Hemen hemen her siyasetçi yeri zamanı geldikçe Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğuna vurgu yapmıştır. Fakat pratikte bu hiçte öyle değildir. Bir zamanlar jandarma bu halkın ensesinde boza pişirirken şimdi ise polis pişirmeye başlamıştır. Özellikle son dönemlerde medyaya yansıyan polisin vatandaşa uyguladığı şiddet bunu daha net bir şekilde göstermektedir. AKP hükümeti ile birlikte Jandarma’ya iki adım geri, polise ise iki adım ileri komutu verilmiştir. Poliste aldığı bu emir ile birlikte geniş bir güvenlik baskısı toplumda oluşturmuştur. Polis güvenlik soruşturması kapsamında elde ettiği bilgilerle savcıyı yönlendirdiği hatta hâkimlere “biz yakalıyoruz siz bırakıyorsunuz” diye itiraz dahi ettiği bir süreçten geçiyoruz. Sonrada çıkıp hukuktan bahsediyoruz.prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /
Sanıkları birer suçlu gibi ele alan yargılama safhası, olağanüstü koşullardaki yargılamaları hatırlatmakta ve değişen bir şeyin olmadığını ortaya koymaktadır. Sadece Türkiye’de değil uluslararası alanda da hukuk düzenleri değişmektedir. 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin uluslararası terörizmle mücadele adı altında çıkardığı ulusal güvenlik yasaları ve tüm Müslümanların tepkisini çeken işkencelerle gündeme gelen “Guantanamo” cezaevi yenidünya düzeni ile alakalı işleyecek olan hukuk sistemi ile ilgili bize ipuçları vermektedir.
Demokratik düzenin kutsalı olan “temel hak ve hürriyetler” konu devletin bekası olduğunda, rejimin korunması olduğunda “hürriyetleri” bir çırpıda atıp onları feda edebilmektedir. Bu bize aynen cahiliye dönemindeki Arapları hatırlatmaktadır. Onlarda, helvadan put yaparlar acıkınca da onu yerlerdi.
Aslında hem Türkiye’de hem de dünyada pratikte yıllardır uygulanan “Düşman ceza hukuku”, ilk olarak 1985 yılında, Alman hukukçu Prof. Dr. Günther Jakobs tarafından kavram olarak ortaya atıldı. Bu kavram, Soğuk Savaş’ın hemen ertesinde, devletin ceza hukuku politikasında izlediği ikili yapıyı sorgulamak ve bunun araçlarının nasıl olacağını tanımlamak için oluşturulmuştu.
Jakops’a göre, “yurttaşlar” ile “düşmanlar” diye ayrılan iki tür yargılama sistemi olmalıdır. Yurttaş ceza hukukuna göre, rejimle potansiyel olarak uzlaşabilen her birey, “kişi” muamelesi görebilir. Sistemin koyduğu kuralların dışına çıkan bu yurttaş aldığı ceza ile topluma tekrar kazanılabilir denmektedir.
Düşman ceza hukuku ise, “kişi olmayanlar”a ilişkindir. Sistem, karşısındaki muhatabı bir “yurttaş” olarak değil, “düşman” olarak tanımlar. Mevcut rejimi tehdit eden düşmanı hedef alır ve onu bertaraf etmek için gerekli mücadele yasalarını oluşturur. Jakobs, “her kim kişisel davranışında yeterli derecede bilişsel bir güvenlik sunamıyorsa, artık kişi/yurttaş olarak muamele görmeyi bekleyemeyecek” demektedir.
Aslında “Terörle Mücadele Yasaları” bu anlayışın birer ürünüdür. Bir kez devletin kolluk güçleri tarafından “düşman” olarak algılandıktan sonra artık haklarını gösteren ya da koruyan hukuk değil direk onunla mücadele etmeyi, onu yok etmeyi ve ortadan kaldırmayı amaçlayan savaş yasaları geçerli olmaktadır. Yani yasaları geniş, esnek bir şekilde uygulanması, her türlü iletişim aracının dinlenmesi, gizli takipler, sehven yüklemeler, olağanüstü gözetim ve tutuklama süreleri düşmanı etkisiz kılmak için her türlü hukuksuzluk mubah görülmektedir.
İşte günlerdir kamuoyunda tartışılan ve en nihayetinde kaldırıldığı duyurulan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri bu hukuksuzluğun görüldüğü kurumların başında gelmektedir. 2004 yılında eski DGM’nin yerine kurulan ÖYM ve yine devamı olan bu defa da Ağır Ceza Mahkemeleri kurulmuştur. AKP şark kurnazlığı içerisinde sadece isim değiştirerek kamuoyunu kandırmaya çalışmaktadır. Yeni yasada ÖYM’lerin devamı niteliğinde “terör mahkemeleri” oluşturulması kararı çıktı. Mecliste daha çok AKP’lilerin oylarıyla kabul edilen yasaya göre, yeni mahkemeler ÖYM’lerin dayandığı Ceza Muhakemesi Yasası yerine Terörle Mücadele Yasası temelinde oluşturulacak. Türkiye çapında sekiz tane olan ÖYM’lerin yerini alacak “terör mahkemeleri” bölgesel esasa göre oluşturulacak ve sayıları ÖYM’lerden daha fazla olacak. CMK 250, 251, 252. Maddelerdeki yetkiler olduğu gibi TMK’ya eklendi. Yani değişen çok fazla bir şey olmadı.
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin ya da ismi her ne olursa olsun bu tür mahkemelerin tamamen kaldırılması uluslararası konjonktür dikkate alındığında AKP hükümetinin asla yap(a)mayacağı bir şeydir. Nitekim öyle de olmuştur. Müslümanlara yönelik “düşman ceza hukuku” işlemeye devam edeceği gözükmektedir. Taki İslami bir yönetim gelene kadar.