Siyasi serencam, para eksenli kavgalar ve ümmetin hayati ve imani değerleri üzerine yapılan algı eksenli siyasi ve politik söylemlerle hız kesmeden ediyor ve anlık olarak değişiyor...
2019 seçimleri arifesinde oy avcılığı pahasına, her kutsal değer, malzemeye dönüştürülüyor. Her iddia ve her gerçeğin üzeri medya gücü ile örtülüyor. Amerika’nın PYD-YPG’yi silahlandırması, CHP’nin Man Adası belgeleri, Çavuşoğlu FETÖ’cüydü söylemleri, Reza Zarrab davası, Trump’ın Kudüs çıkışı vs...
Peki tüm bu siyaset gündemlerinde yerimiz ve etkimiz ne oldu?
Sondan başlayalım, Müslümanların göz bebeği Kudüs’ten ve zırvalayan ABD başkanından...
Mesela Amerika, Türkiye’nin yoğun siyasi ve diplomatik baskılarıyla dize geldi mi?
Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmekten korkup, Türkiye’nin etkin siyasi hamleleri karşısında tir tir titredi mi?
Hele hele de dünya Müslümanlarının Ertuğrul’u Erdoğan! “Ey...” diye söze başlayınca bütün Amerika ve Avrupa TV’leri bir anda canlı yayına geçti mi? Alt yazılarda “Türkiye’nin ve Müslüman dünyasının güçlü lideri canlı yayında Trump’a meydan okudu” dedi mi?
Kınama mesajları dışında halkını kandırmaktan başka hiçbir malzemesi kalmayan iktidar gücü ve bakanlar geçidi ne yapabildi?
İşte yapılan o muazzam ve caydırıcı şey:
R.T Erdoğan İTT (İslam İşbirliği Teşkilatı) adına “**Doğu Kudüs”**ü başkent ilan etti.
Peki başkent ilan edince ne oldu?
Elçilik açıldı mı? Hayır. Filistin İsrail zulmünden kurtuldu mu? Hayır. İsrail’le yapılan anlaşmalar askıya alındı mı? Hayır.
Bilakis ne oldu biliyor musunuz? İsrail ikinci kez resmen tanınmış oldu. İki devletli çözüm için birinci adım atılmış oldu. ABD “Biz sınırlar ve egemenlik üzerinde bir karar almıyoruz. Bunlar tarafların nihai statü müzakerelerinde karar vereceği hususlar.”[1] diyerek iki devletli çözüm için startı vermiş oldu.
Sonra gözünü Avrupalı kâfir dostlarına çeviren Türkiye’nin lider zevatları kimden ve hangi amaçla yardım istedi sizce?
Evet yanılmadınız. Avrupa ülkelerinden tabii ki.
Akranlarıyla kol kola verip hiçbir etkisi ve yetkisi olmayacak bir “macera” oylaması yaptırdılar. Ne büyük başarı!
Müslüman Türkiye halkının kahramanı susabilir miydi hiç bu zulme! Sessiz kalabilir miydi bu aymazlığa? Nasıl olur da İsrail terör devletine Müslümanların kutsal addettiği Kudüs başkent ilan edilebilirdi!
Sanki “Susmamak”, “tepki vermek” demek sadece “Kınamak” ve Kızılay aracılığıyla yardım göndermekmiş gibi. Oysa susmanın ve acizlik içinde yere çakılmanın itirafıydı bu. Başka bir şey değil!
Sanki bir anda unutuluvermişti “İsrail”le yapılan “mecbur kalınmış masum” antlaşmalar**.**
Sanki Mavi Marmara da şehit edilenlerin kanı yerde bırakılmamış gibi...
Sanki Kudüs 69 yıldır katil ve terörist “İsrail” varlığının elinde tutsak değilmiş gibi...
***
İdlip’teki radikal teröristlerden(!) fırsat bulup da, şu PYD-YPG’li teröristlere bomba yağdırmaktan bitap düşen Türkiye’nin ABD ye rest çekmesine ne demeli!
“Çok yorgun düştük ey müttefikim Amerika. Açıktan vermesen şu silahları...” der gibi yarım ağız yalvarmasına ne demeli?
Adama sormazlar mı? “Madem düşmanına dost olmuş, neden ayağına gidip duruyorsun” diye.
Adama sormazlar mı? Madem terörist bildiğin adamlara silah veriyor da “hop oturup hop kalkıp istihbarat paylaşımı için Genelkurmay Başkanı’nı neden görüştürüyorsun” diye.
Peki ne oldu?
Amerika, PYD-YPG’ye tonlarca silah vermekten vazgeçti mi?
Tam tersi Erdoğan için bol gülücüklü görüşme sonrası Trump ‘‘Açık olmak gerekirse çok puan topluyor. ABD ile de birlikte çalışıyor’’[2] dedikten sonra müttefiki Türkiye’ye sevgi dolu bakışları arasında tonlarca silahı aynı katillere gönderdi mi? Evet.
Şimdi kim dost kim düşman söyler misiniz?
***
Man Adası’nda şirket kurulmuşmuş! Bu şirkette Tayyib’in damadı, oğlu ve dünürü para yatırmışmış... Ne oldu bu gündem maddelerine?
Sahi... Reza Zarrap davası ne âlemde? O da zaten dış güçlerin işi! FETO Amerika’da da paralel devlet kurmuş olacak ki savcılarını harekete geçirmiş! En doğru sıyrılma yolu bu olsa gerek!
Sonuç:
Gündem değişiyor veya değiştiriliyor. Bunda hiç şüphe yok. Ancak benim tüm bu değişken ve edilgen siyasi süreçten gelmek istediğim başka bir konu var ki o da tepkimiz veya tepkisizliğimiz.
Ben AKP’liysem gündemi A Haber, Kanal 7 ve yüzlerce hükümet yandaşı medyadan, CHP’liysem Ulusal kanal, Kanal D ve FOX’tan şaşmamalıyım. Onlara da perde arkasında sunulan kara gözlüklerle hayata ve siyasete bakmalıyım. Bu mu sorgulayışımız? Bu mu yanlışa yanlış demek, doğruya doğru demek?
Sorgulayan bir akıl, vakıaları süzen ve tefrik eden bir dimağımız neden yok?
Başa dönelim... Kudüs 69 yıldır tutsak ve esir iken, sustuk. İşgal atında kardeşlerimiz şehit edilirken sustuk. Her yıl Ramazan ayında alay edercesine fosfor bombaları altında kardeşlerimiz can verdiler, sustuk. AKP yönetimi terörist “İsrail” ile anlaşma üstüne anlaşma yaparken, sustuk.
Neden Müslümanca reflekslerimiz yok?
Tavırlarımız ve sesimiz, yöneticilerin sesi ve tavırlarıyla neden paralel?
Kudüs tüm dünya Müslümanlarının ve tabii ki bizlerin ortak sahiplenmesi gereken kutsalımızken, zamana, mekâna ve konjonktüre göre değişen tüm bu tavırlarımız neden?
Örneğin, Arakan’da artık Müslümanlar öldürülmüyor mu?
Örneğin, Suriye’de Esat’ın zulmü bitti mi? Buna tepkimiz neden yok?
Örneğin, Ruslarla yapılan anlaşmaları hepimiz onaylıyor ve imza atıyor muyuz?
Örneğin, İran’la Suriye sahasında ortak hangi askerî operasyona imza attık? Astana’da hangi kararlar alındı? Kimlerle müttefik olduk bilen kaç kişi?
Tüm bunlara karşı neden sesimiz cılız çıkıyor?
Bu sorgulamadan vazgeçmemizin ve tepkisizliğimizin gerekçesi ne olabilir?
Korkularımız mı?
Menfaatlerimiz [Rızık endişemiz] mi?
Oysa Rabbimiz Şöyle buyuruyor:
وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.”[3]
[1] https://tr.sputniknews.com/ABD'nin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert
[2] BBC- 22.09.2017 Erdoğan’ın ABD ‘de Trump’la görüşmesi sonrası Basın açıklaması
[3] Ankebut Suresi 64