Frenemy; dost görünen düşman manasına gelen kelime. Arkadaş anlamına gelen “friend” ve düşman anlamına gelen “enemy” sözcüklerinin birleştirilmesiyle türetilmiş bir kavram.
Genel olarak dost gibi görünüp de aslında düşman olan, düşmanlık yapanlar için kullanılıyor lakin bazı yerlerde düşman gibi görünüp de aslında dost olanlar için de kullanıldığına rast geldik. Şöyle ki: “İsrail” Ulaştırma ve İstihbarat Bakanı İsrael Katz, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü “İsrail'in” başkenti olarak tanımasından sonra Erdoğan'ın "Düşmandost" (Frenemy) rolü oynadığının altını çizerek, "Bize oldukça fazla saldırıyor. Biz de haliyle cevap veriyoruz. Unutmamak gerekir ki, Türkiye'nin Körfez ülkelerine yaptığı ihracatın %25'i Hayfa limanı üzerinden gerçekleştirilmektedir" demişti ve eklemişti “Türk Hava Yolları, “İsrail'de” faaliyet gösteren en geniş uluslararası havayoludur. Dış Ticaret hacmi de iki ülke arasında, özellikle Mavi Marmara'dan sonra sadece artış göstermektedir.”
Filistin’e ve onun Müslüman halkına İslâm coğrafyasındaki diğer ülke yöneticilerinin de sahip çıkmadıklarına şahit olmaktayız. Hatta bu yöneticilerin bölge siyasetlerini “İsrail’in” menfaatlerine zarar gelmeyecek şekilde kurguladıkları da bir gerçektir. “İsrail’e” karşı girişilen toplu veya lokal eylemlerde Yahudiler Müslümanlarla başa çıkamadıklarında, Filistin’in can damarı olan tünelleri kapatarak ekonomik yönden sıkıştırılan Müslüman halkın eylemleri gevşetmesi sağlanarak “İsrail’in” nefes alması sağlanmaktadır. Ortadoğu’nun merkezine yerleşen Siyonist “İsrail” için, Mısır nefes borusu, Türkiye ise yemek borusu olmuştur. Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine haince saldırıda bulunması neticesinde kardeşlerimiz şehit oldular. Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz. İslâm’a ve Müslümanlara karşı tereddüt etmeden düşmanlığını her ortamda gösteren Yahudi “İsrail”, Müslümanların kutsallarını çiğnemekten de geri kalmamış, necis ayaklarıyla Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’ya girerek, bedenimizde infial uyandıran sinir uçlarımızı çiğnemiştir.
Hal böyle iken, Başbakanlığı döneminde C. Başkanı Erdoğan’ın siyasi danışmanlığını da yapan AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, bir açıklamada bulunarak; “Kuşkusuz, İsrail devleti ve İsrail halkı Türkiye’nin dostudur.” demişti. Bu açıklama, açıklamayı yapanı bağlar denemez. Çünkü fiili olarak sözcülüğünü yaptığı iktidarda olan bir partisi var. Partinin idari organlarından habersiz böyle bir açıklama yapması beklenemez.
İslâmi beldelerin başlarındaki yöneticiler, Siyonist “İsrail”i kesinlikle düşman görmesi gerekirken, dost görmeleri, yardım etmeleri, antlaşmalar yapmaları garip değil mi?
Kurulduğu günden bu güne ABD’nin çıkarlarını karşılamaktan başka insanlık için hiç bir şey yapmayan Birleşmiş Milletler (BM)’nin hangi siyasi amaçlar için kurulduğu herkes tarafından çok iyi bilinmektedir. Kâfir ABD’nin Müslüman beldelerdeki işgal ve sömürülerinin uluslararası kamuoyunda meşrulaştırılmasını sağlamak için BM’nin gösterdiği taraflı çabası da çok iyi bilinmektedir. Bosna ve Kosova’da BM’nin kirli yüzünü tüm dünya görmüştür. BM’nin şemsiyesi altında güvende olacaklarını zanneden on binlerce masum silahsız Bosnalı Müslüman’ın Sırp kasapları tarafından nasıl doğrandığını ve katledildiğini hatırlıyoruz. Srebrenitsa katliamı BM’nin himayesi altında yapıldı. ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleri BM’nin gözetiminde yapıldı. Yahudi varlığı İsrail’in kurulması ve Mescid-i Aksa topraklarına işgalci olarak yerleştirilmesi bizatihi BM’nin eli ile yapıldı. BM, 60 küsur yıldır kutsal topraklarda dökülen kanı izliyor. Bütün bunları Müslümanlar unutmadı. Müslümanların başlarındaki yöneticiler, BM’yi dost görse de BM düşmandır. Suriye örneğindeki gibi, 7 yıldır şehir şehir kuşatılıp, insanlar hem aç hem ilaçsız bırakılıp, bombalanırken bu sürede Türkiye sorunun çözümünü her defasında BM’ye sevk etmekte ve Suriye’yi BM’nin güvenliğine ve adaletine taşımak istemekteydi, BM’yi gözlem yapmaya ve görev başına çağırmaktaydı. Oysaki BM kesinlikle hain bir düşman birliğidir ve ABD’nin çıkarlarını gözetir. Güven ve adaleti ne kadar yanlış mecralarda arıyorsunuz? BM’yi mi dost ediniyorsunuz?
Zalim Esed rejimine katliamları için türlü vesilelerle zaman kazandıran Amerika ve Batılı ülkeler, Suriye’de bugüne kadar yüz binlerce Müslümanın katledilmesine kasıtlı olarak seyirci kalmışlardır. Küffarın bu vahşi katliamları durdurmak adına hiçbir şey yapmaması elbette anlaşılabilir. Ancak kardeşlerine karşı işlenen bu zulme seyirci kalan halkı Müslüman olan ülkelerin başındaki aciz yöneticilerin, hiçbir işe yaramayan İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın ve formaliteden ibaret olan Arap Ligi’nin bu vurdumduymaz, korkak ve kâfirlerden medet uman hali asla anlaşılamaz! İslâm İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi, Suriye’nin dostları ve benzeri oluşumların gerçekten de dost mu olduklarını iyice tefekkür etmek gerekiyor.
Kuşkusuz ki Suriye üzerindeki ABD ve Türkiye dâhil işbirlikçilerinin planının asıl amacı, Suriye’de Baas rejiminden sonra ABD ve Batı’nın istediği demokrasi projesine boyun eğmeyen direniş gruplarıyla İslâmi Hilafet Devleti’ni ikame etmek için çalışan Müslümanları cezalandırmaktır.
Ekmeğimizi ve evimizi paylaştığımız Suriyeli Müslüman kardeşlerimizi yedi yıldır katleden, kırk yıldır ise onlara zulmeden Baas rejimine ve katil Esed’e haddini bildirecek güç NATO’mu ki Suriye meselesine Müslümanlar için hiçbir hayırlı çözüm çıkmayacak zirvelerden mi çözüm arıyorsunuz? Demokrasi getireceğim diyerek Irak’ta bir milyon çocuğu yetim bırakan ve her karışına fesadı ve şerri yayan ABD’nin başkanı ile mi Irak konusuna çözüm bulmayı düşünüyorsunuz? İngiliz uşağı Kaddafi’nin düşmesi kesinleşince petrol kaynaklarının kontrolünü sağlamak için jetlerle Müslüman halkı bombalayan NATO ile mi Libya’ya istikrarın gelmesini bekliyorsunuz? Orta Asya’da İslâm’a karşı oluşan ortak menfaatler gereği Rusya’nın yayılmacı politikalarına ses çıkarmayan ve Putin’in Kırım’ı bir kurşun bile atmadan Rusya’ya ilhak etmesini izleyen ABD, Avrupa ve NATO’dan mı Kırımlı tatar Müslümanlar için çözüm bekliyorsunuz?
Müslümanlar olarak bizler biliyoruz ki, İslâmi toprakların ve kaynakların sömürülmesi için oluşturulan bu uluslararası askeri ittifak (NATO), İslâm beldelerindeki sorunun çözüm yeri değil aksine sorunları ortaya çıkaran kaynağı besleyen şer ittifakıdır. Afganistan, Irak, Bosna, Kosova ve Libya’da NATO’nun neler yaptığına şahit olduk. Şimdi tüm bunlardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan; Suriye, Irak, Filistin, Mısır, Libya ve Ukrayna konularını NATO ile masaya yatırmak için mi bu eşkıyaların oluşturduğu birliğin toplantılarına katıldı? NATO’nun İslâm beldelerinin işgal edilmesinde açıkça kendisine hizmet ettiği ABD’nin eli kanlı başkanı ile yapacağı görüşmeyi mi bu ülkelerdeki sorunların çözümü için fırsat olarak değerlendirdi? Eşkıyalar çetesinin oluşturduğu NATO mu birlikteliğin askeri plandaki en önemli çerçevesidir? Hayır! Aksine NATO, sömürge ve işgal birlikteliğinin ana çerçevesidir.
Yoksa o katil Amerika’nın, daha önce halkı Müslüman olan ülkelerde gerçekleştirdiği askeri müdahalelerin akabinde neler yaptığını unuttunuz mu? Bizler, Irak’ta bir milyon Müslüman’ın katledilmesine, on binlerce bebeğin yetim ve öksüz bırakılmasına, binlerce Müslüman kadının vahşi Amerikalılar karşısında çaresiz kalışına şahit olduk. Afganistan’da masum sivillerin NATO kuvvetleri tarafından katledilmesine ve kutsal kitabımıza hakaret edilmesine de şahit olduk. Bütün bu yaşananlara ve zillete bizimle birlikte sizde şahit olmadınız mı?
Bizler biliyoruz ki, ABD’nin güdümünde Suriye’ye çözüm bulmaya çalışan devlet, büyük devlet olamaz. Büyük devlet, Amerika’nın uydusu olan devlet değildir. Büyük devlet, tebaasını katleden tetikçiler veya taşeronlardan değil, bizzat azmettiricilerden hesap soran devlettir. İslâm’a ve Müslümanlara düşman olanlarla dost olan devlet, büyük devlet olamaz! Büyük devlet, ancak sömürgecilerden hesap sorabilecek olan İkinci Raşidi Hilafet Devletidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK ve PYD’yi ayıran ülkelere tepki göstererek, “Hani terörle ortak mücadele içindeydik? Biz daha kimin terör örgütü olduğu konusunda anlaşamıyorsak ortak mücadeleyi nasıl vereceğiz” demişti.
Türkiye eğer gerçekten samimi ve kararlı ise, sınırlarını tehdit eden PYD/YPG’yi destekleyen ABD’yi dost değil düşman olarak görmelidir ve Afrin Operasyonu’nun amacını başka şekilde açıklamalıdır. Afrin Operasyonu’nun amacı, Irak ve Suriye’de fitne tohumları ekmeye çalışan, Ortadoğu topraklarını 3-5 parçaya bölmek isteyen ABD’nin bu bölücü ve işgalci planına darbe vurmak olarak açıklanmalıdır. İslâm topraklarının daha fazla parçalara bölünmesine karşı Türkiye’nin atacağı her samimi adım desteklenmelidir. Zira İslâm hukuku topraklarımızın bölünmesini değil birleştirilmesini ister. Ancak Türkiye bir taraftan bölücü örgütlere karşı savaş başlatırken diğer taraftan da bu bölücü örgütleri maşa gibi kullanan asıl bölücü ve sömürgeci devlet ile müttefiklik ve stratejik ortaklık istiyor. İşte bu apaçık tutarsızlıktır. Zira sadece güney sınırını PYD/YPG varlığından arındırmak için atılan askerî adım tutarlı bir adım değildir. Çünkü buradaki asıl terör tehdidi ABD’den gelmektedir. O halde Türkiye’de büyüyen Amerikan karşıtlığından gocunmak niye? Müslümanların teröre karşı duruşu ile nasıl övünüyorsak Amerika karşıtlığı ile de öyle övünelim. Çünkü terörün elebaşı Amerika’dır.
Nasıl ki Amerika’nın maşası PYD/YPG Türkiye için tehdit ise Esed rejimi de öyledir. Çünkü Esed rejimi öldürmekte sınır tanımayan terörist bir varlıktır. Aynı zamanda rejime can suyu olan ile PYD/YPG’yi besleyip sırtını sıvazlayan aynı mihraktır yani ABD’dir. Amerika terörün başıdır ve İslâm’ın düşmanıdır. Eğer samimi iseniz ABD ile kurduğunuz ilişkilere bir bakın, İncirlik ve tüm Amerikan üslerini kapatın ve artık Müslümanlara yalan söyleyip onları aldatmayı da bırakın!
Hamaset dolu konuşmalarda, kâfir devletlerin İslâm topraklarına para, petrol ve altın için geldiklerini, bizi değil çocuklarımızın ölüsünü sevdiklerini söylüyorlar. Sonrasında ise daha önce ABD ve diğer Batılı devlet başkanlarını nasıl övgü ve taltifler ile karşıladılarsa, Hıristiyan kâfir Batı’nın ruhani lideri Papa’yı da Türkiye ziyaretinde kapıda ve ayakta karşılıyorlar, Papa’yı mekânında ziyaret edip dua istiyorlar. Papa’nın Haçlı seferlerinde Müslüman kanı içen vahşi Batılıların komutanı olduğunu nede çabuk unuttular? Suriye ve Irak’ta çocuklarımızı katletmesi için kurulan ABD patentli Haçlı koalisyonunun ruhani lideri Papa ile her konuda nasıl aynı düşünebilirler? Nasıl olurda bu kişi ile farklı düşündükleri hiçbir şey olmaz? Hâlbuki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı iddia ettiğine göre Müslüman, Papa ise Kâfir. İddianın ispatı gereği, kâfirlere karşı dostluk emareleri değil, Allah’ın buğzettiğine buğzettiğinizi görmek için gereken düzeyde düşmanlık emareleri göstermeniz gerekmez mi?
Ey Erdoğan! Sen Allah ve Rasulü’nün düşman gördüğünü nasıl olur da dost görürsün?
Nasıl olur da, Türkistan’da kardeşlerimize yıllardır zulmeden Rusya’yı, Suriye’de kardeşlerimizi bombalayan Rusya’yı düşman değil, dost görürsünüz?
Nasıl olur da, Doğu Türkistan’da kardeşlerimizi hunharca katleden Çin’e düşmanlık göstermezsiniz?
Nasıl olur da, Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de fiilen kardeşlerimizi öldüren küfrün başı ABD’ye gülücükler saçarsınız, onlar ile ortak operasyonlar yaparsınız?
Müslümanları öldüren eli kanlı katiller ile iş tutmak nasıl bir zihniyetin ürünüdür? Onları dost değil, düşman edinmeniz gerektiğini bilmiyor musunuz? İç siyasetinize yönelik olarak zalimlere meydan okur gibi gözükseniz dahi icraatlarınız ve anlaşmalarınız onlar ile dostluğunuzun nişanesi halinde. Onların mağlup olacağını ve cehenneme sürüleceğini bilmiyor musunuz? Niçin galip olan Allah Subhanehu ve Teâla, onun yüce dini İslâm ve Müslümanlar tarafında olmuyorsunuz?
Yoksa Allah Subhanehu ve Teâla’nın şöyle buyurduğunu unuttunuz mu?
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ
“Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.” (Enfal 36)