“Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu” sözü Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’a ait bir sözdür bilirsiniz. 90’lı yıllarda bu tür mugalatalı söylem ve üsluplar kullanarak siyaset yapmayı Erbakan öğretti sonraki talebelerine. Bu üslup Müslümanlardan alkış aldı, beğenildi ve taklit edildi. Genelde bu üslup ile Erbakan insanları güldürdü. Gerçeklikten uzak, hayatta pratiği olmayan bu mugalata üslubunun vecihlerinden biri de şimdi darbecilikten aranan Fethullah Gülen’e aitti. O güldürmüyor ağlatıyordu. 60 küsur yıllık İslam davası mücadele siyasetinde Müslümanlar bu mugalatalar ile ya uyutuldu ya kandırıldı ya da ihanete uğratıldılar.
· Bugün de hakeza aynı değil mi?
Alman Bild Gazetesi’nin Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak referandum ile ilgili yaptığı manşet haberini görmüşsünüzdür. Gazete, yarısı Türkçe diğer yarısı Almanca şöyle bir manşet attı: “Atatürk yaşasaydı 'Hayır' derdi.” Bir Alman gazetesinin Türkiye’deki referandum ile ilgili “HAYIR” cephesine destek vermek için böyle bir manşet yapmasına ben hiç şaşırmadım. Muhafazakârlığı savunan bir cumhurbaşkanının bu gazetedeki habere verdiği tepkiye ise şaşırdım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Habertürk TV’de katıldığı Veyis ATEŞ’in programında Bild Gazetesi’nin haberine tepki gösterdi. Ama nasıl tepki? Her daim laiklik ve Kemalizm karşıtlığı propagandası ile popüler olan ve pirim kazanan Erdoğan bu sefer Erbakan hocanın o meşhur mugalata üslubuna sarıldı ve bakın ne dedi: “Ne alakası var bunun Atatürk'le. Tam aksi ben desem ki Atatürk kalksa bu düzenlemeye kendisi de böyle yaşadığı için 'Evet' derdi. Çünkü Atatürk bizim yapmak istediğimizi yaptı. İnönü ile geçinemedi.”
Alman Bild Gazetesi’nin “Atatürk yaşasaydı ‘Hayır’ derdi.” başlıklı manşet haberine şaşırmadım çünkü bu haber Türkiye’deki anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemi (Başkanlık) referandumuna karşı Avrupa’nın siyasi yaklaşımının bir yansımasıdır. Zira AB tarafı Türkiye’de laik parlamenter sistemin kalıcı olmasından yana tavır alıyor. Çünkü laik parlamenter sistem İngilizlerin desteği ve isteği ile Hilâfet’i ilga edip yerine laik cumhuriyeti ilan eden Atatürk’ün sistemidir. Bu sebeple İngilizlerin başını çektiği Avrupa tarafı 16 Nisan’da yapılacak Türkiye’deki referandumda açıkça “Hayır” diyor. Batılı kâfirler “Atatürk yaşasaydı ‘Hayır’ derdi.” diyerek kimin tarafında olduklarını ve laik parlamenter sitemi kimin temsil ettiğini gösteriyorlar. Bunun için Almanya’da bakanları konuşturmadılar, bunun için Aile Bakanı Fatma Betül Sayan’ı Hollanda’dan sınır dışı ettiler. Çünkü İngilizler ve genel olarak Avrupa için “EVET” demek son demek.
Sinsi İngilizler ve kâfir Avrupa referandumda çıkacak “EVET” sonucunun kendileri açısından bitiş olduğunu çok iyi biliyorlar. “EVET” çıkarsa Türkiye üzerindeki siyasi nüfuzlarının tamamen yok olacağının ve Türkiye siyasetine Amerika’nın %100 hâkim olacağının farkındalar. Onun için “HAYIR” tarafında olduklarını ilan ediyorlar ve hatta ölmüş olan Atatürk’ten medet umuyorlar. Biliyorlar ki Türkiye’deki laik demokratlar Atatürk’e bir ilah gibi taparlar.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu habere verdiği tepkiye şaşırmadım diyemem. Zira siyasi hafızam Ak Parti geleneğinin hep katı laiklik ve Kemalist karşıtlığı üzerinden siyaset yaptığını bana hatırlatıyor. Her ne kadar Erbakan “Atatürk yaşasaydı Milli Görüşçü olurdu” dese de Atatürk çok katı bir laikti. Cumhurbaşkanı Erdoğan Bild Gazetesi’nin bu haberine “Atatürk kalksa bu düzenlemeye ‘Evet’ derdi.” ifadesini kullanarak cevap verdi. Cumhurbaşkanı’nın bu ifadesi Erbakan gibi mugalata yapmaktan başka bir şey değildir. Ancak Erdoğan bu sözleri taraftarlarını güldürmek için değil “EVET” ve “HAYIR” arasında tarafsız kalmış laik demokratların desteğini almak için söylemiş olabilir. Zira referandum ile ilgili yapılan anketlerde durum tam da bıçak sırtı gözüküyor. Yani “EVET” cephesinin laik ve liberal demokratların oylarına ihtiyacı var gibi.
· Tek adam rejimi neymiş anlayamadık gitti!
Bir de son dönemde çokça tartışılan tek adam rejimi meselesi var. Malum CHP ve “HAYIR” cephesinin referandumda elinde bir tek propaganda malzemesi var. O da “Eğer ‘EVET’ geçerse Erdoğan tek adam rejimini getirecek.” Söylemidir. CHP bu söylem ile kendi tabanı ve liberal demokrat kesimi “HAYIR”a çağırıyor. Ak Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ise CHP’nin bu propagandasına karşılık cevap veriyor ve “tek adam rejimini getirecek” iddiasını reddediyor. Lakin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda yaptığı bir açıklama başka bir zaman yine aynı konu ile ilgili yaptığı diğer açıklama ile çelişki arz ediyor. Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan Habertürk TV’de Veyis ATEŞ’in sunduğu programda muhalefet partisi CHP’nin kendisi için yaptığı “tek adam” eleştirisine şu şekilde cevap veriyor: “Tutturmuşlar tek adam. Tek adam arıyorsan şöyle cumhuriyet tarihine bir bak kimlerde tek adamlık var. Şimdi Gazi Mustafa Kemal tek başına yönetmedi mi?” Bir taraftan “Atatürk kalksa ‘Evet’ derdi” diyor Cumhurbaşkanı, diğer taraftan da tek adam arıyorsan Mustafa Kemal’e bak diyor. Bu aslında kendi içinde çelişki arz etmiyor mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı başka bir tezat açıklamayı da sizlerle paylaşayım. Cumhurbaşkanı Habertürk TV’ye konuk olduğu bu programda yaptığı açıklamalardan sadece 5 gün önce Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde başka bir konuşmada şöyle demişti: “Ben açıkçası tek adam rejimi hangi döneme ait, kim tek adam yönetimini icra etti anlayamadım.” 1923’te eğer tek adam rejimi kapandı ise Mustafa Kemal nasıl tek adam oluyor. Mustafa Kemal tek adam rejimini uyguladı ise yaşasaydı referandumda nasıl “EVET” diyecekti? Ayrıca bu duruma göre kendi döneminde tek adamlık yapan Mustafa Kemal’in bugün “EVET” diyecek olması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı rahatsız etmiş olmalı değil mi?
Ben açıkçası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Tek adam rejimi bambaşka bir şeydir, o 1923'te kapandı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi demokratik bir sistemdir.” açıklamasından şunu anlıyorum: Cumhurbaşkanı'nın bu açıklaması yönetimin tek adam ya da çok adamlı olması/olmaması meselesi ile ilgili değildir. Zira yönetimde “vahdet” esastır. Bu şer’an da böyledir, aklen de böyledir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Tek adam rejimi 1923'te kapandı.” açıklaması rejim ve sistem ile ilgili bir açıklamadır. Bu açıklama ile Cumhurbaşkanı açıkça geriye yani İslâmi Hilâfet’e dönüş olmayacak demeye getiriyor. Zira 1923'te bu topraklarda Batılı Laik Demokratik Cumhuriyet ilan edildi. Cumhurbaşkanı’nın “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi demokratik bir sistemdir.” açıklaması gösteriyor ki; 16 Nisan referandumunda laik demokratik cumhuriyet rejimi kalsın mı kalmasın mı diye bir şey oylanmayacak. Oylanacak olan sadece yönetim erkinin şeklidir. Yani parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi… Buradan hareketle Müslümanları referandumda oy kullanmaya davet edenlerin öne sürdükleri güya İslâm referanslı gerekçeler hiç de İslâmi değildir. Ne yazıktır ki vakıadan değil de İslâm’dan bunun için şer’î bir delil getiren olmadı.
· “EVET” ve “HAYIR” için her şeyi istismar ettiler!
“EVET” ve “HAYIR” propagandası yapanlar çıkarları için her şeyi istismar ettiler. Hatta ve hatta öyle ileri gittiler ki kırmızıçizgilerini dahi çiğnediler. Mesela CHP yani “HAYIR” cephesi "tek adam rejimi" karşı propagandasını yaparken hiç alışık olmadığımız sloganlar üretti ve şöyle dedi: “Tek olmak Allah’a Mahsustur.” CHP denize düşen yılana sarılır misali can çekişirken Allah’a ve dine sarılmaya başladı.
Yine Ak Parti yani “EVET” cephesi öyle ileri gitti, öyle çirkin ve pişkin davrandı ki bakın ne yaptı: Hem Hilâfet’in kaldırılmasına karşı kıyam başlatan Şehy Said’in ismini kullanarak “EVET” propagandası yaptı ve meydanlara “Her ‘Evet’ Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır” yazılı pankart asıp hem de pankarta laiklerden tepkiler gelince onu kaldırıp biz yapmadık dediler. Bir de hatırlatacağım bir şey var ki 16 Nisan’da oylanacak başkanlık siteminin mimarlarından biri olan Ak Partili Burhan Kuzu’nun Şeyh Said hakkında yaptığı hadsiz açıklamadır. Burhan Kuzu Şeyh Said’in İngilizlerle işbirliği yaptığını iddia ederek hain ilan etti. Halbuki İngilizlerle işbirliği yapanların o dönemin laikleri yani Mustafa Kemal ve arkadaşları olduğu herkesçe malumdur. Böylece bunlar bir oy için Şeyh Said’in itibarına leke sürdüler.
Hülasa ne diyoruz: İster katı laik olsun isterse liberal demokrat olsun, ister milliyetçi olsun isterse muhafazakâr olsun, hiçbir istikamet ve ölçüleri kalmamış bu siyasi partiler, siyasetçiler ve lafları eveleyip geveleyen laf cambazları, samimi ve basiretli Müslümanları asla kandıramayacaklar. Çünkü feraset ve basireti kaybolmamış Müslümanlar olarak bizler, “HAYIR”a çağıranların İngilizci parlamenter sitemine, “EVET”e çağıranların ise bilerek ya da bilmeyerek Amerikancı başkanlık sistemine hizmet ettiklerini söylüyoruz. Özetle; “Ne İngiliz tipi parlamenter sistem, ne de Amerikan tipi başkanlık sitemi Müslümanlara ve İslâm’a ait sitemler değildir. Her ikisi de Türkiye için çözüm değildir. Çözüm Râşidî Hilâfet’tir.”