Katma Değer (KDV), Motorlu Taşıtlar (MTV), Kurumlar gibi birçok vergi kaleminin oranlarının artırılması ve yeni vergilerin konulması her kesimden tepkilere neden oldu. Peki, gerçekten devlet vergi olmadan varlığını koruyabilir mi? Ülkemizdeki vergi sistemi adaletli mi? Vergide adalet nasıl sağlanabilir? İslam’da vergi var mı? Makalemde, bu konulara kısaca değinmeye çalışacağım.
Günümüz kapitalist devletleri kamu hizmetleri için insanlardan -doğrudan gelirlerden veya dolaylı olarak mal ve hizmetlerin fiyatları üzerinden- vergi almaktadır. Hatta “Vergi kutsaldır” mantığı ile -fuhuş, içki, kumar ve faiz gibi gayri ahlaki ve gayri insani olup olmamasına bakılmaksızın- her türlü işler için bile vergiler alınmaktadır. Devlet her sıkıştığı dönem, ya yeni vergi çeşitleri icat etmiş ya da var olan vergilerin oranlarını artırarak halktan ihtiyaçlarını karşılamasını istemiştir.
Dünyanın en yüksek vergilerinin toplandığı bir ülkede yaşıyoruz. Gelir İdaresi Başkanlığının güncel verilerine göre; 450 çeşit vergi bulunuyor. Bu vergilerin her birinin ismini ve nasıl alındığını bilmiyoruz belki ama bunların hepsini halk olarak bizler ödüyoruz. Mesela; sabah uyandığımızda elimizi, yüzümüzü yıkamak için musluğu açtığımızda; katı atık bedeli, bertaraf bedeli, atık su bedeli, çevre temizlik vergisi ve KDV adı altında beş çeşit vergi ödemek zorunda kalıyoruz.
Ülkemizde, devletin en büyük gelir kaynağı halktan aldığı vergilerdir. Bu vergiler, bütçe gelirlerinin her yıl ortalama %90’ına denk gelmektedir. Bunun dışında para cezaları, faiz, mülkiyet gelirleri gibi farklı gelir kaynakları mevcuttur. Yani devletin yaptığı her 100 liranın en az 90 lirasını halk, vergiler ile ödemektedir. Yapılan her hastanenin, yolun, köprünün, memur maaşlarının, faiz harcama ve diğer tüm giderlerin %90’ını halk vergileri ile ödemektedir. Buna rağmen halka yapılan küçük bir hizmet bile lütuf gibi gösterilmekte ve başa kakılmaktadır.
Neden halkına hizmet etmesi gereken devlet, halkını gelir kapısı olarak görmekte ve vergiler ile sömürmektedir? Çünkü devletler, kamu mülkiyetlerini özelleştirerek kamu gelirlerini kişilere rüşvet olarak vermiş durumdadır. Daimî kamu geliri olacak madenlerin özelleştirilmesinin yanında sanal ekonomi, sömürü, gelir adaletsizliği, yolsuzluklar ve sair nedenler de kamu harcamalarının artmasına neden olmuş ve bu giderler vergiler ile karşılanmaya çalışılmıştır.
Kapitalist tanımlamaya göre; vergide adalet, “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alınmasını gerektirir. Haksız yere ödenen vergi bir zulümken vergiden vergi alınması, fakirlerden vergi alınması, zenginlerden vergi alınmaması, vergi borçlarının affedilmemesi ülkemizde vergi adaletsizliğinin had safhaya ulaşmasına neden olmuştur. Vergi adaletsizliğinin kısmen düzenlendiği ülkelerde vergilerin %75’i kazançtan/gelirden, %25’i ise tüketimden alınan dolaylı vergilerden oluşur. Ülkemizde ise durum tam tersinedir. Gelirden alınan vergiler %30-35 civarında iken tüketimden alınan malların fiyatına eklenen vergiler %65-70 civarındadır. Tüketimden alınan dolaylı vergiler, dar gelirli halkın vergilendirilmesi demektir.
TÜİK verilerine göre; 2022 yılında gelir içerisinde en yüksek payı %46 ile maaş ve ücretliler öderken, en fazla gelire sahip olan müteşebbisler ise %20 olarak ödemiştir. Kazancının tamamını harcamak zorunda olan ve bunun %40-50 oranını vergi olarak veren ücretlilere verilmeyen vergi ödülleri, kazancının %5-10’unu veren şirketlere verilerek farklı bir algı oluşturulmaktadır.
Bu yüzden devletin zorunlu ihtiyaçlar için koyduğu vergiler sadece zenginlerden alınmalıdır. Dar gelirli ailelerden vergi alınmamalıdır. “Dolaylı vergi” dediğimiz mal ve hizmetlerin ücretlerine eklenen vergilerin tamamı kaldırılmalıdır. Yine vergi affı, maaşlardan kesinti gibi uygulamalara son verilmelidir.
İslam’a göre; daimî, direk ve dolaylı yollardan vergi alınması bir zulümdür. Devletin gelirleri tebaanın ihtiyacını karşılamıyorsa o zaman vergi konulabilir. Bu vergi ise ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen zengin ve Müslüman kişilerden alınabilir. Gayrimüslimlerden ancak cizye alınır. Beytülmalin (hazine) gelirlerinde bir fazlalık görülürse bu vergiler azaltılır ya da kaldırılır.
İslam’a göre; devlet ancak yapılması zaruri olan birtakım harcamaları karşılamak için hazinede yeterli miktarda para bulunmadığı zaman sadece zenginlerden vergi alabilir. Devletin vergi koymasını gerektirebilecek hususlar ise şunlardır:
1- Savaşa hazırlık durumunda, fakirler, miskinler ve yolda kalmışlara yardım amacıyla,
2- Memur maaşlarının ödenmesi gibi beytülmal üzerine farz olan harcamaların karşılanması amacıyla,
3- Yol yapımı, su çıkarılması, mescit, okul, hastane gibi yerlerin inşası için,
4- Açlık, sel, deprem, düşman saldırısı gibi olağanüstü hâllerde,
5- Yukarıda anlatılan dört durum ve bunlara bağlı durumlarda ve benzerlerinde bütün Müslümanlara farz olan bir görevi yapmak için devlet borçlanmış ise bu borcu ödemek amacıyla.
Bunların dışında zaruri olmayan harcamalar için devlet vergi koyamaz. Yukarıda saydığımız gerekçelerle konulabilecek bu vergiler hem geçici, hem ihtiyaç nispetinde toplanabilir hem de sadece gelir durumu iyi olan zenginlerden alınabilir.
İslam; sağlık, eğitim, ulaşım gibi hizmetleri ücretsiz veya düşük ücretle sunmayı, zenginlerden gelirleri üzerinden ihtiyaç olursa vergi almayı, kamu gelirleri olan yeraltı ve yerüstündeki maden ve kaynakları kamu hizmetleri için kullanmayı emretmiştir. Yüzlerce çeşit verginin kaldırılması, malların fiyatlarını düşürecek ve piyasada canlılığı da sağlayacaktır. Yine gelir adaleti sağlandığında dar gelirli insanlar rahatlayacak, ihtiyaç olan kaynak sadece zenginlerden karşılanacaktır.