Müslümanlar olarak öyle bir hale geldik ki, kardeşlik anlayışımız “dar bir çerçeve” ile sınırlı hale geldi/getirildi. Öyle ki bizim gibi düşünmeyen herkes düşmanımızdır! Bizim gibi oturmayan-kalkmayan, bizim gibi giyinip-kuşanmayan, bizim gibi yiyip-içmeyen herkes düşmanımızdır! Bu dar bakış açısı ile birbirimize çok zulmettiğimiz, böyle giderse etmeye de devam edeceğimiz aşikâr. Aynı inancın gölgesinde yaşayan Müslümanlar, birbirlerine tahammül etmek zorundadırlar. Değil mi ki rableri, nebileri, kitapları, kıbleleri yetmedi düşmanları -sömürgeci kâfirler- bir! Bu kadar çok “bir”leri varken, bu kadar çok ikilik neden?
Burada, “Müslümanlar münazara ve münakaşadan uzak durmalıdır” demek istemediğim muhakkak. Ancak burada Müslümanların münazara ve münakaşalarında insaflı olmalarını, kardeşlerine zulmetmemelerini, doğru olduğuna inandıkları düşüncelere ötekileştirmeden davet etmeleri gerektiğini, en nihayetinde bugün için düşünce ve düşünmenin önünde fasit sistemlerden ötürü çok fazla engellerin olduğunu düşünerek hareket edilmesi gerektiğini kastediyorum.
Kardeşlerimize merhamet etmemiz için birçok nedenimiz var. Ve Kur’an ve Sünnet bize, kardeşlerimize merhamet etmemiz gerektiğine dair nasihatlerde bulunuyor; bir vücudun azaları, bir binanın tuğlaları gibi tek bir ümmet olduğumuz şeklinde bizleri vasfediyor. Kardeşlerimize merhamet etmemiz gerektiğine dair bir çok şer’i ve akli gerekçe varken, neden kardeşlerimize merhamet etmemek için bir çok nefsi bahanelerle yaşıyoruz. Birbirine merhamet etmeyen bir ümmetin insanlığa hidayet ve nur olması mümkün müdür? Ki insanlığa nasıl merhamet etsin, nasıl rol model olsun! Rabbimiz şöyle buyuruyor:
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Onlar ki bollukta da darlıkta da infak ederler. Öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Muhakkak ki Allah ihsan sahiplerini sever.” (Âl-i İmran 134)
Rabbimiz insanlığın hidayete ermesini isterken, bizim onun/hidayetin bizim tekelimizde olduğuna inanarak –insanlık şöyle dursun- kendi ümmetimize dahi merhamet etmeden yaşamamız caiz değildir! Değil mi ki kurtuluşumuz başkalarının kurtuluşuna vesile olmak için çalışmaktan geçiyor. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizler insanlık içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz ve Allah’a iman edersiniz…” (Âl-i İmran 110)
Değişimin zor bir iş olduğunu bilerek yaşamalı davetçi kimse. Değişimin ne kadar zor bir iş olduğunu görmek istiyorsa sadece kendi nefsine bakması yeter de artar bile!
Merhamet, zulmün ve küfrün karşısında durmaya engel değildir. Buna en güzel örnek de kerim Rasulümüz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve O’nun kutlu ashabıdır.
Olgun olmak zorundayız, yoksa hizmet ettiğine inandığımız İslâm’a yarar verdiğimizi sanarak birçok zararlar veririz. Her kim bu hususta Allah’ı ve Rasulü’nü dinlerse yeterince olgun olacaktır -en azından olmaya başlayacaktır-. Azgın inatçıların dışında dileyen herkesin hidayetten bir payının olduğunu görecektir.
Bizler gayelerin gayesi olan âlemlerin Rabbinin rızasını hayatımızın merkezine alırsak, Kur’an ve Sünnet’e bütüncül bir bakışla bakabilirsek; bu, hilm ve olgunluğa erişeceğimizin en büyük teminatı olacaktır inşaAllah. Böylece sığ/parçacı/tekelci bakış açısından da kurtulmuş oluruz. Zaten merhametsizliğimizin kahir ekseriyeti taşıdığımız sığ bakış açılarımızdan kaynaklanmaktadır.
Rabbimiz bizlere merhamet etsin, merhameti öğretsin, merhametli olabilmeyi nasib eylesin inşaAllah.
Son olarak; Rabbimiz şöyle buyuruyor:
وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
“Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen çok şefkatli pek merhametlisin!” (Haşr 10)