Tam yüz yıldır İslam’a ve Müslümanlara hakaret etmek, aşağılamak ve “yobaz” diye nitelemek, bazı kesimlerde geçer akçedir. Biz, bu tiplerin neden böyle davrandıklarını, Hilâfet kurulduğunda hemen dönerek; “Biz sizinle birlikteyiz!” diyeceklerini de biliyoruz. İşte bu tipolojiden biri de Fatih Altaylı’dır. Varlığı, düşüncelerine, entelektüel birikimine değil de saldırganlığa, İslam düşmanlığına bağlı olan biridir kendisi. Bir yandan Hilâfet isteyenlere hakaret ederken diğer yandan “De ki Hilafet geldi, halife adayınız kim!?” diye sormuş.
Derim ki:
Hilâfet’in hayal olduğunu, bir daha asla geri gelmeyeceğini, bunun imkânsız olduğunu söylemekten “Halife kim olacak?” aşamasına evrilmeniz, sizin açınızdan bir ilerlemedir. Bunu takdirle karşılıyorum.
Sorunuzun cevabına gelince…
Sizin üst aklınız “İngilizler”, Hilâfet’i kaldırdığında, yerine ulus devletler inşa etti ve başlarına da kendisine sadık yöneticiler, krallar getirdi. Onların görevi; İngilizlerin çizdiği sınırları canları pahasına korumaktır. Zira bilirler ki o “sınırlar”, aynı zamanda kendi tahtlarını da korumaktadır.
II. Dünya Savaşı’nın ardından ABD, dünyayı sömürgeleştirme girişimini başlattı. İngilizlerin icat ettiği devletleri, İngiliz sömürgeciliğinden kurtarıp kendi sömürüsü altına almaya çalıştı. Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan darbelerin, iç çekişmelerin, çatışmaların, terör örgütlerinin kurulmasının ve bunların yaptığı saldırıların temelinde, işte bu sömürgeleştirme çabası yatmaktadır.
Yazınızda saydığınız ülkelerin tamamı, -sözde bağımsız, özde- bir güce bağımlı ülkelerdir. Bir ülkede Hilâfet’in kurulması, sadece kukla rejimlerin yıkılması değil sömürgeci güçlerin de kaybetmesi anlamına gelmektedir.
Tüm toplumsal değişimlerin altında, yaşanan hayattan memnuniyetsizlik ve gelecek kaygısı yatmaktadır. Bu kaygıyı hisseden toplumlar, değişimi arzular, alternatif arar. Kapitalizmin, laikliğin, sosyalizmin insanlığa sunacağı hiçbir şey kalmamıştır. Bunlar, ideolojik olarak çürümüştür. İşgalci Siyonistlerin Gazze’ye yönelik saldırıları karşısında insanlığını hatırlayan, zulme karşı ayağa kalkan Batı halkları, bu çürümüşlüğün farkında olunduğunu göstermektedir. Aynı memnuniyetsizlik, gelecek kaygısı, -sistemden beslenen sizin de içinde bulunduğunuz bir avuç güruhu saymazsak- Müslüman halklarda da mevcuttur. Aradaki tek fark; Müslüman halkların yoğun bir baskı altında olmasıdır. Ancak en zorba yönetimlerin bile bir gün sona erdiğini, insanlık tarihi bize öğretmiştir.
Kapitalizmin, yok edici, ezici, yozlaştıran ideolojisi, kendisiyle birlikte insanlığı da çürütmüştür. “Büyük balık, küçük balığı yutar” anlayışıyla insanların bir avuç sermayedar tarafından sömürülmesi, köleleştirilmesi insanlık vicdanını rahatsız etmektedir. İnsanlık artık yeni bir ruha, yeni bir sisteme, yeni bir iktisat nizamına, yeni insani ilişkilere, yeni bir ahlaka muhtaçtır. Dolayısıyla dünya Hilâfet’in kuruluşuna gebedir! Yeni yüzyıl, İslam’ın yüzyılı olacaktır.
Bilmiyorum, sizin için bir anlam ifade eder mi ama Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanların çeşitli evrelerden ve yönetimlerden geçtikten sonra Hilâfet’in yeniden kurulacağını müjdelemiştir. Saygın âlimler, bu evreleri tek tek izah ettikten sonra sıranın Hilâfet’e geldiğini söylemektedir.
Hadis metni şöyledir:
“‘Allah’ın olmasını dilediği sürece aranızda nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra Allah kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah olmasını dilediği sürece olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra da nübüvvet minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.’ Sonra sükût etti.”
Öyleyse Hilâfet’in yeniden kurulacağı kesindir. Mesele, zaman meselesidir…
Hilâfet, “Efendiler, yarın Hilâfet ilan ediyoruz!” diyerek ilan edilmez. Topluma Hilâfet’in ne olduğu anlatılır, toplum da Hilâfet’i, sorunlarını çözecek bir sistem olarak görür ve onu talep eder. Yani sizin alışkın olduğunuz gibi bir “oldubitti” değildir, Hilâfet.
Hilâfet kurulduğunda, onu kuranlar halk tarafından kabul edilmiş kimseler olacaktır. Zira halka rağmen hiçbir şey yapılamaz! Toplum, Hilâfet’i talep ettiğinde Hilâfet’e davet edenleri de kendisine lider olarak kabul etmiş demektir. Dolayısıyla halife kim olursa olsun, halkın istediği kişi olacaktır.
J. Biden gibi havayla tokalaşan, kendi kendine konuşan zihinsel özürlü bir adamın, ABD’nin başında dünyayı yönettiğini düşününce, aslında halifenin kim olacağının pek de bir önemi yoktur. Üstelik halife, sizin çizdiğiniz “astığı astık, kestiği kestik bir lider” portresinin dışında; şer’i hükümlerden çıkartılmış anayasa ve kanunlar ışığında ülkeyi yöneten bir devlet başkanıdır. Dolayısıyla doğaüstü yeteneklere sahip olmasına da gerek yoktur.
“Halife kim olmayacak?” Asıl sorulması gereken soru budur!
Halife, sömürgeci devletlerin kuklası, onların siyasetine hizmet edecek biri olmayacak!
Halife, Müslümanların yardım çığlıklarına kulaklarını kapatıp “reel politik” masallar uyduran biri de olmayacak!
Halife, ümmetin zenginlikleri üzerinde görkemli saraylarda yaşayan, halkı açken tok yatan biri de olmayacak!
Hoşunuza gitse de gitmese de bunlar, yakın bir geleceğin haberleridir.
Bulunduğunuz gemi batıyor. Gelin kendinizi kurtarın! Geçmişte yaptıklarınızdan tövbe edin ve Hilâfet için çalışın! Zira bu, sizin için daha hayırlıdır!
Ha unutmadan! Bizim “üst aklımız”, âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’dir ve biz Müslümanlar, Efendimizi, sizin tahayyül edemeyeceğiniz kadar çok severiz!