Arzı fesat kapladığı, karanlık çağı karşılarken, ümmet-i Muhammed adına hoş geldin.
Kuran'ın indirildiği, Kuran'ın unutulduğu, Kuran'ın susturulduğu, Kuran'ın yakıldığı ay, hoş geldin...
Ey Şehr-i Ramazan safa ile geldin, nur ile geldin, kandil ile geldin...
Ümmeti zulumattan nura çıkaracak, zulmü ve küfrü dağıtacak Kuran ile geldin.
Sisli ve kirlenmiş hayatımızı, Sırat-ı Mustakim'den sapmış yönümüzü arıtacak Furkan ile geldin.
Tefessüh etmiş kalbimize, şaşırmış aklımıza yol veren Fatiha ile geldin...
Hoş geldin Ya şehri Ramazan, hoş geldin...
Hoş geldin. Teravihler, iftarlar, imsaklar, salavatlar, tahmidler, tespihler....
Hükümler, hakikatler, tarihimiz, şan ve şerefimiz hoş geldin...
Ey Haleb'in minik elleri...
Yüreği anne hasretiyle kavrulan, elleri demir parmaklıklara takılı aydınlık yüzleri...
Kan kusan şebbihaların kindar bakışlarına inat, Halep'in aydınlık ve umutlu melekleri...
Ramazan sizin için...
Sizler bizim canımız, acımız, suskun ama hırçın nasır bağlamış yüreğimizsiniz...
Sizler ağlamadan bir gün geçirmeyen kardeşlerimizin yavrularısınız...
Sizler, umutla bakan gözlerimiz, yüreğimizi döktüğümüz ağıdımızsınız...
Bu Ramazan sizin için...
Dört metrekarede kalbinizi kim sıkıştırdı çocuk?
Annenizin kucağında sizi kim ölüme terk etti?
Size kin besleyen demir parmaklıklar ardına hapseden kim?
Aç kalmanıza hangi vicdan tahammül etti.
Ey kardeşlerimizin ciğer pareleri...
Bu Ramazan size geldi... bereketiyle geldi...
Ey duvarda duran Kuran, hayatımıza nefes ver,
Suriye ve Mısır'ıma basiret... Burmama güç... Eritreme hamaset ver...
Sensiz bırakılmış dimağlara tefekkür, günahlarla sarsılmış gönül toprağımıza ab-ı hayat, kalplerimize iman ver...
93 yıldır, cümleler yarım, sözler yarım, kelimeler yarım...
Her yaşadığımız ramazanlar yarım, bayramlar, sevinçler, gözyaşlarımız yarım...
Tamamla bizi ya Şehr-i Ramazan...
Öksüz bırakma ayetlerini, terk edilmiş kılma beldelerini, mahrum etme zikrinden bizi ya Şehr-i Ramazan...
Unutulmuş, unutturulmuş, yıkılmış Hilafetinle gel...