e kendisini savunma hakkı tanımak istiyorum:

“Eğer benim İslâm’ın gücü olan Hilâfet’in kaldırılışına dair bir hatam var ise; -bazı şahsiyetler hariç- bütün bakanlar, âlimler ve memleketin ileri gelenleri tarafından ses çıkarılmayacağını düşünmemem ve bazı ucuz menfaatler karşılığında gizli ve aşikâr bir şekilde hainlere yardım edileceğine ihtimal vermememdir. Devletin ölüm ve kalımıyla herkesten ziyade alakadar olması gereken münevver milletimin, bu derece duyarsız kalacağına dair ihtimal vermememdir. Hüsnü zannımdan ileri gelen bu hatamı itiraf ederim.

Son söz olarak şurasını beyan ederim ki; Hilâfet meselesi, yukarıda izah ettiğim gibi devletin üzerine oynanan oyunlardan bihaber olarak aldatılmış olan beş altı milyonluk Türk kavminin salahiyeti dâhilinde olmayıp üç yüz milyonluk İslâm âleminin tamamını ilgilendiren yüce bir meseledir.”

Velhasıl;

Mondros, Sevr, Lozan birbirinden pek de farkı olmayan, sömürgeci kâfir İngilizlerin organize ettiği antlaşmalardır. Bu antlaşmaların ortak noktalarından birisi de imza atanların Batı hayranı kimliğini taşımış olmasıdır. Evet, bu halka ihanet edilmiştir! Bu halkın dinine ihanet edilmiştir! Bu halkın gençliğine ve geleceğine ihanet edilmiştir! Ortada ihanet var ise hainler de elbet işaretlenmelidir. Her kim Batı kültürünü, Batılı değerleri, Batı’nın hayata bakış açısını alıp bu ülke insanına empoze etmiş ve ediyorsa işte onlar gerçek hainlerdir!


[1] https://www.mason.org.tr/buyuk-ustatlar