7 Ekim’den günümüze bölgedeki sorunu çözmek için bir dizi adımlar atıldı. ABD’nin bu adımları okyanus ötesinden atabilmesinin tek bir izahı vardır. O da bölgedeki yerel yönetimlerin ABD tarafından verilen senaryoda aldıkları roldür.
Aynı yönetimler değil mi “İsrail” ile normalleşme sırasına giren? 10 aydır yaşananlar karşısında hiçbir somut adım atmayan? Aylardır savaş mühimmatları da dahil her türlü lojistik desteği “İsrail”e sağlayan? Yine Hilâfet Devleti’ne yıllardır başkentlik yapan bu topraklarda necis “İsrail” bayrağını Mehmetçiğe taşıttıran?
Yine aynı yönetimler değil mi, kutsal beldemiz olan Filistin’in “doğu” ve “batı” olarak ayrılmasını kabul eden? Ve bir ABD projesi olan “iki devletli çözümü” her fırsatta bölge için alternatifsiz kurtuluş gören?
Gün geçmiyor ki bu yönetimlerin Gazze’ye ihanetini temsil eden bir icraatları olmasın. Daha geçtiğimiz günler de Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye, İran’nın kalbinde suikasta uğradı. Hizbullah’ın merkezi olan Lübnan da bir dizi suikastlar gerçekleştirildi.
Yemen’in kapatmaya çalıştığı körfezin alternatifi olarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri “‘İsrail’in ticareti durmasın” diye karadan taşıma desteği vermektedirler. Bu ve tüm icraatlar Müslümanlara ihanet olurken ABD-İsrail” cephesinin hayat damarlarına kan niteliğindedir.
Tüm bunların yanında Filistin’in -sözde- devlet başkanı hain Mahmut Abbas Türkiye’ye geliyor. Erdoğan’ın daveti üzere ülkeye gelen Abbas, Beştepe’de görüşmelerden sonra Meclis’te bir konuşma yapacak.
Daha önce daveti reddeden Abbas’ın, Haniye suikastı akabinde bu daveti kabul etmesinin arkasında, kendisini çözümde hâlâ bir taraf olarak gösterme çabası yatmaktadır.
2008 yılında yöneticilik süresi bitmesine rağmen hiçbir kanun ve yasa ile desteklenmediği halde devletin başında. Her türlü barış müzakereleri ile “İsrail”i meşrulaştıran Abbas, her sürtüşmede kafirlerin safında yer almasını iyi bilmiştir. Ermenistan’a açık desteği ve Doğu Türkistan karşısında Çin’in yanında yer alması, Abbas’ın ihanetlerinden sadece birkaçıdır.
Yine Abbas, 7 Ekim’den bugüne başta Batı Şeria olmak üzere Filistin genelinde Müslümanları cebir ve şiddet ile engellemiş, bölgedeki cihat ruhunu her defasında baltalamıştır.
Tüm bunlar ile tescilli bir hain olan Mahmut Abbas’ın Türkiye’ye gelmesinin, biz Müslümanlar için hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Abbas bizler için asla resmî bir taraf olmamıştır. Biz, Abbas’ı ve onu var eden ABD senaryosunu tanımıyoruz.
Tüm iş birliği ve hainlikleri ortada olduğu halde; onu davet etmek ve mecliste konuşturmak genelde dünyadaki Müslümanlara özelde ise Filistinli Müslüman kardeşlerimize bir ihanettir.
Abbas’ın Türkiye’de TBMM konuşmasının iz düşümleri ise şöyle özetlenebilir:
Öncelikle bilinmelidir ki, Abbas’ın rutin Erdoğan ile görüşmesinin siyasi delaleti ile, Meclis Genel Kuruluna -ki bununla da tüm ülkedeki insanlara hitabı-, farklı siyasi delaletleri bünyesinde barındırmaktadır.
Bu Abbas’ın “İsrail” sorunu için resmî muhatap alınması anlamına gelmektedir.
Kuruluşlarından günümüze Abbas’ın başında olduğu Fetih hareketi ile Hamas ve diğer cihat grupları rekabet içerisindedir. Abbas’ın bu savaşın tarafı olmadığı halde Mecliste konuşma yapması, tüm cihadi grupların değersiz ve çözümde taraf görülmediklerini ortaya koymaktadır.
Batı tarafından “ateşkesin yaklaştığı” söylemlerinin yükseldiği bu günlerde Abbas’ın bu konuşmasıyla amaç ona itibar kasmaktır. Haine itibar vermek ise zillettir. Özellikle bu itibarın, Filistin konusunda hassas olan Türkiye’de olması asla tesadüf değildir.
Mahmut Abbas’ın Türkiye ziyareti ve Mecliste yapacağı konuşmanın Müslümanların yararına ve Gazze’nin kurtuluşuna bir vesile olmayacağını iyi biliyoruz.
Konuşmanın içerisinde; Rabbi esas alan şer’i çözümlerin haykırılmayacağını da iyi biliyoruz.
Ve yine söylem ve eylemlerinin, Batı’ya sadakat ve necis planlarına taşeronluktan öteye geçmeyeceğini de iyi biliyoruz.
Rabbimizden, bu gölge siluetlerin zail olduğu günleri bizlere bir an önce göstermesini istiyoruz.