Kapitalist rejimlerin en yüksek devlet gelirleri halklarından topladıkları ağır vergiler olduğu bilinen bir konudur. Türkiye gibi sanayileşmesini tam olarak tamamlayamamış ve batıya bağımlı devletler bütçe açığı denen illet ile aralıksız uğraşmak zorundadır. Nitekim özellikle son dönemde memurlara yapılan zamlarla birlikte daha da derinleşen bütçe açığı mevcut hükümeti zor durumda bıraktığı görülmekteydi. Dolaysıyla hükümet bu durumdan bir an önce kurtulmak için, ekonomiyi zedelemeyecek, sermaye sahiplerinde rahatsızlık uyandırmayacak ve enflasyona da fazla etki etmeyecek bir takım politikaları üretmesi kaçınılmaz bir hal almıştı. Tam bu çıkmazın içinde debelenirken kış ayı gelip çattı ve siyasi iktidarın eline bir fırsat geçti.
Erdoğan’ın her daim dediği gibi krizleri fırsata çevirmek için harekete geçen hükümet doğalgaz kullanmaya mecbur bırakılan halkı can evinden vuracak bir zam paketini yürürlüğe koydu. Böylece yüksek talebin olduğu mallara (doğalgaz-elektrik) zam getirerek hem bütçe açığını azami derecede kapatacak hem de enflasyonu dengede tutacak bir politika üretme yoluna gitti. Nihayetinde Erdoğan’ın krizleri fırsata çevirme politikası yine fakir halk üzerinde uygulanmış ve halkın sırtına yük üzerine yük bindirmiştir.
Geçtiğimiz yılın Nisan ayında da doğalgaza yüzde 18.72 zam gelmiş, bu zamla birlikte doğalgaza endeksli olan elektrik fiyatlarına da %10 zam yapılmıştı. Şimdi ise yüzde 9.8 oranında hem doğalgaza hem de elektriğe zam yapıldı. Bu zam oranlarının sanayii üretimini olumsuz etkilediğini düşünüyorsanız aldanıyorsunuz zira bir yandan zam yapılırken diğer yandan büyük sanayicilere teşvik adı altından ciddi para aktarımı yapılmaktadır. İşte bu teşvik paketlerine 75 milyonun verdiği vergilerden oluşan bütçeden pay ayrılmaktadır. Dolaysıyla sermaye sahipleri hem olası krizlerde garanti altındalar, hem de kat kat kazançlı olmaktadırlar. Böylece kapitalist iktisat nizamlarında kazanan sermayedarlar olurken ezilen ise her zaman ve her şartta halk olmaktadır.
Yine bu zamları ve önümüzdeki kısa zaman diliminde olması muhtemel zamları savaş ekonomisine göndermede bulunarak açıklama cihetine gidersek çok uzak bir ihtimali değerlendirmiş olmayız. zira suriye’deki gidişat şayet İslami bir devletin doğuşunu müjdeleyecek olursa böyle bir gelişmeye özellikle ABD ve İngiltere şeytanları kayıtsız kalmayacak ve Türkiye’yi Suriye’ye müdahale etmeye zorlayacaktır. Nitekim son dönemlerde yaşanan askeri hareketlilik ve üst düzey ABD yetkililerinin sıklaşan ziyaretleri böylesi bir durumun hiçte uzak olmadığını göstermektedir.
Bu işin teorik bölümüydü. Pratikte ise durum ortadadır. Kapitalizm, bir avuç sermayedarı kral yapmış diğer tüm canlılar ise onların kölesi haline dönüştürmüştür. Bu necis sistem varlığını devam ettirdiği müddetçe insanlık huzura kavuşamayacak, mutsuz ve ezilmiş bir vaziyette yaşamaya devam edecektir. Tabii bu hayata “yaşam” denilirse.
Öyleyse yapılması gereken zulüm kaynağı bu sistemin hayat sahnesinden uzaklaştırılmasıdır. Onun yerine de alemlerin Rabbi, Allah Subhanehu ve Teâlanın razı olacağı İslam Hilafet Nizamının getirilmesi insanlığın geleceği için kaçınılmaz bir zorunluluktur. İslam’ın iktisadi siyasetinde tüm toplumun temel ihtiyaçlarından olan ve tükenmesi söz konusu olmayan tüm yer altı ve yer üstü zenginlikler kamu mülkiyeti durumunda olmaktadır. Bu sebeple İslam Devletinde doğalgaz, elektrik, su, vb. şeyler ne vergi alınan kalemlerden sayılmakta ne de gelir amaçlı mallar gözüyle bakılmaktadır.
Rabbimiz bizi özlem ile beklediğimiz Hilafete kavuştursun. Amin…