Koronavirüs dünyanın dört bir yanını sarmış durumda. Virüs oluşturduğu etki ve doğurduğu sonuçlar ile küresel çapta bir sarsıntı oluşturdu. Merak edilen ise bu sarsıntıların oluşturacağı yıkım… Pandemi sonucu hasta sayısının fazla olmasıyla sağlık sistemleri çökme durumuna geldi. Sirkülasyonun durması da ekonomik krizi doğurmaktadır. Sağlık ve ekonomik sistemi idare edemeyen yönetimlerin çaresizliği de siyasi krizleri doğurmaktadır. Siyasi krizlerin büyüklüğü de derin siyasi boşlukların oluşacağının habercisi. Asıl mesele oluşacak olan siyasal boşlukların hangi güç tarafından, nasıl doldurulacağı? Küresel kapitalist sistem kendisini check edip yamayarak yola devam mı edecek? Yoksa son bir asırdır, kan ve gözyaşı üzerine kendi hegemonyasını kuran, yıkılmaya yüz tutmuş bu düzen yıkılıp yeni bir dünya düzeni mi kurulacak?
Batılı teorisyenlerin, insanlık için kapitalizm ve demokrasiyi insanlığın ideolojik evriminin mükemmele ulaşmış son noktası[i] olarak görmesinden yola çıkılırsa zikrettiğimiz birinci durum ile karşı karşıya kalınır. Zihni köleleştirilmiş, kültürel işgale uğramış, öz değerlerine yabancılaşmış olup kendi değerlerinden bir nizam inşa edemeyen mankurtlaşmış bireyler için Batılı sisteme entegrasyondan, bağlı kalmaktan başka çözüm yolu görünmüyor. Tüm bunlardan sıyrılıp, vahyin menbaından beslenip rol modelini peygamber olarak kodlayan bireyler için ise her zaman bir çözüm, çıkış yolu vardır. Çözümsüzlük ikliminden sıyrılıp aşağılık kompleksi ve zihinlerdeki prangalar kırılabilirse ikinci durum ile karşı karşıya kalınır; “yeni bir dünya düzeni”
Can alıcı nokta da işte burası… Müslümanların “yeni dünya düzeni”nde tüm insanlığa sunabileceği küresel-siyasi İslâmi bir projeleri mevcut mu? Ne kadar siyasi boşluk olursa olsun, Müslümanlar tarafından bu boşluk doldurulmadığı sürece -tabiat boşluk kabul etmediğinden- elbet birileri tarafından doldurulacaktır. Bu süreçte Müslümanların genel olarak bir muhasebe içerisine girmesi gerektiği kanaatindeyim. Şapkayı önümüze alıp, zihin konforumuzu bozup bir özeleştiri yapabilmeliyiz.
Dini dört duvar arasına hapsedip mistik, batini ve ruhban bir anlayışa sahip olanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Silahın gücüne dayanıp eşkıyavari tavırlar sergileyen, lokal hakimiyet davası güden, sehven veya iradi olarak istihbarat örgütlerinin maşası olanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
İnsanları akidevi tasnife tâbi tutan, herkesi kendinden menkul akide kalıbına koymaya çalışan, tekfir paranoyasına tutulmuş olanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Laik demokratik sistemler içerisinde mevki, mevzi edinme uğruna değerlerini kevgire çevirenler, içinde bulunduğu sistemi değiştirmekten çok tanınmayacak düzeyde değişime uğrayanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Ümmetin maslahatları(!) uğruna sistem içi mücadele edip mücahitken müteahhitliğe terfi edenler, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Avrupa’da bile işe yaramayan Avrupa Birliği’nin peşinde koşanlar, her vakıada Batı taklitçiliği yapan, onlar kertenkele deliğine dahi girseler onları karış karış takip eden Avrupa hayranları, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Kendi camiasını “ehli necat”, gayrısını “ehli nâr” gören ve sayısal büyüklüğü ile övünenler, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Ümitsizlik çukuruna düşüp atalet hastalığına müptela olanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
“Kötünün iyisi” (“ehven-i şer”) denilerek en iyi olan İslâmi seçeneği göz ardı edip her defasında gayri İslâmi düzen içerisinde bir tercih yapmaya kendini mecbur hissedenler, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Allah’tan daha çok Kemalist rejimin hışmına uğramaktan korkanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Egemen devletlere ölümcül bir bağlılık duyan, demokrasi ve laikliğin havariliğini yapan, en büyük dertleri müesses nizamda kendi koltuklarını muhafaza etmek olan İslâm beldelerindeki yöneticiler, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi?
Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Fakat meramımızı anlatmak için bu kadarı kâfi. Evet, ciddi ciddi kendimizi sorgulayalım. Bu ahvalde olanlar dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler mi? Cevabı sizlere bırakıyorum.
İlanihaye İslâm’ı hakkıyla idrak etmiş imanını, ibadetini nasıl ki İslâm’dan almışsa İslâm’ın hayata hakim olma metodunu da İslâm’dan alanlar ve bu metotta seyrederken her şart ve durumda şer’i ahkamdan kıl kadar sapmayanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler. Hiçbir egemen gücün boyunduruğu altına girmeyen, onlardan alınacak her türlü yardımı siyasi bir intihar olarak gören, siyasi uyanıklık ve feraset ile yürüyüp her türlü milliyetçiliği, menfaatçiliği, taassupçuluğu ayaklar altına alan Müslümanlar, dünyaya küresel İslâmi bir proje sunabilirler. Bu öyle bir proje ki “Küresel Kapitalist Düzen”in hâkimiyetini sona erdiren, tarihin seyrini değiştirip dünyadaki güç dengelerinin alaşağı olmasını sağlayacak bir proje… Kökleri asrısaadete uzanan, farzların tacı olan, İslâmi bütün ahkâmın kendisine dayandığı ana sütun; “Râşidî Hilâfet Devleti Projesi!”
Evet, bugün Müslümanların, küresel olarak dünyaya sunabileceği yegâne projesi var. Yapılması gereken; vehn (dünya sevgisi, ölüm endişesi) duvarlarını yıkarak bunu sırtlamak, taşımak… Çocuklarımızın üzerine titrediğimiz, eşlerimizi koruduğumuz gibi davamızı korumak…
“Allah şahit ki, biz Allah ve Rasulü’ne iman ederken her şeyi göze alarak inandık”, diyen sahabenin Akabe Biat’inde verdiği şu sözü verebilmeliyiz: “Gerek bolluk ve gerekse darlıkta, gerek sağlık ve gerekse hastalıkta, gerek rahatlık ve gerekse sıkıntıda, gerek sevinç ve gerekse üzüntüde, hangi hâl ve durumda olursak olalım; sana her hâlükârda itaat edeceğimize dair söz veriyoruz. Sen de her zaman ve her yerde bizim üstümüzde bir tercihe sahip olacaksın, yani sana her zaman öncelik verecek ve seni her zaman dinleyeceğiz! Hiçbir şekilde sana itaatsizlik etmeyecek, sürekli itaat hâlinde olacağız!”
İşte bunu yapabilirsek, Allah kendisine (dinine) yardım edene elbette yardım edecektir ve Allah Azze ve Celle’nin Nur 55’te vaat ettiklerinin tecelli edeceği günler çok da uzak olmayacaktır biiznillah. Hilâfet ancak onun uğrunda çalışanlar için yakındır.
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا ۚ يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.” [Nur 55]
#YenidenHilafet
[i] Francis Fukuyama, Tarihin Sonu