Bildiğiniz üzere geçtiğimiz cumartesi “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” idi. Kapitalizmin kadına dair gerçekleştirdiği tahribatı gizlemeye çalıştığı uydurma bir gün! Zira Batı dünyası kadının kıymetini hiçbir zaman bilmemiştir. Nitekim karanlık çağlarında ve günümüzde Batı nezdinde kadının hiçbir değeri olmamış, benliğinden kopartılarak erkeğin işine soyundurulmuş, özü kaybettirilerek annelik ve de temeli olduğu aile hayatındaki rolü yok edilmiştir. İslâm ise kendi toplumlarına Batı kültürü girene kadar bu durumlarla karşılaşmamış hem anne hem kız evlat hem de kocası karşısında bir eş olarak kıymetini ayrı ayrı Müslümanlara bildirilmiş, ayrıca çalışma hayatına katılmasına da 1400 sene evvel müsaade etmiştir.
Konumuza gelince; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Türkiye’de çeşitli illerde toplantı ve yürüyüşler düzenlendi. Aslı var mıdır yok mudur bilemem ama Taksim’de yapılan yürüyüş esnasında okunan ezanın ıslıklandığı, sloganlar atıldığı iddia edildi. Dediğim gibi aslı var mıdır, manipüle mi ediliyor bilmiyorum ancak yine de ezanı susturmaya çalışan zihniyete dair söyleyecek sözlerimiz var:
Bu ülkede ezana kimlerin tahammül edemediğini biz çok iyi biliyoruz. Ancak bu bir avuç zavallı azınlığın kimlerle uğraştıklarını bilmediklerini de buraya not düşmek isterim.
Bu zavallı zevatın efendileri de dünyanın değişik beldelerinde aynı tavır içerisindeler; Kudüs’ten, Kıbrıs’a Azerbaycan’dan Afrika’ya kadar her yerde ezanı susturmaya çalışıyorlar. Biliyorlar ki ezan-ı Muhammedî Müslümanlığın alametidir.
Nitekim onlar; Almanlara karşı Osmanlı’nın yanında savaşacaklar diye kandırılarak Çanakkale’ye getirilen İngiliz ve Fransız ordusundaki Hintli Müslüman askerlerin ezan sesini duymalarıyla Osmanlı askerleriyle saflarını birleştirdiklerini çok iyi biliyorlar.
Geçmişten günümüze ülkemizde de bu hesaplar içerisinde olan bir zihniyetin varlığı herkesçe malumdur. Semadan ezanın susturulması bunların daha önce denedikleri bir husustur. Bu zihniyet 30 Ocak 1932 günü Ramazan ayında Fatih Camii’nden ilk Türkçe ezanı, Sultanahmet Camii’nde de frak giyen vaize Türkçe hutbe okutmuştu. Bu tarihten sonra Arapça ezan yasaktı ve okuyan hapse gönderiliyordu artık...
Nafile, fayda vermedi! 18 yıl süren bu uygulama Müslüman halkın zihninde nefretten başka bir şey oluşturmadı. Arzulanan olmadı; Türkçe ezan kanıksanmadı ve nihayet ezan-ı Muhammedî Müslümanlara tekrar iade edilmek zorunda kalındı.
Biliriz ki bu ezan düşmanlığı İngiliz zihniyetidir. Onlar, İslâm beldelerine ayak basar basmaz doğrudan ya da uşakları vesilesiyle ezana saldırırlar. Nitekim İngilizler Pakistan’ı işgal ettiklerinde, İslamabat şehrinde bir İngiliz valisi ezan-ı Muhammedî'yi yasaklamış, ezan okuyanın öldürüleceğini ilan etmişti.
Fakat yukarıda da ifade edildiği üzere bu kâfirler kimlerle uğraştıklarını bilmiyorlar. Müslümanlar bu karar üzerine İslamabad Merkez Camii'de toplandılar. Cami minaresi seksen beş basamaktan oluşmaktadır. Minareden şerefeye kadar her bir basamağa bir müezzin yerleşti. Ezan saati geldiğinde İngiliz askerleri ezan okuyanı öldürmek için konumlandılar.
Vaktin girmesiyle birlikte şerefeden ilk müezzin “ALLAHU EKBER!” nidasıyla seslendi. Askerler ateş ederek onu şehit ettiler. Ardından diğer müezzin ezana devam etmek için şerefeye intikal edip ezana kaldığı yerden devam etti. Askerler onu da şehit ettiler. Müslümanlar hiç ara vermeden hemen peşinden ezana devam ediyordu. Bu şekilde 85 şehitle ezan-ı Muhammedî tamamlandı.
Zira ezan-ı Muhammedî esasen İslâm demektir. Müslümanların elinden onu almak da zihinlerinden onu silmek de mümkün değildir. Ezan birliğimizdir; aynı akidenin mensupları olduğumuzun alamet-i farikasıdır.
Bilinsin diye söylüyorum;
Ey efendilerinin izlerini takip etmek, mensubu oldukları zihniyetin değirmenine su taşımak için fırsat kollayan, yaşadıkları toplumların ayrık otları marjinal kafalar! Gerek sizin gerekse sahiplerinizin türlü türlü çabaları bu topraklardan ezan-ı Muhammedî’yi susturmaya güç yetiremeyecektir. Unutmayın ki bu Müslüman halk, ezanlarla, sâlalarla meydanlara inen, çocuğu olduğunda kulağına ezan okuyan ve cenazesi olduğunda onu minarelerden okunan sâlalarla uğurlayan bir halktır. Bütün İslâm coğrafyasında da bu böyledir.
Yine bu ümmet, cephelerden “Allahu Ekber” nidalarıyla düşmanına hücum etmiş ve muhakkak kazananlardan olmuştur; şehadet ki onun için verilmiş en büyük payedir!
O hâlde şunu kulağınıza küpe yapın ve artık bu ümmetin bedeni üzerinde operasyon yapmaktan vazgeçin. Zira şu an bu ümmetin hareketsiz kalıyor olması, sömürgeci kâfirlerin ve yerli işbirlikçilerinin Müslümanlar üzerinde yaptıkları kültürel narkozun etkisiyledir. Fakat ne zaman ki vurduğunuz neşterler sinir uçlarına isabet etti işte o zaman ameliyat masasındaki İslâm ümmetinin narkozun etkisinden çıkması ve kendine gelip ayağa kalkması muhakkaktır.
Hatırlatıyoruz! Ezan-ı Muhammedî bizim sinir uçlarımızdandır!
_
Allah Subhânehu ve Teâlâ bizi ezan-ı Muhammedî'den mahrum etmesin!