FİLİSTİNLİ KARDEŞİM KAN AĞLIYOR
11 Temmuz 2014

FİLİSTİNLİ KARDEŞİM KAN AĞLIYOR

Yine Yahudi varlığı ve mübarek Ramazan ayında onlarca ölü. Harap olan evler, yetim ve sakat kalan çocuklar, dul kalan kadınlar. Hep kan ve gözyaşı. Bu kan ve göz yaşını akıtan canavarın adı İsrail.

Suriye’de, Irak’ta, Afganistan ve Pakistan’da, Doğu Türkistan ve Orta Asya’da, Çeçenistan’da ve Myanmar’da, Somali’de ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Bosna Hersek’te ve Azerbaycan’da ve Mısırda Müslüman kardeşlerimin kanı akıyor. Ağlamaktan gözlerinde yaş kalmadı. Açlıktan körpecik çocuklarını toprağa gömdüler. Kan emicilerin şehvetleri uğruna başına gelmedik felaket kalmadı. Onlar öksüz kaldılar. Onlar yetim kaldılar. Onlar aç, susuz ve evsiz kaldılar.

Bundan tam doksan yıl önce bütün görkemi ve ihtişamı ile ayakta duran son derece değerli bir anneyi yere yıktılar. Her bir yandan vahşiler ona saldırdılar. Onun her tarafını parçalamaya, hayatına tümüyle son vermeye çalıştılar. Onu yere yıkıp üzerine çullandılar. Evlatları tarafından görülmemesi ve tanınmaması için üzerini türlü türlü şeylerle örttüler. Onu tümüyle öldüremediler, çünkü buna güçleri yetmedi. Öldüremezlerdi de. Fakat evlatlarını kandırmak için annelerinin şekline bürünen kurtlar, sırtlanlar, timsahlar ve zehirli yılanlar ortalıkta dolaşmaya başladı.

Annelerini kaybedip onu arama derdine düşen evlatları ise annelerinin kokusuna ve şekline bürünmüş canavarlara sarıldı. Onları annesi sandı, ondan yardım istedi. Onların sütünü emmeye çalıştı ve emdi. Fakat bu canavarlara yaklaşıp onların sütünü emdikçe, zehirlendi, hastalandı ve hastalığı daha da arttı. Bir türlü iyileşemedi. İyileşeceği ümidiyle annesi zannederek daha başkalarına sığındı. Fakat ne yazık ki beklediği şefkati ve merhameti bulamadı.

Annesi dışındaki canavarların sütünü emdiğinde ise annesine düşman oldu. Ellerine tutuşturdukları kanlı kılıç ile annesine karşı savaşmaya başladı. Annesine düşman, düşmanlarına ise dost oldu. Düşmanlarını dost sandı. Onlara sığındı. Onlardan medet umdukça başına gelmedik sıkıntı kalmadı. Sürekli olarak ağlamaya başladı. Kolu ve kanadı kırıldı. Annesini kaybeden yavruların feryatları arşa ulaştı. Güvendikleri dağlar onlara ölüm oldu, mezar oldu. Feryatları ve bağrışmaları hiç kesilmedi.

Yavrularının sesini duyup bir canhıraş çökertildiği yerden annelerinin kıpırdanmaya, ayağa kalkmaya çalıştığını gören canavarlar her seferinde başka hileler ve tuzaklarla annelerini bastırdılar. Evlatlarından annelerini nefret ettirdiler. Evlatları annelerinin ismini duyduklarında ona hakaret etmeye, karalamaya başladılar. Annelerinden emdikleri o tertemiz ve şifalı sütün tadını unuttular. Sırtlanların, zehirli yılanların ve canavarların sütlerini anne sütü sandılar ve onlara doğru koşuşturdular.

Düşmanları tarafından başlarına bombalar yağdırıldığı, öldürülüp evleri ve yurtları harap edildiği, evlerinden, topraklarından kovulduklarında hep feryat ettiler. Onlar gibi olup başka yerlerde yaşayan diğer kardeşlerinden bazıları da onların bu acılarına ortak olmak için onlarla beraber ağladılar, gözyaşı döktüler. Yaşadıkları bu sıkıntılardan, zorluklardan, zulümden ve yetim bir hayattan kurtulmak için çabaladıklarında derinliklerden fısıldayan, ayağa kalkmaya çalışan annelerinin sesine kulak vermediler. Başka sesleri anne zannedip kulak kesildiler.

Gerçek annelerinin sesini kendilerini duyurmaya, annelerini canlandırmaya çalışan kardeşlerinin seslerine de kulak vermediler. Onlardan uzaklaşıp düşmanlarına sığındılar. Sürekli ağladılar, sızlandılar, bir araya gelip çözümler aramaya başladılar. Kimi evlatları ise izzetli ve şerefli bir hayat yaşamak yerine değersiz bir şekilde hayatta kalabilmek için düşmanlarının sütünü içmeye ve onlara yaranmaya çalıştı. Korktukları veya alçakça bir hayat için düşmanları ile işbirliği yapıp kardeşlerini aldattılar. Kardeşleri ise vurulup, yaralandıkça, aç susuz bitap bir halde kaldıkça ağlamaları daha da fazla arttı. Fakat kırmızı başlıklı kurtlar ve beraberindekiler onların yanına sokuldu. Onlara merhamet edeceğini, sıkıntılarını gidereceğini vadetti. Fakat her seferinde sonuç hüsranla bitti.

Ancak tüm bunlara rağmen üzerine çullanmış olan her türlü canavara inat anneleri ayağa kalkıp, yavrularını sahiplenmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Kesinlikle ümidini kesmedi. Üzerine çullanan onca ağırlığa rağmen teslim olmadı ve teslim olmayı da düşünmedi. Üzerine çullanan canavarlar da onun teslim olmayacağını, kesinlikle ruhunu teslim etmeyeceğini tam tersine yıkıldığı günden çok daha güçlü bir şekilde yeniden ayağa kalkacağını biliyorlardı. O canavarlar, annelerinin kokusunu kaybetmeyen, annelerinden emdikleri sütün tadını unutmayan az sayıda da olsa evlatlarının bulunduğunu da biliyorlardı. Bu nedenle binlerce hesap yaptılar. Ağır bir morfinle uyuşturarak uyutmaya çalıştıkları o değerli varlığı daha uzun süre bu halde tutmaya çalıştılar.

Fakat annelerinin kokusunu ve sütünün tadını unutmayan ve sürekli bunun peşinden giden evlatları uyutulmaya ve diğer evlatlarından uzak tutulmaya çalışılan annelerinin yaşadığını, ölmediğini, kendilerinden yardım beklediğini öğrendiler. Annelerini bulup ayağa kaldırmaya çalıştılar. Bu uğurda her türlü zorluğa ve sıkıntıya göğüs gerdiler. Karşılarına çıkan yalancılara, sahtekârlara kanmadılar. Sürekli annelerinin kokusunu takip ettiler.

Anne ile evlatları arasında güçlü bir iletişim kurulmaya başlandı. Anneleri evlatlarının gayret ve çabalarına ses vermeye ve kıpırdamaya başladı. Her geçen gün evlatlarından daha fazlasına ulaştı. Yaşadığını, ölmediğini, kendisini öldüremediklerini ve kesinlikle de öldüremeyeceklerini evlatlarına aktarmayı başardı. Dünyanın her bir yanından annelerinin üzerine çullanan canavarlara karşı mücadele etmeye başladılar. Sayıları günden güne çoğaldı. Zafer için geri sayıma başladılar.

Ancak düşmanları boş durmadı. Onları engellemeye ve kandırmaya devam ettiler. Üzerlerine bombalar yağdırdılar. Onları aç susuz ve sefil bıraktılar. Ve şimdi o değerli anne bütün gücüyle evlatlarına sesleniyor:

Ey evlatlarım! Beni uzaklarda aramayın. Ben hemen yanınızdayım. Timsah gözyaşlarıyla sizleri kandırmaya çalışanlara kulak vermeyin, benim sesime kulak verin. Yalnızca ağlayıp sızlanmayın, beni ayağa kaldırmaya çalışın. Ki ben bu dünyayı size dar edenlere karşı sizi koruyayım. Sizi bağrıma basayım. Hep birlikte güç ve kuvvet bulalım. Eskiden olduğu gibi başımız dik onurlu ve izzetli bir hayat yaşayalım. اَلَا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَريبٌ “Elbette ki Allah’ın yardımı pek (zafer) yakındır.” (Bakara: 214)