KUT-ÜL AMARE KİMİN ZAFERİ?
16 Mayıs 2016

KUT-ÜL AMARE KİMİN ZAFERİ?

Yakın tarihini yok sayıp karalamakta mahir olan cumhuriyetin yetiştirdiği son nesiliz biz. İslam ümmeti Osmanlı sonrası laik demokrat rejimlerin baskılarıyla İslami köklerinden kopartılmak istenirken, bir anda yakın tarihimizden muhteşem bir zafer çıka geldi Kut-ül Amare. İşin daha enteresanı Kut zaferinin gündeme muhafazakâr demokrat neo Osmanlıcılar eliyle, cumhuriyetin simgelerinden 23 Nisan çocuk bayramı yerine kutlanmasıyla getirmesiydi. Yaşanan bu gelişmeler karşısında sosyal demokrat ulusalcı cenahtan; Kut zaferinin komutanları ulusalcı ittihatçılardandı, padişahlık geliyor, demokrasi Kemalizm elden gidiyor açıklamaları geldi. Bu talihsiz beyanatlarla Kut zaferinin istismar edilmesini, şehitlerimizin aziz hatırasına yapılan bu büyük saygısızlığı esefle kınıyoruz.

İşin ironisi muhafazakârların ulusalcılar üzerinden yürüttüğü simgeler savaşında Kut zaferini iyi bir enstrüman haline dönüştürmek istemesidir. Peşinen bu tezin aksini iddia edecek iktidardaki muhafazakârlara hatırlatırız ki, on beş asırlık şanlı İslam tarihi batıla karşı kazanılan Kut zaferleriyle doludur. Velakin tüm çaba ve telkinlere rağmen bugüne kadar bırakın bu şanlı zaferlerin Türkiye siyasetindeki kıymeti harbiyesini, esamesi dahi okunmamıştır. O halde Kut zaferi ne batıya karşı utanç vesilesi görüp gizleyen ulusalcıların ne de sözde İslami siyasetlerine alet etmek isteyen muhafazakâr demokratların değildir?

Kut-ül Amare gerçeği; 1916 Osmanlı Hilafet ordusunun Irak’ın Kut bölgesinde mağrur İngiliz emperyalizmine karşı Mehmetçiğin Çanakkale’den sonra kazandığı ikinci büyük zaferidir. Bu zaferi diğerlerinden ayıran daha özel kılansa Hilafet’in komadaki adam olarak nitelendiği bir dönemde İngilizlerin başını çektiği haçlı sürüsünün ensesinde patlayan son okkalı Osmanlı tokadı olmasıdır.

Osmanlının ihanet ve entrikalarla boğuştuğu son döneminde ümmetin mümtaz evlatlarının kendisinden sayı, lojistik ve mühimmat açısından kat be kat üstün İngiliz ordusunu iman gücüyle yendiği büyük zaferin adıdır Kut. Bu sözlerimizin tarihî kanıtı niteliğindeki Halil Paşa’nın Kut-ül Amare zaferinden sonra yayınladığı mesajında, hakikat kaleme şöyle alınır:

“Arslanlar! Bütün Osmanlılara (Müslümanlara) şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türklerin (Müslümanların) sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.” Bu vesileyle gözünü dahi kırpmadan göğsünü siper ederek dini, devleti, namusu uğrunda canını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

O gün sömürgeci İngilizlerin şerir planı zayıf Osmanlı cephesi Kut-ül Amare’yi ezerek geçip petrol bölgesi Musul’a ulaşmaktı. Bunun önündeki tek engelse Mehmetçiğin şanlı direnişiydi fakat bu kutlu direniş bile sömürgecileri engelleyemedi. Sadece yaşanacak hezimeti biraz geciktirdi. İngilizler Kut-ül Amare’de aldığı ağır yenilginin öcünü masa başında sinsi politik oyunlarıyla elde edeceklerdi. Sömürgeci Batılılarca Osmanlı için kurulan idam sehpasının adı bu kez Sykes-Picot’tu. Bu anlaşma Kut’ül Amare’den sadece 17 gün sonra, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa arasında yapılan gizli bir ittifaktır. Bu şer ittifakı Osmanlı Hilafetini er meydanında bir türlü yenip yok edemeyeceğini anlayan sinsi İngilizlerin yeni tuzağıydı. Sykes-Picot’la Avrupalılar alelacele Osmanlı’nın doğudaki topraklarında cetvelle sınırlar çizip, üzerine hain yöneticiler atayarak bir oldubittiyle adeta parselleyecekti. Nitekim Musul masa başında Osmanlı’nın 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla resen İngilizlerin eline geçmiştir. Ve malesef böylece şanlı Kut zaferi de sinsi İngiliz politikalarının doğru okunamamasının bir vesikası olarak tarihe gömülüp gitmiştir.

Kut-ül Amare’den bize düşense aziz şehitlerimizin hatırasına, mirasına gerçek manada sahip çıkmaktır. Mamafih bugün İslami vicdanları oluk oluk kanatan bütün çıplaklığına rağmen sömürgeci Batı emperyalizminin hala doğru okunamıyor olmasıdır. Zira o günden bugüne kan emici sömürgeciler bu toprakları asla terk etmediler. Bilakis günümüzde ümmet adeta sömürgeci fitnesiyle yoğrulan topraklarında kendi kanında boğuluyor.

Sonuç olarak şu an dumura uğrayan Müslümanların tek sorunu sadece yitirdikleri İslami kimliği, ümmet bilinci ve cihat ruhunu yeniden diriltmeleridir. Artık ümmet 1071, 1453 gibi fetihlerden 1915 Çanakkale 1916 Kut-ül Amerelere nasıl gelindiğinin hesabını daha iyi yapmalıdır. Aksi halde günümüz Müslümanlarının üzerindeki bu büyük felaketler sağanaklar halinde yağmaya devam edecektir.

يَذَّكَّرُونَ لِقَوْمٍ الآيَاتِ فَصَّلْنَا قَدْ مُسْتَقِيمًا رَبِّكَ صِرَاطُ وَهَذَا

“Bu, Rabbinin dosdoğru olan yoludur. Öğüt alıp düşünmesini bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıkladık.” [Enam 126]

@Altin12345Murat