Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılması Müslümanların yaşadığı birinci büyük sarsıntıdır. Dile kolay, tam on üç asır dünya tarihinde İslâm, büyük bir coğrafyaya hâkim olmuştu. Sömürgeci kâfir İngiltere’nin liderliğinde, bazı hain Arapların ve Türklerin de yardımıyla tarihler H. 28 Receb 1342 el-Muvâfık M. 03 Mart 1924’ü gösterdiğinde Hilâfet Devleti yıkıldı ve Müslümanların kalkanı parçalandı. İşte Hilâfet'in son başkenti İstanbul ve tüm Anadolu o günden sonra hep hüzün dolu günler yaşadı. Sadece Türkiye mi? Hilâfet'in kaldırılması tüm Müslümanları hüzne boğdu. Endonezya'dan Fas'a kadar bütün Müslümanlar bu ağır çöküntünün ve sarsıntının altında ezildiler, parçalandılar! İkinci en büyük sarsıntıya gelince; o kutsal Kudüs topraklarının Yahudiler tarafından işgal edilmesi ve orada işgalci bir Yahudi varlığının kurulmasıdır. Muzaffer komutan Selahaddin Eyyubi'nin haçlı pisliklerden temizlediği bu kutsal toprakların yeniden kirli oyunlar ile istila edilmesini ümmetimiz acı ile izledi. Zira “Bedenimi lime lime etseniz dahi tek bir karış toprağından vazgeçmem.” diyerek kâfirlerin oyunlarını bozan, kirli tezgâhlara mani olan Abdulhamid Han gibi halifelerimiz yoktu; bilakis işgalci Yahudi varlığını tanımak için yarışa giren yöneticilerimiz vardı. Artık Hilâfet Müslümanların hayatından kovulmuş ve yerine demokratik cumhuriyet sistemleri gelmiş/getirilmişti.
Müslümanlar üst üste yaşadıkları bu sarsıntıların ağırlığından biçare iken, 1950’lerde Allah’ın inayetiyle âlim, müctehid Takiyuddin en Nebhânî Hilâfet’in yeniden ikamesi için Hizb ut-Tahrir’i tesis etti ve çok bir zaman geçmedi ki aradan, tesis ettiği siyasi hareketin üstün çalışmaları sayesinde Hilâfet fikri ümmetin hem aklında hem de gönlünde yeniden yeşermeye başladı elhamdülillah… Artık sadece diller ve gönüller değil, sokaklar haykırıyordu Hilâfet’i; Endonezya’dan Fas’a…
Endonezya Hilâfet Konferansı
Artık dünya, 13 asırlık Hilâfet tecrübesini yeniden yaşamaya muhtaç bir durumdadır. Bugün bütün göstergeler dünyanın bu onurlu tecrübeyi yeniden yaşamaya hazırlandığına işaret etmektedir. Tarih Hilâfet sancağı altında İslâm nurunun yeniden dünyaya nizam vermesi için tekerrür edecektir inşaAllah. Batı’dan İslâm beldelerine bir virüs gibi yayılan laiklik ve demokrasi düşüncesinin beşerî hükümranlığı son bulsun diye tarih tekerrür edecektir. İşte dünyanın muhtelif yerlerinden Müslümanlar, Hizb-ut Tahrir öncülüğünde tarihin tekerrür etmesi için tüm güçleri ile çalışmakta, Hilâfet için meydanları doldurmaktadır. Konferanslar ve yürüyüşler yapmaktadır. İşte Endonezya, Hilâfet gerçeğini Müslümanların gündemine taşıyabilmek adına yıkılışının 93. senesinde bir dizi etkinlikler düzenlemiş beldelerden bir tanesidir. Hizb-ut Tahrir Endonezya’nın düzenlediği etkinliklerden birine konuşmacı olarak katılmak üzere Endonezya’ya davet edildim. Hani derler ya; “yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat” ben de o kabilden yaşanan atmosferi bir nebze dahi olsa yansıtabilmek adına gördüklerimden birkaçını paylaşayım. Ne mi gördüm;
- Konferans sırasında Hilâfet’e ve raşid halifelere olan özlemimizi ifade edebilmek adına gönderdiği bir mektupla Fransızların kalplerine korku salan Kanuni Sultan Süleyman örneğini verdiğimde ayağa kalkıp tekbir getiren, Hilâfet özlemiyle yanıp tutuşan Müslümanlar gördüm.
- Dili, ırkı ne kadar farklı olursa olsun söz konusu İslâm ise nasıl kardeş olunduğunu /olunacağını gördüm.
- Aramızdaki mesafeler binlerce kilometre olmasına ve birbirimizi hiç tanımamamıza rağmen İslâm’ın kalplerimizi nasıl yakınlaştırdığını gördüm.
- Yüz elli bin kişilik statları Hilâfet için dolduran, Endonezya semalarına Hilâfet müjdesini muştulayan Abdullah ibn Mesudvâri cüssesi zayıf ama imanları ve yürekleri kocaman olan Müslümanlar gördüm ve tanıdım.
Bu da gösteriyor ki; 1950 yıllarda âlim Takiyuddin en Nebhânî tarafından dikilen fidanlar Allah’ın vadettiği ve Rasulullah’ın müjdelediği o koca çınar olma yolunda boylanmaya hızla devam ediyor. Allah’ın izniyle o çınar bir gün olgunluğuna erişecek, işte o zaman kâfirlerin korktukları başına gelecek. Çünkü o zaman yeryüzünün en güçlü devleti Müslümanların devleti Râşidî Hilâfet olacak Allah’ın inayetiyle…
Hollanda Hilâfet Konferansı
Endonezya ziyaretinin hemen ardından Hizb-ut Tahrir Hollanda’nın her sene Recep ayında mutat olarak düzenlediği Hilâfet konferansına konuşmacı olarak katılmak üzere Hollanda’ya gittim. Tabii on iki yıllık Hollanda’da kalmışlığın verdiği duygu bu konferansı benim için biraz daha ayrıcalıklı kılıyordu. Neden mi? Çünkü;
- Henüz iman dairesine dâhil değilken sıradan Hans, John, Peter iken şehadet getirerek iman zincirinin birer halkası olan kardeşlerimi altı senenin ardından yeniden görecektim.
- Yine aynı şekilde şehadetin ardından bununla da yetinmeyip Hilâfet’in farziyeti için İslâm davasının emin bir bekçisi olacağına dair Allah’a yemin veren kardeşlerime kavuşacaktım.
- Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Arap hatta Hollandalı ayırt etmeksizin hep birlikte Avrupa’nın göbeğinde Hilâfet diye haykıran kardeşlerimle buluşacaktım. İşte bunları yaşayacak olmam beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu.
İnanın kardeşlerim bu insanın tadabileceği en güzel hislerin arasında yer almayı fazlasıyla hak ediyor. Hilâfet için çalışmaya var mısınız? Amsterdam’ın, Rotterdam’ın Ebu Bekirleri olmaya var mısınız? sorularına hep bir ağızdan verdikleri “varız” cevabı, kâfirlerin ve Hilâfet düşmanlarının uykularını kaçırmaya yetiyordu aslında… Kısacası Avrupa’nın göbeğinde beni Hilâfet isteyen gönüllerle buluşturan Rabbimden niyazım, bizleri Râşidî Hilâfet sancağının altında da buluşturmasıdır.
Almanya ve Belçika’da Konferans
Önce Almanya’nın başkenti Berlin’de Nebevi Çözüm Cemiyeti’nin, 3 hafta sonra da Belçika’da İslâmi Araştırmalar Merkezi’nin organize ettiği “İslâmofobik saldırılar karşısında İslâmi kimliğin muhafazası nasıl olmalı” başlıklı konferanslara dair anlatacaklarımdan önce, Batı’nın hunharca İslâm’a ve Müslümanlara yönelik saldırıları karşısında kimlik muhafazasının önemini idrak edip gündeme taşıma gayretinde bulunan organizatörlere teşekkür etmek istiyorum. Kimsenin Batıya karşı gelmeye hatta bir çift kelam dahi konuşamaya cesaret edemediği günümüzde hakkın konuşulmasına olanak sağlamak fazlasıyla taktire şayan bir inisiyatiftir.
Konferans için gittiğim Berlin'de ve Belçika’da;
- Batı'nın İslâm’a ve Müslümanlara yönelik saldırıları karşısında kimlik muhafazasının nasıl olması gerektiğini, ortaya koyduğu sahih çözümlerle anlatmanın derdiyle dertlenmiş samimi Müslümanlar gördüm.
- Avrupa'nın göbeğinde bütün şeytani saptırmalara rağmen İslâmi şahsiyete sahip kardeşler tanıdım.
- Batı'nın karanlığını İslâm'ın aydınlığına dönüştürmek için bütün samimiyetiyle koşturan "II. Asr-ı Saadet" tesis etmeye çalışan genç Müslümanlar tanıdım.
Rabbim konferanslarda emeği geçen ve bizleri en güzel şekilde ağırlayan kardeşlerimizden razı olsun. Rabbimden niyazım gerçekleştirilen bu konferansları hayırlara vesile kılmasıdır.(amin)
Öyleyse diyorum ki: Şimdi kıtalar dolaşan Hilâfet arzusu, yarın kıtalara hâkim olacak Hilâfet’in habercisidir. Vesselam…