Zihniyetin en çirkini, hayata dair sabit ve adil ilkeleri olmayandır. Bu ilkesiz zihin, ifsad ediciliğini kabullendirmek, iftiralarını inandırıcı kılmak için sürekli pusuda bekler. Fırsatını yakaladığı anda harekete geçer ve ustaca yürüttüğü algı operasyonları ile acımasız yüzünü gizlemeyi başarır.
Herkesin malumu olmakla birlikte, özellikle Güneydoğu’da yaşayan halk, doksanlı yıllarda “Hizbullah” üzerinde yürütülen kirli siyasetin Müslümanlara ne kadar pahalıya mal olduğunu bilir. Adı geçen örgüt lehine ya da aleyhine bir yorum yapma niyetinde değilim. Ne yaptıklarını ya da ne yapmadıklarını tartışmıyorum. Ancak, devlet tarafından yapılan operasyonlar sonrası, mezar evler üzerinden yapılan algı operasyonu ile kamuoyunda müthiş bir İslam düşmanlığı oluşturuldu. Bilen bilmeyen, olan olmayan çok şey dolaşıp durdu. Ayrıca Kürt halkının liderliğini elde etmeye çalışan sosyalist-laik örgüt PKK, sistemin oluşturduğu bu anti İslam algısını çok daha ileri bir düzeye taşıdı. Öyle ki dindar aileler yıllarca çocuklarını, gençlerini camilere veya İslami ortamlara göndermediler.Bölgede İslami davette bulunmak olabildiğince zorlaştı. Çünkü mezkûr zihniyetin oluşturduğu algı ile insanlar hemen etiketlenip tehcir edilmeye mahkûm ediliyordu. Böylece gayri İslami örgütler için büyük bir fırsat doğmuş oldu. Fikir ve eylemleri daha fazla kabul görmüş ve batıl anlayışlarına karşı yüksek bir sesle itiraz edenlerin sayısı azalmıştı. Çünkü artık insanlar dindarlığını saklama sürecine girmişti. Oluşturulan bu olumsuz algı, o dönemlerde ebeveyn olanların bilinçaltından çıkmış değildir.
Akabinde 28 Şubat sürecinin zihniyeti devreye girmiş ve yeni algı operasyonları ile İslam ve Müslümanlar tekrar hedef tahtasına oturtulmuştu. Aslında Sistem için İslam hep hedef tahtasında idi ancak bu süreçlerde toplumda oluşturulan algı ile toplumun İslam’dan uzaklaşması sağlanmıştır.
Ancak, keser döner sap döner misali bu sefer algı operasyonun yönü değişti. Egemen güçlerin, devlet beyni üzerinde yaptıkları operasyonlar sonucu, son beş yılı meşhur “ergenekon” örgütü ile geçirdik. Öyle ki toplumun büyük bir kısmının bilinçaltına “çirkef” bir yapı olarak kazıldı. Ancak ne hikmettir, hazır bir “çirkef” bulununca istenmeyen birçok İslami şahsiyet ve kitleler bu örgütle ilişkilendirilmeye çalışıldı. Zihniyetin çirkin ve ilkesiz olması gereğince şimdilerde oklar bu sefer bu algıyı oluşturan zihniyete dönmüştür.
Şu sıralar bütün samimi Müslümanları derinden üzen ve küresel olarak yürütülen algı operasyonun adı IŞİD’dir. Burada bu örgütü analiz etme niyetinde değilim. Ancak şunu belirtmek isterim ki bu örgütün sahip olduğu tekfirci anlayış ve bu anlayış ile diğer Müslümanlara bakışı ve muamelesi İslam ile bağdaşmamaktadır. Gerek Suriye’de devrimi sekteye uğratıp, diğer Müslüman gruplar ile çatışması, gerekse sivil insanlara saldırması ve şartlarına sahip olmadığı halde Müslümanların dört gözle beklediği, kurtuluş umudu olan Hilafet Devleti mefhumunu da istismar etmesi kabul edilebilir hususlar değildir.
Ulusal ve uluslararası bütün medya, ağız birliği yapmışçasına dünya kamuoyuna adeta bir canavarı resmetmektedir. Kâbe’yi yıkacak, İstanbul’u vuracak, Endülüs’te devlet ilan edecek, parantez içinde en zengin ve en gelişmiş silahlara sahip bir örgüt vurgusu yapılarak konuşulmaktadır.
Diğer taraftan etnik soykırım yapan, mezhep çatışmasını çıkartan, yine parantez içinde petrol boru hatlarını kontrol eden, Irak’ı üçe bölen ve yukarıdaki Kürdistan yönetimi ile aşağıda ABD ve İran destekli Merkezi Irak yönetimin kendisi ile baş edemediği bir örgüt her gün medyada konu edinilmektedir.
Öyle bir algı oluşturuldu ki çirkin zihniyetler yine sahneyi devraldı ve İslam’a olan kinlerini kustular. İslam ve Müslümanlar bir daha töhmet altında bırakıldı. Böylece Müslümanlardan ezici bir çoğunluk, bu sorunu ancak ABD’nin çözebileceğine inandırıldı ve onun bu örgüte müdahale etmesini ister duruma getirildi. IŞİD’in yaptıklarının milyon katını yapan, Esed’e, Maliki’ye ve diğer diktatörlere karşın sessiz kalan bu çirkin zihniyet insanlıktan, soykırımdan bahseder duruma gelmiştir. Demokrasiden antiemperyalizmden bahseden bu güruhların ABD’den destek istemeleri, İslam karşıtlığı ve çirkin zihniyete sahip oluşlarından anlarım.
Ancak Müslümanların, oluşturulan bu kirli algılara kapılmasına dayanamam. Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi ve bütün Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren kâfir ve İslam düşmanı ABD’den medet ummak hangi zihniyetin ürünüdür? Bu baş kâfirin cürümleri ne çabuk unutuldu? Gazze halen bu baş kâfirin ateşi ile yanmıyor mu? Şam toprakları Müslüman kanına doydu. ABD’nin günlerdir havadan yaptığı bombardıman karşısında bir Müslüman’ın seyirci ve sessiz kalması düşünülemez.