Atasözlerimizde öyle derin manalar yüklü ki birkaç kelime ile birçok şeyi ifade edebilmemize imkân sağlar. Onlardan birisi de “Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değsin” sözüdür. Bugüne kadar birçok kişi bizi eleştirmek için söyledi bu atasözünü. Çünkü konjonktür hesabı yapmadan gerçekleştirdiğimiz her amelimizi zamansız, gereksiz ve faydasız görerek soruyorlardı: “Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değdi mi?” diyerek!
Çünkü faydacı olmayı öğretmişti birileri onlara. Sonucunda fayda olmayan hiçbir şeyi yapmak istemiyorlardı. Bu nedenle kimi bilmediği, kimi anlamadığı, kimi de anlamazlıktan geldiği için böyle düşünüyordu. Sanki küçücük taşla hiç şeytan taşlamamıştı bunlar! O taşı Allah rızası ve O’nun hükümleri için attığımızı kavramamıştı!
Her seferinde amellerin kıymetlerinin Allah Azze ve Celle tarafından belirlendiğine ve Sahabe’nin buna benzer birçok amel yaptığına işaret etsek de anlaşılmıyordu kastımız. Çünkü insan sabırsız ve aceleciydi. Bir şey yaptığı zaman hemen neticesini veya semeresini görmek istiyordu. Ancak bizim acelemiz değil, tâbi olduğumuz şer’i hükümler vardı. Dolayısıyla İslam’ın hâkim olması ve yeniden Hilafet’in kurulması fikriyle yavaş yavaş mayaladığımız bu topraklar ve körpe bir filiz edasıyla suladığımız bu dava, bizleri her zaman haklı çıkardı. Yaptığımız siyasi yorumları ilk duyduklarında “oldu mu şimdi” diyenler, daha sonraki zaman diliminde isabetliliğimizi gördüklerinde mahcup bir edayla “evet siz tam da böyle olduğunu söylemiştiniz” diyorlardı.
Fakat her ne olursa olsun görenler görüyor ve bilenler biliyordu. Bir toplumu değiştirecek gücün sahih bir fikir ve bu sahih fikir etrafında hareket eden sahih bir kitleleşme olduğunu, yani Firavunun saltanatına son verecek olan “Musa” olduğunu görüyorlardı. O yüzden çok özenli bir şekilde mücadele ediyorlardı bizimle. İftiralarla İtibarsızlaştırmaya, yalanlarla karalamaya ve sertlikle yok etmeye çalışıyorlardı. Heyhat ki işe yaramadı!
Görmezden geldikleri, ismini dahi telaffuz etmekten çekindikleri, cazibesini arttırmayalım diyerek sansür uyguladıkları Hizb-ut Tahrir hakkında devran döndü. Dün O’nu canhıraş bir şekilde gizleme mücadelesi verenler, pazar günü İstanbul’da yapılacak olan konferansın ilanını görünce ittifak edercesine bağırmaya, iftira atmaya ve kirli çıkarları için malzeme yapmaya çalıştılar. Nasıl mı? İşte şöyle…
Kendisini duayen gazeteci sanan ama esasen duayen bir İslam düşmanı olan Yılmaz Özdil, bir sosyal medya hesabında gördüğü resmin üzerine konuyu hiç araştırmadan hemen balıklama atladı ve “İŞİD’in Türkiye Sorumlusu Ebu Hanzala Ankara’da konferans yapıyor” diyerek bir paylaşımda bulundu. Bu olaydan birkaç gün sonra Hizb-ut Tahrir Türkiye 5 Mart Pazar günü İstanbul’da yapacağı konferansın ilanını girdi. Referandum öncesi pusuya yatmış çakallar da işte bundan sonra boy gösterdi. Özellikle bu halka ve İslami değerlerine karşı marjinal olan laik Kemalistler [www.odatv.com, www.sarızeybekhaber.com, www.t24.com, www.abcgazetes.com, www.sanhaber.com, www.birgün.net , www.gercekgundem.com, www.cumhuriyet.com] ile en büyük ihanetlerini İslam’a karşı yapmış olan Gülenciler [www.aktfihaber.com, www.samanyoluhaber.com] işbirliği içerisinde “hoşgörü ve düşünce özgürlüğü” gibi kendi değerlerini hiçe sayarak Hükümet aleyhinde malzeme yapmak istediler. Ancak malzeme yapalım derken kendileri malzeme oldular da farkında değiller. Çünkü Yılmaz Özdil’in verdiği referans haberinin asılsız ve photoshop olduğu ortaya çıktı ve bu photoshoplu ilanı yapan sosyal medya adresi kamuoyundan özür diledi.
Ancak en garabetini Cumhuriyet gazetesi yaptı. Onlar Yılmaz Özdil’in yaptığı yalan haberin de yalanını yaparak yazarlarımızdan Abdullah İmamoğlu’nun resmini kullanarak “Ebu Hanzala İstanbul’da Hilafet Konferansı yapacak” diye haber yaptı.
Daha sonra bu şer ittifakına Fars Haber Ajansı, ardından da ‘Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin yaptığı her amelden sonra Meclis’te soru önergesi veren vekil’ olarak bilinen CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan katıldı.
Kemalistler, laikler, Gülenciler, İranlılar ve CHP’den oluşan bu şer ittifakı, Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin düzenleyeceği konferanstan önce ağız birliği yaparcasına topyekûn harekete geçti. Zaten Hilafet fikri karşısında onlardan beklenen de budur ve esasen bu tepki doğaldır. Doğal olmayan ise “bizim mahallenin” bu şer ittifakına karşı henüz bu konuda bir şey dememesidir/diyememesidir.
Ezcümle, şu bilinmelidir ki daha konferanstan önce bu kadar vaveyla kopuyorsa, ey “bizim mahallenin” habercileri, yazarları, STK’ları iyi bilin ki attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiştir. İnanmıyorsanız bu iğrenç bataklıktan gelen “vıraklamalara” bakın!