Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaladığı kararname ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Bu karar bir kesim tarafından sevinçle karşılanırken diğer bir kesim tarafından ise tepki ve öfke ile karşılandı.
Öncelikle belirtmek isterim ki, Müslümanlar olarak bizler her konuda şer’î ölçülere göre hareket etmeliyiz. İslâm’ı ölçü olarak görmeyenlere, Batılı değerlere âşık olanlara, insani, ahlaki, ruhi kıymetleri hiçe sayanlara söyleyecek bir sözümüz yok! Onlar hakka tâbi olmadıkları sürece söylediklerimizi anlayacak bir basirete maalesef sahip olamayacaklar. Eğer azıcık akıl ve vicdan ile yaşananlara bakabilseydiler; birey, aile, nesil ve toplumların yaşadığı bu travma, huzursuzluk ve krizlerin bu sözleşmelerden kaynaklandığı görebilecekler ve batıl sözleşme ve kanunları savunmayacaklardı. Eğer onlar insaflı olsalardı bu sözleşmelerin uygulandığı güya kalkınmış toplumlarda huzur ve güvenin kaybolduğunu, kadın ve çocukların cinsel saldırıya uğradığını, fuhuş ve zinanın had safhaya ulaştığını, ailenin yok edildiğini göreceklerdi!
İslâmi ölçüler ile yaşananları değerlendiren bizler için ise şu aşamada değişen bir şeyin olmadığını görüyoruz. Sadece “İstanbul Sözleşmesi kaldırılsın” diyenler için sorun çözülmüş, iktidar sahipleri takdir edilmiş olabilir. Ancak şunu unutmayalım ki kadına karşı şiddet ve hatta cinayetler İslâm’ın gösterdiği köklü çözümler uygulanmazsa devam edecek! Sığınma ve korunma evleri çocuk ve kadınları korumaya yetmeyecek! Mutlu ve huzurlu yuvaların sayıları azalmaya devam edecek, boşanmalar artacak ve evlilikler azalacak! Demokratik zihniyet, kuralsız özgürlük anlayışı ile kadın ve erkekler izzet ve iffetini kaybedecek! Fuhuş, zina, eşcinsellik gibi bela ve musibetler artmaya devam edecek!
Evet, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme oldu ancak bu sözleşmenin uygulanması için çıkarılan kanunlar, genelge ve tüzükler ise değiştirilmedi. Aile Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ve hatta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı uygulamalar durdurulmadı aksine her yönü ile uygulanmaya devam ediyor. Yani sözleşmeden çekilme oldu ancak uygulamada değişiklik olmadı. Eğer hükümet kadını, erkeği, aileyi, nesli ve toplumu korumak istiyorsa Batı’dan ithal edilmiş tüm sözleşme ve kanunları iptal etmelidir. Çünkü şu an yürürlükte olan bu sözleşmeler en az İstanbul Sözleşmesi kadar tehlikeli ve yok edicidir.
Mesela, Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)’ı 1986’da onaylamış, cinsiyet eşitliğini sağlamak, uluslararası taahhütleri temin etmek için Anayasa ve birçok kanunda değişiklikler yapmıştır. İstanbul Sözleşmesi gibi örf, gelenek ve din adına bütün değerlerin kökünü kazımayı ve cinsel yönelim özgürlüğünü hedef edinen CEDAW, bugün binlerce süresiz nafaka ödeyen erkeğin, genç yaşta evlendiği için cezaevlerinde eş ve çocuklarından ayrı bırakılan babanın, kadın-erkek eşitliği ile yuvalardaki huzursuzluğun, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planları ile eşcinselliğin dayanağıdır. O hâlde İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılan hükümet aynı amaca hizmet eden CEDAW’dan neden ayrılmıyor?
Ayrıca hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalarda bu sözleşmenin kaldırıldığını ancak uygulamasının devam edeceğini anlıyoruz. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya; kadın haklarının teminatı için İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyaç olmadığını, **“Ankara Mutabakatı” denilen yeni bir çalışmayı başlattıklarını söyleyerek *“***İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi bu yasaları yürürlükten kaldırmıyor, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve CEDAW Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi aynı kararlılıkla uygulanmaya devam ediyor.” diyerek pratikte hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylemiş oluyor.
Şüphesiz ki birey, aile ve toplumun korunması ancak İslâm ile mümkündür. Avrupa Konseyi’nin hazırladığı İstanbul Sözleşmesi birey, aile ve toplumu yok etme projesinin sadece bir parçasıdır ancak tamamı değildir. Biz tüm bu yaşananların sebebini İstanbul Sözleşmesi olarak görmedik, görmüyoruz. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ile sorunların çözülmeyeceğini, buna benzer sözleşme ve kanunların kaldırılmasını ve yerine mutlaka İslâm’ın kanunlarının uygulanması gerektiğini söyledik ve söylemeye devam ediyoruz.
Ancak hükümet, İstanbul Sözleşmesi’nden çekiliyor; CEDAW, 6284 Sayılı Kanun, AİHS ve benzeri uygulamalarda hiçbir değişiklik yapmadan yoluna devam ediyor! Bunların hepsi de ailelerin yıkılmasına zemin hazırlıyor; ahlaki değerleri yok ediyor; zina, eşcinsellik ve diğer suç ve günahların artmasına neden oluyor; nesilleri ve toplumu ifsat ediyor.
Ayrıca 10 yıldır bütün nasihat, uyarı ve ikazlara rağmen bu ifsat sözleşmesinden vazgeçilmesi olumlu bir gelişme olarak görülse de bu süre içinde yaşanan bütün acı ve sorunların sorumlusu, sözleşmeyi imzalayan ve uygulayan iktidardır. Yıkılan yuvaların, erken evlilikten dolayı yıllarını cezaevinde geçiren babaların, yıllarca cezaevi yolu gözleyen kadın ve çocukların, kadının beyanı esas alınarak haksız yere evden uzaklaştırılan kocaların, iftira ile itibarı ve hatta hayatı kararan cezaevlerine düşen erkeklerin, “kadın-erkek eşitliği” adı altında yapılan düzenlemeler ile eşlerin yaşadığı sorunların, zina eden eşlerin dahi birbirine karışamayacağı anlayışının kanunlar ile meşrulaştırılması suretiyle yaşanan iğrençliklerin, medya aracılığı ile aile, nesil ve toplumu ifsat eden programların, okullarda “ETCEP” adı altında cinsiyetsizliğin ve ahlaksızlığın anlatılmasının, üniversitelerde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” dersleri verilmesinin ve daha birçok uygulamaların sorumlusu hükümettir.
İstanbul Sözleşmesi’nden vaz geçildi ve şu an birçok yetkili dün sessiz kaldığı İstanbul Sözleşmesi’nin zararlarını anlatıyor! Ey akıl sahipleri, İstanbul Sözleşmesi kadar tehlikeli olan CEDAW, 6284 Sayılı Kanun ve diğerlerinin zararlarının anlaşılması için bir 10 yıl daha mı geçmeli? Daha kaç yüz bin yuva yıkılmalı? Kaç on bin çocuk babasından uzakta yaşamalı? Kaç bin yavrumuz eşcinsellik, zina, fuhuş bataklığına düşmeli? Daha ne olmalı ki hükümet bu Batılı politikalardan vazgeçmeli? Zinayı “onlar istedi” diye serbest bırakmıştınız, bu konuda ne zaman adım atacaksınız? Genç evlilik mağduru binlerce baba için ne zaman adım atacaksınız? Yürekleri sızlatan, hayatları karartan bu soruları çoğaltmak mümkün. Peki, bunlar için ne zaman adım atacaksınız?
Birey, aile, nesil ve toplum ancak İslâm ile korunur. Sadece İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçerek Ankara Mutabakatı hazırlamanız yaşanan sorunlara çözüm olmayacak! Baştan itibaren ifade ettiğimiz gibi bu ve benzeri sözleşmeler, çözmek bir tarafa sorunların asıl kaynağıdır. Bu yüzden bu sözleşmelerin revize edilmesi, feshedilerek yenilerinin aynı mantık ile hazırlanması, sözleşme iptal edilse dahi sözleşme ile ilgili uyum yasalarının kaldırılmaması, diğer sözleşme ve kanunlarda herhangi bir değişikliğin yapılmaması sorunların çözülmeyeceğinin somut göstergeleridir.
Bu vahim durumu düzeltmek için birey, toplum ve devlet olarak acil eylem planları hazırlamamız gerekir ve bu ancak İslâm nizamı ile mümkündür. Bu yüzden “birey, aile ve toplumu ancak İslâm korur!” diyoruz ve bundan başka bir çözümü asla kabul etmiyoruz.
___
#AileyiNesliToplumuKoru
#YenidenHilafet