Lozan Hezimet de, Musul Zafer mi ?
22 Ekim 2016

Lozan Hezimet de, Musul Zafer mi ?

Irak, ilki 1990 yılında İran-Irak savaşı sonrasında başlatılan “Çöl Fırtınası” harekâtı ile ikincisi, 2003 yılında “Özgürleştirme Operasyonu” ile işgal edildi. BM’nin uyguladığı ambargo sebebiyle Irak’ta 500.000 çocuk hayatını kaybetti. Çöl fırtınası harekâtı ve Özgürleştirme operasyonu sonucunda, resmî rakamlara göre 20.000’in üzerinde tutuklu, 1,7 milyonun üzerinde ölü, bunun iki üç katı yaralı, 10 milyona yakın Irak’lı Müslüman mülteci olarak yurtlarını terketti.

Amerika açısından Körfez bölgesinin ve bu bağlamda Irak’ın önemi, hem ekonomik hem de stratejik açılardandır. Nitekim tespit edilmiş 112 milyar varillik muazzam petrol rezervleri ile Irak, dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahiptir. Yine 3 trilyon metreküplük doğalgaz rezerviyle dünyada onuncu sıradadır. Irak’ın stratejik önemi, Ortadoğu bölgesinde merkezî bir sütun olmasından kaynaklanmaktadır. Kitle imha silahları bahane edilerek işgal edilen Irak savaşının sonunda dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell: "Irak'ta kitle imha silahları bulunamadı." açıklamasını yaptı. O döneme ait The Independent gazetesinde yer alan Robert Fisk’in makalesinde şöyle değinilmiştir:**“Artık durumu anlamaya başladım. Kuzey Kore ABD ile yapılmış bütün nükleer anlaşmaları bozuyor, BM denetçilerini ülkeden kovuyor, her yıl bir bomba üretmeye hazırlanıyor ve Başkan Bush buna ‘diplomatik mesele’ diyor. Irak, BM’ye 12.000 sayfalık silah üretimi ile ilgili rapor sunuyor, BM denetçilerinin ülkede dolaşmasına izin veriyor ve 230 baskından sonra bir kavanoz dolusu tehlikeli kimyasal madde dahi bulamamalarına rağmen, Başkan Bush Irak’ın ABD için tehdit oluşturduğunu, silahsızlanmadığını ve istila edilmesi gerekebileceğini söylüyor.”**04.01.2003, Independent

Bugüne gelelim…Terörizmle savaştığını söyleyen Amerika, 36 ülke askeri ile birlikte Irak ordusu, Şii milisler, Peşmerge ve Sünni Araplardan oluşan 30.000 askerle Musul operasyonuna başladı. Operasyonun altıncı gününde olmasına rağmen ABD Savunma Bakanı Ashton Carter Türkiye ziyaretinden hemen sonra, gelişmeleri yerinde izlemek üzere Irak'a gitti. IŞİD’e karşı olmak ABD ile dost olmayı garanti ediyor. Nitekim bu safta olmak PKK/PYD için Suriye cephesinde işe yaradı. Türkiye’nin yıllardır savaş verdiği ve terör örgütü olara gördüğü PKK, Kuzey Suriye'de Şam'ın denetimi dışında oluşan bölgelerde ABD desteğiyle PKK’nın Suriye’de ki siyasi kolu PYD yapılanması kısmi statü kazandı... IŞİD olmasaydı bu kadar rahat zemin ve destek bulamayacak olan PKK/PYD yapılanması, “laik ve iş birliğine açık” kimliğiyle Batı'da daha da meşru hâle geldi... Musul operasyonunun başında ABD’nin, NATO’da ortağı olan Türkiye ile değil de PYD’nin silahlı kanadı YPG’yi operasyona dahil etmek istemesi, Türkiye’de büyük sıkıntı oluşturdu. CB.Erdoğan “Musul’u kurtarma operasyonuna” değinerek, *“Niçin bizi de yanınıza almıyorsunuz, niçin bizimle değil de başkalarıyla birlikte iş tutuyorsunuz?”, “NATO’da ortağınız biz değil miyiz?”*diye Amerika’ya çıkıştı.

ABD ile Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da birlikte iş yapmak isteyen CB. Erdoğan’a şu soruyu sormak istiyorum. Sayın Erdoğan; Şimdiye kadar ABD nereyi kurtarmış ki biz de sizinle olalım diyorsunuz? Yerli Kızılderilileri mi kurtardı? Hiroşima’yı mı? Demokrasi götürdüğü Irak’ı mı kurtardı? Irak Körfez Savaşı’ndan beri ne halde! Ebu Gureyb zindanlarında bacılarımıza, kardeşlerimize karşı işlediği cürümler hafızalarımızda! Unutmadık! Söyleyin Allah aşkına; ABD, Afganistan’ı mı kurtardı? Somali’yi mi? Keşmir’i mi? Suriye’yi mi? Sahi Amerika hangisini kurtardı? Hepsi tarumar… Hepsi yıkık… Hepsi virane… Sayın Erdoğan! Niçin bu katillerle birlikte olmak için bu kadar can atıyorsunuz? Bütün çabanız bu cürümlerde onlara ortak olmak mı? ABD’nin kendisi terörist devlettir. Terör örgütlerini oluşturan, silah veren, parasal olarak onları destekleyen yine Amerika değil mi? Kabil’e, Halep’e ve Musul’a saldıran hatta işgal eden yine bu terörist devlet değil mi? Bu işgalci devletle birlikte mi olmak istiyorsunuz?

Aksini ispata çalışanlar çıkacak olsa da AKP hükümetinden sadır olan neredeyse tüm hareketler, Amerika’nın hoşnutluğuna yöneliktir. Daha iki gün önce ABD’nin Ortadoğu’daki operasyonlarını yürüten CENTCOM’un komutanı General Votel, açıklamasında “Türkiye’nin desteği olmadan şu anda Suriye’de yaptıklarımızı yapamazdık.” diyordu. Lozan hezimet de, Halep ve Musul operasyonları zafer mi? Kâfirlerle girişilen her türlü işbirliği zafer değil, hezimettir Sayın Erdoğan. Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor; “Kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır.***”***Nisa Suresi 101

Ortadoğu'da yabancı varlığının anlamlı olması için sürekli gerilimlere ve çatışmalara ihtiyaç var... Sömürgeciler sürekli olarak bir düşman üretiyorlar. Halkların arasında, ilişkilerinde görülmediği halde tutuşturulacak en kolay uç olarak Sünni şii çatışması kamuoyu ediliyor... ve tarafları sürekli kaşıyorlar. Ortadoğu kritik bir zaman diliminden geçiyor... Sınırların delik deşik olduğu bu coğrafyada gerilim iki temelde yükseltiliyor; sözde mezhepçilik ve enerji kaynaklarına hükmetme hırsı... Bölgenin uluslararası müdahaleye sürekli açık olmasının yolu şii sünni çatışmasının diri tutulmasına endeksli...

Batı’nın bu coğrafyadaki planında öyle kurgusal terör örgütü/örgütleri bulunsun ki, onunla mücadele adına bölgede askeri müdahaleler meşruiyet kazansın.

Ortadoğu bizim coğrafyamız ve Biladu’ş Şam İslam’ın kalesidir. Müslümanların İslam Devleti çatısı altında yüz yıllarca güvende yaşadığı bizim topraklarımız. Bu coğrafyanın 100 yıl evvelki düzenlemesi, neredeyse tamamen Osmanlı’nın izole edilmesine göre yapılmış. Bugün ki çatışma ve işgaller ise İslam’ın tekrar devlet olarak geri dönmesini engellemeye yönelik projelerdir.

Özellikle Türkiye, 1950’lerden sonra hep ABD’nin yedek lastiği konumunda oldu! İslam’ın yükselişine karşı Batı’nın uzak karakolu görevini yürüttü. Üslup değiştirerek bugün de bunu devam ettiriyor. Türkiye’nin, ABD veya İngiltere’ye bağımlı olmaktan kurtulmasının yolu Hilafet’e dönmekle mümkündür. Hatta Türkiye, Hilafet’e dönmek zorundadır.

Zira Ortadoğu kazanı fokur fokur kaynıyor ve bu kazanda ümmet kaynatılıyor. Sadece bu coğrafyayı değil, sadece Ortadoğu’yu değil, tüm İslam coğrafyasını korumak için, biz Müslümanlar olarak Hilafet’e dönmek zorundayız. “A Planımız” öncelikle bu olmalı.

Batılı kâfirlere kuyruk olmak, Batılı efendilere kul köle olmak hiçbir Müslüman’a yakışmaz. İvedilikle yapılması gereken husus; 1.7 milyar sahipsiz Müslüman’a, muazzam İslam coğrafyasına Türkiye ağabey olmalı, liderlik etmeli. Yeraltı ve yerüstü servetlerin kullanımına, dağıtımına Hilafet çatısı altında Türkiye öncülük etmelidir. Ne 1924’ten beri uygulanan İngiliz parlamenter sistemi, ne de bugün düşünülen Amerikan Başkanlık modeli bu ülkede ki Müslüman halkın sorunlarına çözüm olmayacağı gibi, İslam coğrafyasının sorunlarına da çözüm olmayacak, Savaşlar ve işgaller asla bitmeyecektir. Tekrar söylüyorum Türkiye Hilafet’e dönmek zorundadır.

Ey İman edenler! Kâfirlerin planları ve demokrasinin hâkimiyetine değil, Allah Subhanehu ve Tela’nın vaadi ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin müjdesi olan Raşid-i Hilafet’in gerçekleşmesi, İslam’ın hâkimiyeti için çalışın. Gerçek “Zafer” işte budur.

@Kadir_Kasikci