İhanet; Halep’ten Sonra Şimdi de İdlib’de!
22 Ocak 2018

İhanet; Halep’ten Sonra Şimdi de İdlib’de!

Türkiye, 20 Ocak 2018’de başlayan ve 72 savaş uçağının katıldığı Afrin operasyonuna “Zeytin Dalı Harekatı” adı verildiğini duyurdu.

Halep’i Esed rejimine teslim etme operasyonu olan “Fırat Kalkanı Harekatı”ndan tam 295 gün sonra İdlib’in durumunu yakından ilgilendiren Afrin’e yönelik “Zeytin Dalı” operasyonu başlatıldı. PKK’nın Suriye uzantısı YPG’ye yönelik başlatılan operasyona, birçoğu Türkiye’nin eğittiği gruplardan oluşan ve 15 bin kişilik gücü olduğu söylenen “Milli Suriye Ordusu” içerisindeki Muhaliflerde katılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin YPG/SDG’den kurulacak “30 Bin sınır muhafız gücü” çıkışını gerekçe göstererek Afrin’e operasyon yapacaklarını açıkladı.

Sizce Erdoğan, neden Türkiye ile daha uzun bir sınıra sahip Cezire veya Kobani yerine uzun zamandır PKK/YPG’nin elinde olan Afrin’i işaret etti?

Bu noktaya nasıl gelindi? Geçmişi kısaca hatırlayalım!

Suriye devrimini bitirmek amacıyla Esed rejimine destek için önce İran’ı, o yetersiz kalınca sonra Rusya’yı bölgeye çağıran ABD; Türkiye, Rusya ve İran öncülüğünde Astana toplantılarını tertipledi. Liderler seviyesinde birçok görüşmeler gerçekleştirildi. Görüşmelere demokrasi yanlısı Muhalifler de çağrıldı. Suriye devrimini akamete uğratmak için çoğu kez “Ateşkes” ve “Çatışmasız Bölgeler” kararları alındı. Laik rejimi sağlama almak ve ileriye yönelik adımlar atabilmek için Cenevre görüşmeleri düzenlendi. Öyle ki, Esed’le masaya oturulabilecek noktaya gelindi.

Astana, Cenevre ve Riyad görüşmeleri Suriye devrimine ihanet, ABD’ye hizmettir…

Bütün bunlar Suriye halkının talebi olan İslami devrime karşı ABD’nin liderliğinde yürütülen öldürücü faaliyetlerdi. Suriye’ye yönelik toplantıların tamamında ABD projelerinin lehine olacak şekilde Türkiye de yer aldı.

Daha önce de yazmıştım. Suriye, uluslararası açıdan Amerika’nın kontrolündedir. Avrupa’yı Suriye’den dışlayan ABD, Rusya’yı da kendi çıkarlarına alet etmektedir. İran, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi bölgesel etkin ülkeler, Amerikan yanlısı ülkelerdir. Ayrıca Suriye rejimi, PYD, YPG ile SDG de ABD’nin avucundadır...

Hatırlanacağı üzere; direnişin kalelerinden olan Halep, Esed’e ait savaş uçakları ve helikopterler tarafından Scud füzeleri, misket, vakum ve varil bombalarıyla bombalanmasına ve uzun süre kuşatma altında tutulmasına rağmen rejim güçlerince ele geçirilemeyince ABD, Türkiye’yi devreye sokmuştu. “Fırat Kalkanı” adı verilen harekâtla Türkiye, Cerablus üzerinden Kuzey Suriye’ye girdi ve Güney Halep’teki “Türkiye yanlısı” devrimcileri IŞİD’le mücadele adına yanına çekti. Diğer taraftan İran, binlerce Şii’yi ve kendisiyle birlikte hareket eden silahlı güçleri Güney Halep’e gönderdi. Halep’teki gerçek çatışma cephesini zayıflatmak, yeni bir savaş cephesi oluşturmak ve devrimcileri olabildiğince Halep’teki savaştan uzak tutmak adına bu taktikle ABD, kentin düşmesinin önünü açtı.

Astana'da yapılan görüşmelerde ise, Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğünde Suriye’de dört çatışmasızlık bölgesi oluşturuldu. Bunlardan birisi de İdlib’di. Suriye kıyamının kalbi konumunda olan İdlib ve kırsalı, “çatışmasız bölge” ilan edildi. Burada çatışmalara engel olma görevini de Rusya ile Türkiye üstlendi. Muhalifleri ikna etmekte zorlanmayan Türkiye, “barış gücü” adı altında İdlib’de yer almak ve ABD’nin silahlandırdığı PKK/YPG’ye karşı gözlem noktaları oluşturmak gayesi/söylemi ile bölgeye yerleşti.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim konu Türkiye’nin, PKK/YPG’ye operasyon yapması değildir. Okurlarımızın dikkatini çekmek istediğim ana mesele; -daha önce yapıldığı üzere- IŞİD bahane edilerek gerçekleştirilen bir operasyonla Halep’in rejime teslim edilmesi ve bugün de yine aynı senaryonun farklı aktörlerle tekrar işletilmek istenmesidir: Afrin’deki PKK/YPG’ye yönelik yapılan bu operasyonun perdelemesiyle İdlib’in Esed rejimine teslimi söz konusudur. Üzerinde durulması gereken ve dikkatinizi çekmek istediğim nokta tam da burasıdır.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

لآ يلدغ المؤمن مِن جحرٍ مرتينِ

“Mü’min bir delikten iki defa sokulmaz.” (Buhari)

ABD planı gereği dün IŞİD’le mücadele adı altında “Fırat Kalkanı” operasyonu yapıldı. Halep, Esed lehine düştü. Korkarım ki bugün de PKK/YPG ile mücadele bahane edilerek “Zeytin Dalı” operasyonu ile İdlib’in Esed’e teslim edilmesinin planları yapılmaktadır. Bölgedeki gelişmeler de bunu göstermekte; Afrin’e yönelik operasyona karşılık İdlib’in rejime devri talep edilmektedir.

Mart ayında 8. yılına girecek olan Suriye kıyamında karşısında ABD perde gerisinden, Rusya ve İran’ın da açıktan desteği ile Esed rejimi, havadan ve karadan tüm Suriye’yi yerle bir etti. Şuana kadar milyonlarca masum çocuk, genç ve yaşlı Müslüman katledildi, kutsallarımız çiğnendi...

Hadleri bildirilmesi gerekenlerin başında bu katil terör devletleri olması gerekirken; bunlarla alenen el sıkışıp, anlaşma ve işbirliği yapmak, ABD'nin planlarında rol üstlenmek, ihanet değilse nedir? Kuklaya ateş edip kuklacıyı görmemek nasıl bir hıyanettir?

Böylelikle ABD, Rusya ve İran’la birlikte hareket ederek, onca kanın heder edilmesine göz yuman Türkiye, işgalci olmasa da Suriye’de yapılan katliamın destekçisi değil midir?

-İster teba olsun isterse de yönetici- Müslümanlar için dünya hayatında geçerli olan, Müslümanların maslahatını düşünmek ve her ne iş yaparsa yapsın Allah'ın rızası doğrultusunda hareket etmektir. Böylesi bir tutum; hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında kişiyi selamete çıkaracak olan altın anahtardır. Yoksa sömürgeci kafirlerin maslahatları doğrultusunda hareket etmek, dünya ve ahirette bedbahtlığa sebebiyet verecektir.

@KadirKasikci_