İslam Ve Demokrasi Tartışmaları Üzerine
01 Ağustos 2013

İslam Ve Demokrasi Tartışmaları Üzerine

İslam coğrafyasında yaşanan ayaklanmalar, ardından gelen Batı’lıların desteklediği darbeler, bu ayaklanmalardan Batı’nın rahatsız olduğunu göstermektedir. Nitekim Tunus’ta seçilmiş kişiler yok teknokrat hükümet işbaşında, Mısır’da darbe oldu, Libya’da hala işler durulmadı. İşte tüm bu yaşananlar İslam ve demokrasi tartışmalarını yine açtı. Demokrasi, İslam ile bağdaşır mı, bağdaşmaz mı diye yüz yıldan daha fazla bir zamandır tartışılmaktadır. Ancak bu tartışma hiçbir zaman gerçek temel üzerinden yürütülmemiştir.

Yani demokrasi nedir?

Hangi temel üzerine kurulmuştur?

Hürriyetler düşüncesi İslam ile bağdaşıyor mu?

Ya da İslam nedir?

İslam’ın kendisine has bir nizamı var mıdır?

İslam’ı demokrasi ile mecz ettiğiniz zaman İslam, İslam olur mu? Ya da demokrasi, demokrasi olur mu?

Sonra İslam başka bir ideoloji altında yaşayabilir mi?

Demokrasi, İslam’ın sütunlarından olan Cihad hakkında ne düşünüyor?

Tüm bu sorular ve daha fazlası doğru, sağlam bir zeminde, kesin delillerle kamuoyunda tartışılmamıştır. Demokrasi bozuk, vakıacı bir sistem olduğu için İslam’ın karşısına asla çıkamaz. İslam ise bugün yeryüzünde ete kemiğe bürünmüş bir devleti olmadığı için bu dini tatbik edecek, koruyacak ve âleme yayacak bir devletten yoksun bir durumdadır. Durum böyle olunca İslam’ı anlatmak onun tatbikinin yollarını aramak İslami hareketlere düşmektedir.

İşte tamda tartışma burada başlamaktadır. Burada hareketlerin metotları ile ilgili tartışmaya girmeyeceğim ancak şunu söyleyip geçeceğim. Batı yıllardan beri İslam ümmetine yerli işbirlikçileri üzerinden şu fikri pompaladı:

Sizin bir derdiniz mi var?

Bir probleminiz mi var?

Hatta İslam’ı mı getirmek istiyorsunuz?

Bunun çözüm yolunu “parlamentoda arayın” denildi.

Hareketler ise on yıllardır yapmış oldukları çalışma neticesinde bir kurtuluş yolu bulamadıkları için annelerini öldüren, ocaklarını söndüren katil Batı’nın nizamına sarılmayı dahi mubah görmeye başladılar.

Bugün demokrasiyi sadece bir seçimmiş gibi gösterenler önce şu soruların cevabını vermelidir?

Batı ümmeti kalkındıracak bir sistemi bize verir mi?

İslam akidesine sahip olan bu ümmetin, küfür nizamı olan demokrasi ile kalkınması mümkün mü?

Demokrasi madem sadece bir seçimdir. O halde onun olmazsa olmazı olan fikir, Mülk, Şahsi ve Din ve Vijdan hürriyetlerini ve bundan doğan hükümlerle ilgili açıklamalarınız nedir?

Demokrasiden kaynaklanan faize ve Allah’ı yeryüzüne karıştırmayan, yeryüzünde söz sahibi olarak sözde halkı gösteren tüm bu uygulamalara ne diyeceksiniz?

Mesela demokrasi şahsi hürriyetler bağlamında insanlara eşcinsel olma hakkını vermiştir. Demokrasiyi alırken bunu kabul etmeyecek misiniz?

Kusura bakmayın ancak eşcinselliği kabul etmeyen İslam’dır. Şimdi nasıl İslam ile demokrasiyi mecz edeceksiniz?

Bu ve bunun gibi daha binlerce sorun vardır. Zaten yüzyıldan fazla bir zamandır bu tartışmalar devam ediyorsa bu şu demektir: Demokrasi ne İslam ile ne de İslam ümmeti ile asla bağdaşmaz.

Özellikle Arap Baharı denilen bu süreçte halkların bu tiranlara karşı ayaklanması demokrasi talebi olarak hep pompalandı. Yine Mursi’nin seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olması ve ardından gelen darbeden sonra halkların yaptığı gösteriler demokrasi talebi olarak yansıtıldı. Aslında İslam coğrafyasında, İslam ümmetine karşı verilen bu savaşın tek nedenidir demokrasi. Çünkü demokrasi “Batı’nın, İslam’ı yok etme projesidir”.

Cezayir’de 1980’lerin ikinci yarısından sonra halkların yaptığı ayaklanma sonrasında bir çok parti kuruldu. Bunlardan bir tanesi de İslami Selamet Cephesi (FIS) idi. Haziran 1990’da ki yerel seçimlerde çok büyük bir oy aldı. Ardından da yapılan genel seçimlerde FIS adaylarının kesin üstünlüğü ile noktalandı. Daha sonra Yüksek Güvenlik Konseyi bir darbe yaparak seçimleri iptal etti ve yönetime el koydu. Yeni iktidar organı olarak bütün yetkiler Devlet Konseyi’nin elinde toplandı. Olağanüstü hal ilan edildi ve 4 Mart 1992’de FIS kapatıldı. Yüzlerce lideri ise tutuklandı.

Şimdi İhva-ı Müslimin hareketi bir dönüm noktasındadır. Ya demokrasiyi geldiği çöplüğe geri gönderecek Mısır ayaklanmasını İslami bir devrime dönüştürecek ve insanları İslam’ın tatbik metodu olan Hilafet Devleti kurmaya çağıracak. Ki o zaman tüm Müslümanları yanında bulur.

Ya da Saadet partisinden ayrılarak kurulan Ak Parti modeli ılımlı bir parti olarak karşımıza çıkacak. O zaman ise kendilerine darbe yapan darbecileri bu darbeye darbe bile demeyen Batı’yı yanında bulacaktır. Dikkat edilirse Ak Parti, demokrasiyi “laiklerden” daha fazla savunur bir duruma gelmiştir.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Ashton, Afrika Birliği heyetinin Mısır’a yaptıkları ziyaretler hepsi bu ikna turları ile alakalıdır.

Asıl darbenin bir numaralı sorumlusu olan SİSİ değildir. O sadece cambazdır. Darbenin bir numaralı sorumlusu ABD’dir. ABD ise, Mısır ordusuna, yeni seçimler konusunda harekete geçilmesi yönünde senatör Lindsey Graham ile John McCain'i gelecek hafta Mısır’a gönderecek.

Ümmetin coğrafyasında yaşanan her darbe, her katliam, her vahşetin sonrasında: Batı nerede? ABD nerede? diye topu taça atmanın zamanı artık geçmiştir. Bugün Müslümanlar artık nerede Halifemiz? Nerede İslam devletimiz? Diyerek bu kutlu doğumun özlemi içerisindedir.