Topraklarımız, canlarımız, kanlarımız, namuslarımız, barışımız ve savaşımız tek bir ümmettik. Bir Müslüman’a yapılan aslında tüm ümmete yapılmış gibiydi. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindik. Kardeşimizi kendi nefsimize tercih ederdik.
Önce zihinlerimizi sonra bedenlerimizi birbirimizden uzaklaştırdılar. Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını, Arapların ve diğer kardeş kavimlerin bizimle hiçbir bağlarının olmadığını söylediler! Zamanla buna inananlar oldu. Öyle oldu ki tüm kutsallarımıza saldıran, canımıza, malımıza saldıran sömürgeci kâfirler ile menfaat olduğu için dost, müttefik, ortak olunabileceği söylendi! Bir kısmı ise bu söyleyenlere sessiz kaldı! Kardeşliği konuştuk, yazdık, çizdik, bazen derdini çektik ama istisnalar hariç hayata hakiki manada taşıyamadık, yaşayamadık. Kardeşliğimiz tahribata uğradı, kâfirler tarafından çizilmiş suni sınırlara takıldı, cahiliye âdeti olan vatancılık, ırkçılık ve milliyetçilikten etkilendi.
Türk-Kürt dediler, sağ-sol dediler, Sünni-Alevî dediler, dinci-laik dediler bizi böldükçe böldüler. Fırsat buldular ve şimdi Suriyeli kardeşlerimizin ülkemizden gönderilmesi için harekete geçtiler. Özellikle Kemalist, laik zümrenin başını çektiği bu algı ve kamuoyu zamanla kendini muhafazakâr olarak tanımlayan insanlara sirayet etti…
Bütün dünyanın gözleri önünde ABD, Rusya, Avrupa devletleri, Çin ve bölge devletlerinin de desteği ile 8 yıldır katledilen bir halkın yaşadıklarına tepki göstermeyenler ülkemize sığınan kardeşlerimize tepki gösterdiler! Suriye zalimi Esed’e, aylardır katliam yapan ABD, Rusya ve koalisyon devletlerine tek bir söz söylemeyenler, garip mazlumlara karşı zehirli oklarını dilleri ile gösterdi!
Ülkemizde terör, yönetim, eğitim, sosyal hayat, adalet gibi ciddi sorunlarımız varken ekonomiden sonra en büyük sorunu Suriyeliler olarak gösterdiler. PİAR araştırma şirketinin yaptığı son ankete göre ülkenin en büyük sorunu ekonomi, sonra ise Suriyelilerin ülkemizde olması.
Özellikle CHP ve milliyetçi partiler ittifak ederek Suriyelilerin varlığı ülkedeki tüm sorunların müsebbibi olarak gösterildi. CHP’li bazı belediyeler Suriyelilere yapılan yardımları kesti. Park ve bahçelerde Suriyelilerin varlığı sorun olarak görüldü. Plajlara alınmamaları için tabelalar asıldı. Sosyal medyada tag’ler açıldı. “Türk halkının güvenliği için Suriyeliler gitmeli” algısı sürekli işlendi.
Bir Suriyeli suç işlediğinde, “suçun şahsiliği” ilkesi yok sayılarak ulusal medya ve sosyal medyada tüm Suriyeliler suçlandı. Suriyelilerin maaş aldığı, hastanelerde sıra beklemediği, üniversitelere sınavsız girdiği, oy kullanacakları, vatandaşlık alacakları vs. yalan yanlış haberler sürekli işlendi.
Türkiye’nin sınır dışında PKK, PYD operasyonlarının faturası bu terör örgütlerini kuran, besleyen, silah veren, koruyan ABD, Avrupa, Rusya’ya değil yine Suriyelilere kesildi. Açıkça terör örgütünün partisi ile ittifak edenler her asker cenazesini gördüklerinde düşmanlıklarını dillendirdi. Suçlu olanlar suçsuzları suçladı...
Oy kaygıları, seçim sonuçları, kamuoyu yoklamaları ve ABD’nin Suriye politikası üzerinden Suriye planı yapan hükümet ise Suriyeli Müslümanların katliamdan kurtarılma çağrılarına bir türlü cevap vermedi. 1 milyona yakın Müslüman katledildi ancak somut tek bir adım atılmadı. Katliamı yapan ABD, Rusya ve İran ile müttefiklik ve dostluk ilişkilerine devam edildi…
Katliamdan kaçan Suriyelilere sınır kapıları açıldı. Milyonlarca Suriyeli Müslüman misafir edildi. Bu misafirler hükümet için bazen yeniden Osmanlı yolunda olduğunun göstergesi, bazen Avrupa’yı tehdit vesilesi ve yardım fonu, bazen de Suriyeli muhalifleri yönlendirme nedeni, şimdi ise “sorun” olarak görüldü. Son dönemde bu yönde kararlar alındı. Oyların düşmesi Suriyeli Müslümanlara bağlandı. Suç işleyenler sınır dışı edilecek söylemleri ile ilk algı operasyonu başladı. İngilizce, Fransızca, Rusça tabelalara ses çıkarılmazken Arapça tabelaları kaldırma kararı alındı ve tabelalar söküldü. Suriyelilere ait işyerlerinin bazıları kapatıldı. İstanbul Valiliği Geçici Koruma kapsamında olan Suriyelilere, 20 Ağustos tarihine kadar İstanbul’dan çıkmaları için süre verdi. “Düzensiz göçmenler” adı altında bazı Suriyeliler yakalanarak sınır dışı edilmeye başlandı. Sınır dışı edilmesi hukuken mümkün olmayanlara ise zorla gönüllü çıkış evrakları imzalatılarak sınır dışı edildi.
Sözün özü laik, demokrat, muhafazakâr, ulusalcı, milliyetçi birçok çevre Batı’ya bağımlı ülkenin sorunlarını mazlumlara fatura etti. Savaşları çıkaran, milyonları katleden, insanların evlerini, şehirlerini yok edenler masum; bundan etkilenen canını, malını, namusunu korumak isteyenler suçlu ilan edilmiş oldu… “Biz kazanınca Suriye, Irak, Filistin kazanmış olacak”, “onlar bizim misafirimiz, bereketi ile geldiler” diyen hükümet yetkilileri yine konjonktür gereği fayda nerede ise oraya evrildi. Çoğu aydın, yazarçizer bunlara kör ve sağır kesildi.
En sevdikleri insanları gözlerinin önünde kaybeden, evleri, bağları, bahçeleri tarumar edilen, bilmedikleri yerlere gitmek zorunda kalan ve oralarda da birçok zorluğa rağmen hayata tutunmak isteyen Müslümanlara dünyanın sunduğu tek tercih Esed’e boyun bükün ya da ölün. Türkiye’de bu algıyı destekleyenler ise sizin varlığınız insanlık için masraf, işimizi, kiralık daireleri, parkları, plajları, eğlence yerlerini doldurdunuz bize yer kalmadı diyorlar… Biz ise her sözü rahmet, hayat olan Allah Rasulü’nün şu hadisini hatırlatıyoruz:
اَلْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ. لاَ يَظْلِمُهُ وَ لاَ يُسْلِمُهُ، مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ كَانَ فِى للهُ حَاجَتِهِ، وَمِنْ فَرَّجَ عنْ مُسْلِمٍ كُرْبَاةً فَرَّجَ اللهُ عَنْهُ كُرْبَاةً مِنْ كُرُبَاتِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَ مَنْ سَتَرَ مُسْلِمً سَتَرَهُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslüman’ın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”[Buhari, Müslim]
İşte bu kamuoyunda Suriyeli Müslümanlar tedirgin ve korkuyor. Yaşadıklarını ise şu sözler özetliyor: “Eskiden kadınlara kimlik sormazlardı ama şimdi onlara da kimlik soruyorlar. Yıllardır buradayız. Çocuklarımız okuyor. Suriye’ye geri dönme imkânımız yok. Evimiz yıkıldı. Şimdi Türkiye’de sokağa çıkamaz hale geldik. Ne yapacağımızı gerçekten bilmiyoruz.”
“Patronum ‘git nasıl yaparsan yap çalışma izni al gel. Alamazsan bir daha gelme, benim başımı belaya sokma’ dedi. Artık İstanbul’a kayıt yapmıyorlar. Bu nedenle İstanbul’da çalışma izni almam mümkün değil. Bir anda işsiz kaldım. Ne yapacağımı bilmiyorum. Tekirdağ’dan para karşılığı alabileceğim söylendi ama o kadar param yok.”
Bugün insanlar arasında fitne ve kargaşa zuhur etmişse, etnik kökenler inançların önüne geçmişse, tüm bunlar İslam kardeşliğinin gerektiği gibi tesis edilemediğinden dolayıdır. Müslümanları bu sorunlardan kurtaracak olan İslam Kardeşliğidir.
Suriye sürekli bombalanıyor. Son 24 saatte 34, son 3 ayda 606 sivil katledildi. Ensar olmak mı yoksa Muhacir olmak mı daha zor? Bize düşen onları göndermek değil sorunun kaynağı olan kâfirlere, zalimlere karşı olmak ve hep birlikte İslami bir hayat için mücadele etmektir. Bugün Amerika ile müttefik olmak, Rusya ve terör devleti “israil”, Çin ile dost olmak, Batılı devletlerle dostluk anlaşmaları yapmak, onların katlettiği Müslümanları sahipsiz bırakmak, mazlumları sınır dışı etmek, yapılanlara sessiz kalmak zulümdür. Maalesef bugün yeryüzünde var olan bütün beşeri sistemler Müslümanların canı, malı, namusu ve kutsalları için hiçbir şey yapmıyor.
Biz kardeşliğimizi koruduk, Allah’ta bizleri korudu ve rahmetini üzerimize indirdi. Bugün de buna o kadar muhtacız ki bunu iliklerimize kadar her gün yaşıyoruz. Kardeş olmak zorundayız. Hepimiz bir gemideki yolcular gibiyiz. Ya hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak kurtulacağız ya da hep birlikte batacağız. Bu yüzden Ensar olup bir ümmet inşa etmeliyiz.