İnsan çamurdan yaratılmış ve akletmesi sayesinde yaratılmışlar arasında seviyesini yükseltmiştir. Nitekim akletmediğinde ilahi uyarılara maruz kalmış ve seviye olarak da düşük görülmüştür.
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
“Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.” [Furkan Suresi 44]
İnsanoğlu temel duygular olarak kabul edilen korku, öfke, mutluluk ve üzüntü gibi duygulara sahiptir. İnsanın bu duyguları, tezahürleri açısından daimi değildir. Yani bu duygulardan herhangi birinin normal şartlarda insanı daimi olarak etkilemesi ya da kontrolü altına alması muhaldir. Zira daimi olarak tek bir duygunun kontrolü altına alındığında insanın psikolojik dengesinin yerinde olmadığına şahit oluruz.
Bu temel duygular daimi olmamaları sebebiyle birbirlerine devrederek insan ömründe değişik zamanlarda neşet ederler. Aklın rolü de bu duyguları kontrol altına almak, gerektiğinden fazla duygusal patlamalar yaşamanın önüne geçmek ve travmatik vakıaları önlemektir.
Kapitalizmin dünyayı teslim almasından beri; bu duygulardan hayatımızda en çok yer eden duygu sanırım ‘korku’dur. Hayatımızın tamamı neredeyse korku ve endişelerimiz üzerine seyretmektedir. Bu duygu yaşamlarımızı etkilemekte ve bizim gerçek görüşümüzü, benliğimizi engellemektedir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan korku duygumuz, insan doğasının bir tür doğal refleks hâlidir. Çeşitli durumlar neticesinde tetiklenen korku, pek çok davranışı da tetikleyen önemli bir faktördür.
Son dönemlerde, genel olarak, halkın avamından âlimine bizler çeşitli korkularla kuşatılmış durumdayız. Daha çok toplumsal sorunların ayyuka çıktığı, iç ve dış sorunlarla boğuşulduğu zamanlarda, günlük ve yarına dair sorunlarımız gündemi kapladığında, endişelerimiz tetiklenmektedir.
İşte o vakit, korkularımız açığa çıkmaktadır. Korku varsa korkutan da vardır. Toplumumuzun seyrine baktığımızda ise korkunun doğallığından çıktığı hatta üretildiği açıktır. Daha açık bir ifade ile; bir korkutucunun müdahalesi yani düğmeye basması sonucu, bütün kesimleriyle halkımıza müthiş bir korku verilmeye çalışılmaktadır. İnsanımız bugün endişelenmektedir, çünkü korkutulmaktadır.
Görsel ve yazılı medyadan zaman zaman haberini alırız; bilirsiniz, şu kadar koyun uçurumdan atladı, telef oldu diye.
Koyunlar, korktukları zaman hepsi önündeki koyunun kuyruğunu takip eder. Eğer onları koruyan ve gözeten çobanları yoksa bu durum çoğu zaman felaketle sonuçlanır.
Günümüzün demokrat siyasetçileri bu vakıayı çözmüşler; korkutulan halkın alacağı hâli ve dolayısıyla toplumsal davranışların seyrinin nasıl olacağını kavramışlar. Bu sebeple de onlara belirli aralık ve çeşitlilikte sürekli korku pompalamaktalar.
Nitekim korku zihni köreltir, düşünceyi eğip büker ve karanlığı doğurur. Zira akıl devrede yoktur. Başka bir ifadeyle korku aklı perdelemiştir.
Bu korku yöneticiler eliyle gerçekleştirildiğinde hem hareketlilik başlar hem de yöneticinin çevresinde girdap misali bir kümeleşme…
Allah’a şükürler olsun ki Müslümanların yaşadığı toplumlarda bulunmaktayız. Nitekim onlar İslâm risaletinin varisleridirler. Batılı toplumlar gibi değiliz. Yani bu korku girdabı bizi etkilemez, etkilese de kısa süreli olur. Nitekim İslâm’ın feraseti müminin bakışını düzeltir.
İstiyorlar ki: toplum olarak pompalanan farklı korku vesileleriyle şekil alalım, hizaya gelelim, onların istediği gibi olalım…
Fakat bilmiyorlar ki, bu toplumun genlerinde böyle bir teslimiyet anlayışı yok. Dolayısıyla başaramayacaksınız!
Nitekim biz Müslümanlar, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in risaletinin varisleriyiz ve insanlığın kurtuluş reçetesi bizim elimizde.
عَنْ جَابِرٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلّىٰ اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:مَثَلِي وَمَثَلُكُمْ كَمَثَلِ رَجُلٍ أَوْقَدَ نَاراً فَجَعَلَ الْجَنَادِبُ وَالْفَرَاشُ يَقَعْنَ فِيهَا وَهُوَ يَذُبُّهُنَّ عَنْهَاوَأَنَا اٰخِذٌ بِحُجَزِكُمْ عَنِ النَّارِ، وَأَنْتُمْ تَفَلَّتُونَ مِنْ يَدِي
“Câbir Bin Abdullah RadiyAllahu Anh’tan rivayet edildiğine göre, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Benim ve sizin durumunuz; ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve kelebekler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.”** [Müslim, Tirmizi]
Bu anlamda ümmetin gören gözleri işiten kulakları olan âlimlere büyük rol düşmektedir. Ümmeti aydınlatacak olan sizlersiniz ve susmak âlime yakışmaz.
أَلَا لَا يَمْنَعَنَّ أَحَدَكُمْ رَهْبَةُ النَّاسِ أَنْ يَقُولَ بِحَقٍّ إِذَا رَآهُ أَوْ شَهِدَهُ فَإِنَّهُ لَا يُقَرِّبُ مِنْ أَجَلٍ وَلَا يُبَاعِدُ مِنْ رِزْقٍ
“Aman dikkat edin! İnsanlardan korkmanız, sizlerden birini, gördüğü yahut şâhit olduğu vakit, hakkı söylemekten alıkoymasın! Çünkü bu, ne eceli yaklaştırır ne de rızkı uzaklaştırır.” [Ahmed, İbni Hibban, İbni Mace]