Fail Laik Rejim, Suçlu İslâm; Öyle mi?
19 Eylül 2020

Fail Laik Rejim, Suçlu İslâm; Öyle mi?

3 Mart 1924’te Hilâfet’in ilga edilmesinden bu yana İslâ‍mi hükümler yürürlükten kaldırıldı. Ümmet olmaktan ulus olmaya giden yolda “muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” temel hedef hâline getirildi ve kıble Batı’ya çevrildi. İslâm’a dair ne varsa hepsine savaş açıldı; küfre ait olan ne varsa demir yumruk yönetim tarzı ile topluma empoze edildi. Âlimler darağaçlarında sallandırıldı, irtica adı altında Müslümanlar zapturapt altına alındı. İslâm ekseninden koparılmış “15 yılda 15 milyon genç yaratmakla” Cumhuriyet rejimi temelinde demokratik ve laik çizgide yeni bir nesil oluşturuldu. İslâm ahkâmını ifade eden “şeriat” kavramı, rejim tarafından şeytanlaştırıldı; “demokrasi/özgürlük” kavramları tüm dertlerin dermanı olarak sunuldu.

İslâm’ın haram kıldığı içki, faiz, zina, kumar ve bilumum münkerat kurulan rejim tarafından yasal çerçeveler içerisinde devlet kontrolünde ülkenin dört bir noktasına ulaştırıldı. Sistem kapitalizm, rejim cumhuriyet, akide laiklik, fikir demokrasi… Siyasi, ekonomik, içtimai, eğitim ve hukuk nizamının teşkilinde İslâmi bir hükmün olmaması rejimin kırmızıçizgisi olarak kabul edildi ki hiçbirinde de İslâm’a dair bir şey yer almadı.

Yüz yıla yakındır bu topraklarda İslâm uygulanmıyor. Hâl böyle iken ne gariptir ki laik rejimde gerçekleşen tecavüz, hırsızlık, iltimas, rüşvet, cinsel istismar, şiddet, cinayet ve benzeri gibi birçok çirkinlik İslâm’a mal edilmeye çalışılıyor. Pusuda bekleyen çakal sürüleri gibi İslâm’a saldırmak için fırsat kolluyorlar.

İslâm tüm bu münkeratı yasaklayıp kendi hukuk nizamı çerçevesinde ağır bir şekilde cezalandırdığı hâlde laik rejimin bataklığında yetişenlerin işledikleri bu cürümler “%99 Müslüman bir ülkeyiz güya” basmakalıp cümlesiyle Müslümanlara boca edilmeye çalışılıyor. Yani tam olarak “yavuz hırsız, ev sahibini bastırıyor”. Kemalizm’in askerleri, İngiliz muhibbanları ve Amerikancı İslâm’ın ürünü muhafazakâr demokrat tıynetli şarlatanlar, bu cürümleri işledikleri yetmezmiş gibi işledikleri suçu reddedip bir de bu suçu, zarar verdikleri Müslümanlara yüklemeye ve onları susturmaya çalışıyorlar. Fail kendileri oldukları hâlde İslâm’ı karalayıp Müslümanları suçlu ilan etme pişkinliğini gösteriyorlar. Bununla birlikte her insan hata yapar, günah işler. Bir kişinin işlediği günah yüzünden o kimliğe sahip olan bütün insanları toptancı bir yaklaşımla suçlu ilan etmek, sağlıklı bir akıl sahibinin yapacağı bir şey değildir.

Kirli bir algı operasyonu ile karşı karşıyayız. İslâm’ın nehyettiği ve İslâm’ı temsil etmeyen unsurlar üzerinden İslâm mahkûm edilmeye çalışılıyor.

Ülkedeki iktidar; kendisini “laikliğin teminatı”, cumhuriyeti “gözbebeği” gördüğünü, ileri demokrasiyi “hedef” kabul ettiğini, “İslâmi bir parti” olmadığını ve kâfirleri (ABD, Rusya, Çin vb. ülkeleri) “dost”, “müttefik” olarak gördüklerini defalarca ifade ettiği hâlde malum kesim tarafından kendisine hâlâ “İslâmcı iktidar!” etiketi vuruluyor. Böylece onlardan sadır olan zulüm, haksızlık, rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlıkların tümü İslâm’a mal edilmeye çalışılıyor. Küfrün içine girerek, şeytan suretinde/onlardan görünüp hakkı hâkim kılma zırvası ile umut pazarlayan fakat her defasında İslâm’ı bir basamak kılıp kendi çıkar ve menfaatlerini temin eden, iktidar devşiren sağ tandanslı rejim partileri üzerinden bu saldırılar yapılıyor. İslâm’ın berî olduğu bu zillet çukurunda debelenen, egemen güçlerin gölgesi altında siyaset güden bu partiler üzerinden İslâm’a saldırmak azılı kâfirlerin akıl ve iman nimetinden yoksun oluşlarını göstermektedir. Fakat toplum tabanında hiç olmadığı kadar artan deizm anlayışında da bu siyasi partilerin büyük etkisi bulunmaktadır. Allah’ın dini ile rejimin dinini ayırt edemeyenler, sahte dinin tezahürlerinden ötürü deizm çukuruna yuvarlanıyorlar.

Hurafe, bidat ve sapkın görüşler ile karma, batıni bir çehreye bürünen, bireyselleştirilmiş dinî yaşamı (Hıristiyanlaştırılmış bir dini) öngören ve “Anadolu Müslümanlığı” adı altında pazarlanan, şeriatten kopartılmış tasavvufi oluşumlar (tarikat, tekke) üzerinden de İslâm’a yönelik karalama, saldırılar yapılıyor. Hak ve doğrunun mihengi Allah’ın dini ve şeriatı olduğu hâlde bu çizgiden kopan tarikatlar, işkembe-i kübradan uydurulan ilhamlar, rüyalar, kerametler ve cin çıkarma ayinleri ile içerisine İslâm sosu serpilmiş fakat İslâm’ın özünden kopup rejimin oy deposuna dönüşmüş yığınlar hâline geldiler. Durum bu olduğu hâlde İslâm’ı temsilden yoksun bu oluşumlar kullanılarak ters algı operasyonu yapılıyor ve bunlar İslâm olarak sunularak mukaddesata saldırılar yapılıyor.

İslâm’a yönelik saldırıların bir diğeri de laik rejimin kurumları olan Diyanet ve imam hatipler üzerinden gerçekleştiriliyor. Laiklik her ne kadar “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, birbirine müdahale etmemesi” olarak tanımlansa da uygulamada din devletten ayrılıp seküler yapıya bürünürken devlet dine müdahale etmekten, kontrol altına almaktan kendini alıkoymamıştır. Laik devletin âli menfaatlerine uygun bir din ihdas etme, müesses nizama münasip fetvalar yayınlayarak egemen siyasal yapıyı razı ve memnun etme, halkı ehlileştirme/uyuşturma/uyutma esası üzerine Şeriat-ı Garray-ı Muhammediye’ye düşman olanların eliyle inşa edilen bir kurum üzerinden İslâm’a yönelik saldırılar absürt durmaktadır. Bununla beraber imam hatipler de laik rejimin bir kurumudur. Bu ve diğer okullara gelen öğrencileri, pagan dininin arkeik ayinleri eşliğinde laik-demokratik bir tornadan geçiren de yine rejimin kendisidir. Bir kumaş fabrikasının ürünü cam olmayacaktır. Fakat burada asıl tartışılması gereken bu öğrenciler değil ahlaksızlığı, fahşayı bir özgürlük ve medeniyet olarak dayatan bozuk düzen olmalıdır.

Netice olarak İslâm; ne muhafazakâr-demokratik partiler ne bozulmuş tarikatlar ne de laik rejimin kurumları üzerinden değerlendirilemez. Bunların hiçbirinin İslâm’ı temsil kabiliyeti bulunmamaktadır. İslâm ancak kendisinin bir bütün olarak tatbik edileceği, sınırlarının tamamen İslâm ile belirlendiği İkinci Râşidî Hilâfet Devleti ile temsil edilecektir. Güneşin doğuşu ile karanlıklar muhakkak zail olacaktır.

وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً

“De ki: Hak geldi batıl yıkılıp gitti! Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur.”[İsra 81]

___

#HakGeldiBatılZailOldu

#HilafetBirGünMutlaka