‘’Halil İbrahim Buluşmaları’’ Ümmeti İfsat Projesidir
01 Ekim 2014

‘’Halil İbrahim Buluşmaları’’ Ümmeti İfsat Projesidir

Ulusal düzeyde 2007 yılında kısa adı SODES olan Sosyal Destek Projesi kapsamında başlatılan bir projedir, Halil İbrahim buluşmaları. Finansörlüğünü Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) yaptığı ve valilikler bünyesinde kurulan teftiş heyetinin onayından geçtikten sonra hayata geçirilmiş olan bu proje hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde destek azımsanmayacak kadar büyüktür. Bu proje, özelikle İslami kimlikle ön plana çıkmış bulunan Sivil Toplum Kuruluşları ’nın (STK), hangi ideolojik çıkarlara hizmet ettiği malum olan kanaat önderlerinin ve Gayr-i Müslim akademisyen ve din adamlarının maddi, duygusal ve fikri katkılarıyla yürütülmektedir. 2008 yılında kapsam ve vizyonu daha da genişletilen proje uluslararası düzlemde konuşulur hale getirilmiştir. Bu yılda Şanlıurfa da 8.si gerçekleşen ‘Halil İbrahim Buluşmaları’ etkinlikleri daha çok Hz İbrahim (a.s)’ın yumuşak başlılığı, merhametli ve misafirperverliği ile mümtaz ahlaki ve erdemli vasıflarına vurgu yapıldı. ‘Elçimiz İbrahim’e geldiklerinde selam olsun dediler. O da ‘selam olsun dedi. Ve hemen önlerine pişirilmiş buzağıyı getirdi. (hud-69)

Bu yılki etkinlikler 26-27 Eylül 2014 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Program, yürüyüş (barış yürüyüşü), tiritli yemek daveti (Urfa’ya has), Sıra geceleri. Farklı dinlere mensup misafirlere karşı misafirperverliğin gösterilmesi şeklinde sürdü. Tabi tüm bunlar bizlere Hz Ali (ra)nin ‘hakkı söyleyip batılı kastediyorlar’ dediği o meşhur sözü hatırlatıyor. Zira geçmiş yıllarda ilk üç etkinlikte Yahudi, Nasrani ve Müslüman din adamlarını aynı sofrada buluşturmuş, Hz İbrahim (A.S)’in ahlaki kişiliğinin her üç dinin ortak anlayışını yansıttığı yönünde sunumlar yapılmıştı. Ki Şanlıurfalılar ‘Şair Nabi Kültür Merkezi’nin bu etkinlikteki katkısını unutmuş değiller. Öyle ki Hindistan’dan ısmarlama bir Ortodoks Hristiyan papazın sunumunu yaptığı metnin başlığı ‘Ortodoks ve İslam tasavvufundaki etik anlayışlar’ şeklindeydi. Bu etkinliklerde her üç dine mensup olan insanlar bir araya getirilerek zımnen de olsa İslam dışındaki semavi dinlerinde vahiy kaynaklı olduğu ve her üç dine de eşit mesafede yaklaşılması gerektiği fikri salık veriliyordu.

Bu yılda yine benzer şekilde 27 Eylül 2014 tarihinde ‘Toplumsal Barış Ve Sosyal Dayanışmada Sivil Toplum Ve Devletlerin Rolü’ konulu bir sempozyumla taçlandırıldı. Konuşmacılardan biri olan Prof. Ahmet Ulvi Türkbağ, geçmişte Ronald Dworkin isimli liberal, bireyselci ve eşitlikçiliği ile ün salmış, batı özgürlükçülüğünün de mimarı olan bu şahsa ait ‘hakları ciddiye almak’ isimli kitabını da Türkçeye çevirmiştir. Öyle ki ‘Çağımız Hristiyan ve Müslüman diyalog’ önderlerinden olan Niyazi Öktem isimli şahısla da batı kültürüne ait bir dizi kitabı da Türkçeye çevirmiştir.

Türkbağı sempozyumda şu ifadeleri kullandı. ‘Cant, ben tek başıma doğruyu bulabilirim diyor, Neden. Çünkü; bir insanın kendi adına düşünüp seçim yapması insanın en önemli kazanımıdır. Ayrıca; siz benim, bende sizin herhangi bir kültürel farklılığınızı dikkate almadan sırf insan olma vasfını dikkate alabilmeliyiz’ . Ayrıca ‘İnsan düşünerek doğruya ulaşabilir. O bulduğu doruyu ben, sen, o, kabul etmek zorunda olmasak ta o kişiye göre doğru olabilir. Buna tahammül gösterebilmeliyiz’ dedi. Bu minvalde 15 dakikalık bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmalarının genelinden bir çıkarsama yapılacak olursa özetle, Hümanist kişiliklere olan ihtiyaç, dinin her alanda öncüllenmesinin yanlışlığı, her kesimden bireye tahammül edilmesinin zarureti ve Muhammed Abduh ve günümüz seleflerine atıf yaparcasına aklın ön plana alınmasının gerekliliği şeklinde değerlendirilebilir.

Yerel düzlemde bu fikirler ve düşünceler bu ümmete pazarlanırken, uluslararası düzlemde ise Dinler arası diyalog fikirleriyle eş güdümlü olarak hareket edildiğini görmekteyiz. Kapitalist küresel güç olan ABD’nin GOP (genişletilmiş Ortadoğu projesi) kapsamında AKP ye yüklemiş olduğu -ki GOP eş başkanlığını yürütmektedir- fikri misyondan, Muhafazakâr Demokrasi, Laiklik, Barış, Fundamentalizm ve diğer batılı fikirleri toplumun zihnine enjekte edip meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Söz konusu bu batıl fikirler kapsamında geçmiş yıllarda Halil İbrahim Buluşmalarında dansöz oynatıp, Sezen Aksu’ya şarkı söyletmeleri de işin tuz-biberi olsa gerek. Hatta dönemin Emniyet Müdürü ‘Halil İbrahim buluşmalarında dansöz mü oynatılır yahu’ diyerek tepkisini dile getirmiş ve şaşkınlığını gizleyememişti. Toplumdan alınan tepkiler üzerine asli amacını biraz olsun geri plana atıp son 3 dönemde sosyal etkinliklerle yetinme yoluna gidilmişse de özellikle bu yıl biraz daha işin kültürel ve akademik alt yapısına dönük bilgi şöleni ve ödül törenleriyle meşru bir zemin oluşturulmaya çalışıldı.

Hz İbrahim (as) ortak paydasında yapılan bu etkinliklerin mantıksal kuramı şu şekildedir. Hz Muhammed (sav), Hz İsa (a.s) ve Hz Musa (a.s)’ın da babası- atası Hz İbrahim (a.s) dır. Hal böyle olunca bu üç peygamber kardeştir. O halde onların müntesipleri de kardeştir. Bu kuramla soy ve din bakımından bir kökenin devamı olarak kendilerini saymaktadırlar.

‘Hz İbrahim ne Yahudi ne Nasranî idi. Fakat o Hanif bir Müslüman idi’ (Al- i İmran- 67) ayeti sanki yeni inmiş gibi cevap veriyor günümüz insanına... Her defasında sanki bu ve benzeri sübut ve delaleti kati ayetler yokmuş gibi davranıp küfrün ekmeğine yağ sürmeyi adet edinenler, bu gibi buluşmaları tertip edenler, bunda önayak olanlar İslami ümmetin dostları değildir.

Şanlıurfa ve Mardin gibi üç dinin de kendince önem verdiği bu şehirlerde bu misyonla ve bu necis fikirlerle, çeşitli şekil ve organizasyonlar altında yapılan bu tür çalışmaların sayısı maalesef bir hayli çoktur. Mesela geçen yıllarda bir cami imamı ile il müftüsü Harran ilçesinde bir Hristiyan erkek ile Müslüman bir hanımın nikâhlarını kıymışlardır. İslam’ın kati naslarıyla çelişen bu durum kabul edilebilir bir durum değildir. Mardin’de bir havuz etrafında bir araya gelen farklı üç dine mensup bir kısım kimseler, havuza kurulan bir köprü üzerinden karşıya geçerek gösteri yapmışlardı. Kendilerince bu köprü sırat-ı müstakim köprüsüymüş. Köprü o olunca yolu sonu cennete varırdı öyle ya!

Bir Truva atı gibi içimize sokulan bu tehlikeli fikirleri her ne adla adlandırılırsa adlandırılsın bunun çıkış noktası dinlerin diyaloğu fikridir. Dinler arası diyalog fikri ortaya atıldığı günden bu güne çeşitli zamanlarda bir kısım kapitalist güç odaklarının siyasi hesapları çerçevesinde şekillenmiştir. Çerçeveyi çizen en önemli unsurlar ise yerel odaklı tanınmış simalardır. Tarihi geçmişine baktığımızda şu kronolojide seyrettiğini müşahede ederiz.

*1932 de Fransa’nın üç dinin ortak mesajının birleştirilmesi gayesiyle El Ezher üniversitesinin âlimleriyle görüşmeleri için temsilciler göndermesiyle başladı.

*1933 de Fransa, İngiltere, İsviçre, Amerika, İtalya, Polonya, ispanya, Türkiye ve diğer ülkelerin bir kısım üniversitelerindeki misyoner akademisyenler ve oryantalistlerin katılımıyla Paris konferansı izledi.

*1936 da yapılan dünya dinleri konferansı Avrupalıları bu tür konferanslarda 2. Dünya savaşı öncesi son konferansı oldu.

*1964 de Papa 6. Paul dinler arasında diyaloğa davet ettiği bir mesaj yayınladı.

*1969 da Vatikan konuyla alakalı bir kitap yayınladı.

*1970 – 1980 arasında 13 kez dinler arası diyalog konferansı düzenlendi. Bunların en göze çarpanı ise 400 den fazla delegenin katılımıyla Belçika da düzenlenen 2. Dünya din ve barış konferansıydı.

*Ardından o zamanki kapitalist küresel güçler olan ABD, İngiltere, Fransa soğuk savaş adı altında Sovyet Rusya’dan yayılan ateistlik (tanrı tanımazlık)- komünist ideolojinin tehlikesine karşı hem kendi ülke halklarını hem de sömürge edindikleri ülkelerin halklarına bu komünist tehlikenin yayılmasını önlemek için siyasi amaçlarına yönelik olarak, dinler arası diyalog fikrine ehemmiyet vermişlerdir. Ancak Sovyetler birliği 1991 de yıkılıp doğu bloğu çökünce ABD 1. Süper güç olarak tahtına oturdu.

Hâlihazırdaki bu görünür vakıa yani Kapitalist blok (ABD, İngiltere, Fransa, İtalya) ve komünist bloklu (Rusya, Çin) iki kutuplu dünya tek kutba inkılap etti. ABD ve onun arkasındaki sömürgecilerin taifesi olan kapitalist bloğun karşısında İslam’dan başka bir tehlike kalmamıştı. Nihai hedefi sömürgecilik olan ABD bile sömürge ve talan siyasetini derinleştirip süreklilik kazanması için farklı argümanlara ihtiyaç duydu ki bunlardan en önemlisi Dinler arası diyalog projesiydi. Zira şu husus bilinen bir gerçektir ki; İslami öğretilerin canlı kalması ve yeniden İslam’ın hâkimiyet safhasına gelmesi her an potansiyel bir tehlike olarak önlerinde durmaktadır. Bunun için İslami fikrin bulandırılması ve karmaşıklaştırılması, salt bir vicdani din derekesine indirgenmesi gerekiyordu. Ki İslami hilafet tehlikesi ve Müslümanların talepleri törpülensin. ABD bu bölgede kurulacak hilafet devletinin yabancı unsurları söküp atacağını çok iyi bilmektedir. Bundan ötürüdür ki IŞİD’e başlangıçta bir hareket alanı tanıdı, ardından Suriye de yükselen İslami hilafet taleplerini törpülemek ve onları yok etmek için bir bahane olarak kullandı. Bu yükseliş bilinmelidir ki onların uykularını kaçırmaktadır.

İslam’ı bertaraf etmek ve zayıf bir İslam coğrafyası inşa etmek ve Müslümanları pasif bireyler haline getirmek için canhıraş bir şekilde çalışmaktadırlar. Sömürgeci kâfirler İslam’ın neyi talep ettiğini ve karşılaşacakları akıbetin ne olacağını bilmektedirler. Bunun içinde ümmetin birliğini ve kardeşliğinin sağlanmasını engellemek istemektedir. Kendilerini bize şirin göstermeye, dinler arası diyalog ve hoşgörü masallarıyla bunu başarmaya çalışmaktadırlar. İslami hilafeti geciktirmek için STK’ları da arkalarına alarak maalesef çalışmaktalar. İşte ‘Halil İbrahim buluşmaları’ bu çerçevede değerlendirilmesi gereken batıl bir projenin yerel ayağıdır.

Oysa bu din, İslam düşmanlarının hoş görülmelerini değil hor görülmelerini emreder. Zaten bu etkinliklerin icra edildiği Şanlıurfa ve Mardin illerine son dönemde yapılan devasa oteller hayra alamet olarak görülmemelidir. Shreton, Hilton ve benzeri otellerin gecelik konaklama ücretlerinin şehir ahalisinin asgari geçim ücretlerinin yarısı olması bu gerçeği bize tekrar tekrar göstermektedir. Hâsılı bu türden çalışmalar ABD güdümlüdür ve bunları olumlu görüp, doğru görüp katılım göstermek şeran haramdır.

Bu fikirlere çağırmak caiz değildir. Bu hususla alakalı şeri hükmün izahına gelince; gayr-i Müslimlerle olan diyaloğumuz sadece onları İslam’a davet etmekle sınırlıdır. Bu İslam’ın farz kıldığı bir ameldir.

‘Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğüt ile çağır, onlarla e güzel şekilde tartış’ (Nahl- 125)

Nebi (s.a.v) Rum kralı herakliyus’a gönderdiği mektupta;

‘Seni İslam’a davet ediyorum, İslam’a gir selamet bul, Allah ecrini 2 kat versin, eğer yüz çevirirsen bil ki hükmün altındaki insanların günahı senin üzerinedir. (Buhari- iman 37)

Böylece bizim gayr-i Müslimlere yapacağımız davet İslam olmaya küfrü reddetmeye yönelik bir davet olur. Kuran-ı kerimde rabbimiz;

‘İşte bugün dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam’ı seçtim’ (maide 3) buyurmaktadır. Hakeza ‘Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bu ondan kabul edilmez’ (Ali İmran- 85) buyurmuştur.

Allah Resulü (sav) ‘İslam 5 şey üzerine bina edildi. Bunlar Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Kâbe’yi tavaf etmek, Ramazan orucunu tutmak’ ( Abdullah ibn-i ömer rivayeti)

Sen onların dinine tabi olmadıkça ne Yahudiler ne de Hristiyanlar senden asla razı olmazlar’ (Bakara 120) buyuran Rabbimiz, onlarla diyalogu değil tebliği emrettiğine açık bir delildir. Zira Allah Resulü (sav) Hz Ömer’in elinde Tevrat’tan bir kısım sahifeler görünce ‘Kardeşim Musa şu anda aranızda olsaydı bana tabi olmaktan başka kendisine hiçbir şey helal olmazdı’ buyurarak onlara meyletmeyi yasaklamaktadır. Oysa onlar Hz İbrahim üzerinde soyca din birliği sağlamaya çalışıyorlar ki başka ayetlerde bu hususta açık bir şekilde yerilmektedir. ‘ İbrahim ne Yahudi ne Hristiyan’dı o dosdoğru bir müslimdi’( Ali İmran 167) buyurmaktadır.

İşte Halil İbrahim buluşmaları, medeniyetler ittifakı, dinler arası diyalog gibi tüm batıl projelerin şer-i hükmü ve siyasi boyutu bu şekildedir. Hakeza bu fikri taşımak, davet etmek kesinlikle Müslümanlar arasında yaymaya ön ayak olmak haramdır. Allah İslami ümmeti bu menhus fikirlerden muhafaza etsin. Âmin…

@Cahit_Toprak_