Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “Ticarette kar haddi var mıdır?” diye sorulan bir soruya verdiği cevap, Türkiye’de gündemi meşgul eden bir konu oldu. Bu cevapta geçen bir hadis-i şerifte Allah Rasulü’nün; “Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır!” şeklindeki beyanını manşete taşıyan başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere Sol ve ulusalcı gazeteler; “hükümet hayat pahalılığını kendilerinin değil Allah’ın yaptığını söylüyor; zamları hükümet yapmıyormuş, Allah yapıyormuş”, şeklinde bir yaklaşımla saldırmaya başladılar. Hükümete muhalif birçok kesimde bu habere tutunarak tartışmayı genişletmeye çalıştılar. Hükümete yakın kesimler de konuyu farklı açılardan sahiplenmeye çalıştılar. Ve böylece “hayat pahalılığı, enflasyon ve zamların müsebbibi kim?” tartışması alevlenmeye başladı.
Öncelikle şunu açıkça ortaya koyalım ki; Sol, Kemalist ve ulusalcı kesimlerin bu saldırıları, onların genlerinde bulunan İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık duygusunun dışa vurumundan başka bir şey değildir. Onlar hem hükümete hem de İslâmi düşünceye vurmak için her fırsatı kollarlar. Bu yolda hiçbir kutsal ve sınır tanımazlar. Onlar için Allah’ın ayeti, Rasulü’nün hadisi veya İslâmi bir mefhum fark etmez. Her fırsatta İslâmi tüm fikirlere saldırmaya çalışırlar. Allah’ın ve indirdiği din olan İslâm’ın hayata müdahale etmesi fikrine temelden karşıdırlar. Hayata ilişkin bir alanda Allah, Kitap, Rasul ve din gibi bir kavramın zikredilmesine tahammül edemezler. Bunu laikliğe, bilime, ilerlemeye zıt, gerici bir düşünce olarak görürler. İslâm’ı ve Müslümanları sürekli küçümser ve her fırsatta alaya alırlar. Tüm bunlar sadece ağızlarından dökülenlerdir; kalplerinde sakladıkları buğz ve öfke ise daha büyüktür. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
[قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَٓاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۚ وَمَا تُخْف۪ي صُدُورُهُمْ اَكْبَرُۜ] “Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.” [Âl-i İmrân Suresi 118]
İşte bu sebeple onlar bir sözü anlamaya çalışmazlar. “Bu fikir neyi ifade ediyor, bu ayet ve hadis ne anlatmak istiyor” gibi bir düşünceye girmezler. Anlamaya değil saldırmaya odaklanırlar. Eğer biraz kafaları çalışsaydı, Allah Rasulü’nün bu hadiste nasıl bir hakikati ortaya koyduğunu, nasıl bir iktisadi ilke beyan ettiğini görürlerdi. “Fiyatlara, hükümetler ve devletlerin sınır koyma/narh koyma yetkisi ve hakkı var mıdır?” gibi evrensel bir probleme, 14 asır önce Allah Rasulü’nün nasıl bir çözüm koyduğunu anlarlardı. Ama ne çare! İnkâr ve düşmanlık kalbe bir kere sirayet etti mi, artık akıl, göz ve kulak perdelenir; apaçık bir hakikat görülmez olur.
Evet, Allah Rasulü’nün bahse konu hadisinde geçen ibare şudur: “Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır.” Bu beyan, bir dönem Medine’de yükselen fiyatlara müdahale etmesi, sınır/narh koyması şeklindeki bir talebe karşı verilen bir cevaptır. Bu beyan ile Allah Rasulü; devlet başkanının fiyatlara müdahale hakkının olmadığı, ürünlerin fiyatlarının bir ürünün bolluğu ya da kıtlığı gibi Allah’ın takdir ettiği sebepler ile değişebildiği, bazen bir üründe bolluk ile fiyatların düşebildiği, bazen de o ürünün azlığı sebebiyle fiyatlarının arttığı, yöneticinin doğal yollarla değişen bu fiyatlara müdahale etmesinin doğru olmadığı hükmünü beyan ediyor.
İşte Allah Rasulü’nün beyanı budur. Ve bu beyanın vakıası apaçık bir hakikattir. Bu hadiste beyan edilen husus aynı zamanda birçok ayet-i kerimede de beyan edilen bir hakikattir. Tek bir tanesini burada zikretmek gerekirse, Bakara Suresi 155. ayet-i kerimesinde geçen şu beyandır:
[وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ] “Mallardan, canlardan ve mahsullerden eksiltme ile imtihan edeceğiz.” Dünya hayatına imtihan için gelen insanlar birçok hususta imtihan edilecekler ve bu imtihanların bir kısmı bazen malların ve mahsullerin azlığı ve kıtlığı ile olacak, bazen de bolluğu ve çokluğu ile olacaktır.
Dolayısıyla Din işleri Yüksek Kurulu’nun fetvasında zikredilen hadiste geçen beyan, hakikatin ta kendisidir. Laik ve ulusalcı Kemalistlerin saldırıları, alayları bunun bir hakikat olmasını değiştirmez. Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan her bir Müslüman bunun bir hakikat olduğunu bilir.
Bu durumu bu şekilde ortaya koyduktan sonra şimdi gelelim, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun yayınladığı cevaba. Her ne kadar Kurul “bu cevabın eski bir cevap olduğunu yeni yayınlanmadığını” söylese de kamuoyunda bu cevabın “zamanlaması manidar” olarak algılanması normaldir. Halkın yüksek enflasyon ve fahiş fiyatlar altında ezildiği bir dönemde böyle bir cevabın ortaya çıkması, Diyanet’in yine hükümeti temize çıkarma fetvası olarak algılandı. Zira Diyanet’in bu hususta sicili kabarıktır. Diyanet ilk kurulduğu günden bugüne her daim iktidarların ve hükümetlerin gayrimeşru işlerine ve cürümlerine kılıf bulma misyonunu titizlikle yerine getirmiştir. Yakın zamanda TOKİ projesi için enflasyon oranında faize fetva vermesi, kur korumalı mevduat hesaplarına kılıf bulmaya çalışması, hutbelerde halkı teskin etme çabaları gibi girişimler, zihinlerde tazeliğini korumaktadır. Bu sebeple Diyanet’in bu fetvasının kamuoyunda oluşturduğu algı çok da yersiz değildir.
Diyanet, kamuoyunda oluşan algıdan şikâyet etse de bunun baş müsebbibi Diyanet’in ta kendisidir. Medine’de İslâmi hükümlerin tatbik edildiği bir devlette normal yollarla oluşan bazı ürünlerdeki fiyat artışı ile ilgili Allah Rasulü’nün beyanının, günümüz kapitalist devletinde oluşan enflasyon ve yıkıcı hayat pahalılığı ile ilgili olarak zikredilmesi, bir saptırma hamlesinden başka bir algı oluşturmaz.
Zira bugün yaşadığımız yıkıcı enflasyonun tek sebebi uygulanan gayri İslâmi kapitalist ekonomidir. Sıradan insanların kanını emen, zenginleri daha da zengin eden, büyük bir haksız kazanç kapısı açan faiz belasıdır.
Bir kısım kapital sahiplerine kolay yoldan servet elde etme imkânı veren borsa ve sanal ekonomidir.
Her türlü manipülasyona açık ve paranın değerini sadece bir avuç sermaye sahibinin belirlemesine olanak sağlayan, dolara dayalı rezerv sistemidir.
Kamuya ait olması gereken servetleri birkaç şirkete peşkeş çeken kamu mallarının özelleştirilmesidir.
Sıradan firmaların rekabet edemediği dev şirketlerin oluşmasına sebep olan tekelleşme kanunlarıdır.
Milletin belini büken ve her şeyi kuşatan bir zulüm kamçısı hâline dönüşmüş vergilerdir.
Aslı itibariyle ücretsiz alınması gereken hizmetlere ödenen can yakan faturalardır.
Artık ayyuka çıkmış ve herkesin bildiği kamudaki yolsuzluklar, israflar, rüşvetler ve savurganlıklardır.
Tarım ve hayvancılığı bitiren çapsız tarım politikaları, sanayii çökerten vizyonsuz sanayi politikalarıdır.
İşte bugün yaşadığımız hayat pahalılığı, enflasyon ve fiyatlardaki astronomik artışların sebeplerinin sadece birkaçı bunlardır. Tüm bunlar ortada iken, fakirleri daha da fakirleştiren, zenginleri daha da zenginleştiren kapitalist sistem halkların servetlerini sömürmeye devam ederken, sanki bunlar yokmuş gibi ve bugünkü fiyat artışları normal yollarla oluşan artışlarmış gibi bir yaklaşımda bulunmak, şayet ihanet değilse en hafif tabirle cehalettir.
Buradan Diyanet İşleri Başkanlığı’na şu hatırlatma ve nasihati yapmak da bizim görevimizdir:
Cevabınızda zikrettiğiniz hadis-i şerif el-Hak, doğrudur. Normal yollarla oluşan bolluk ve darlıktan mütevellit meydana gelen bazı ürünlerdeki fiyat artışı Allah’tandır. Dolayısıyla bu hadis-i şerifi zikretmeniz yerindedir. Ancak sizlerde biliyorsunuz ki Allah Rasulü’nün şu hadisleri de vardır.
[لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم آكِلَ الرِّبَا وَمُوكِلَهُ وَشَاهِدَهُ وَكَاتِبَهُ] “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, faiz yiyene, yedirene, (muamelesine) şahitlik edene ve yazana lanet etti.” [Müslim, müsâkât, 105, 106]
Halkı bankalara ve faizli uygulamalara mahkûm eden devlet ricaline karşı bu hadisi de zikretmeniz gerekmez miydi?
[الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلا وَالنَّارِ] *“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, mera, ateş.” [Müsned İbni Hanbel H. No: 22573]
Kamu mallarını birkaç şirkete peşkeş çeken yöneticilere bu hadisi de zikretmeniz gerekmez miydi?
[مَنِ اسْتَعْمَلْنَاهُ عَلَى عَمَلٍ فَرَزَقْنَاهُ رِزْقًا فَمَا أَخَذَ بَعْد ذَلِكَ فَهُوَ غُلُولٌ] “Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı olarak) bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir.”* [Ebû Dâvûd, İmâre, 9-10]
[مَنِ اسْتَعْمَلْنَاهُ مِنْكُمْ عَلَى عَمَلٍ، فَكَتَمَنَا مِخْيَطًا فَمَا فَوْقَهُ، كَانَ غُلُولاً يَأْتِى بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَة] “Sizden kimi bir işte görevlendirirsek ve o da bizden iğne (miktarı) ya da daha büyük bir şeyi gizlerse bu bir ihanet olur ve kıyamet günü onu (kendi elleriyle) getirir.” [Müslim, İmâre, 30]
Yolsuzluk ve rüşvet ile halkın mallarını çalıp zenginleşen yönetim erkine bu hadisleri de zikretmeniz gerekmez miydi?
[لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ] “Vergi alan kimse cennete giremez.” [Ebu Davud]
Halkın belini büken vergileri şer’î bir gerekçe olmadan almanın haramlığını ortaya koyan bu hadisi de zikretmeniz gerekmez miydi?
Velhasıl, bugünkü yıkıcı enflasyon ve hayat pahalılığının sebepleri olan tüm durumlar ile ilgili nasları da zikretseydiniz, o zaman sizin verdiğiniz cevapların bir inandırıcılığı olurdu. Ancak sizler şer’î hükümleri, zulmeden ve haktan sapan yöneticileri ve güç sahiplerini muhasebe etmek için değil, halkı bu zulümlere boyun eğdirmek için zikrettiniz. Şimdi ise “Biz bu cevabı daha önce yayınlamıştık” diye kendinizi temize çıkarmaya çalışmayın.
Son olarak eğer sesimiz ulaşırsa, Diyanet camiasına şu nasihati yaparak bitirmek istiyorum:
İslâm dışı hükümlerin uygulandığı bu kapitalist sistemin ve onun tatbik edicisi hükümetlerin payandası olmaktan, onları temize çıkarmaya çalışmaktan gelin, vazgeçin! Sizlerin öncelikli görevi; İslâm’ı dosdoğru bir şekilde anlatmaktır. Yöneticilerin yaptıkları tüm İslâm dışı uygulamaları muhasebe etmektir. Ancak o zaman sözlerinizin bir önemi ve değeri olur. Ancak o zaman Müslümanlar nezdinde izzet sahibi olursunuz.
Gelin, ilk olarak Rabbimizin şu emrini yöneticilere haykırmakla işe başlayın:
[وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ اَنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُص۪يبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ] “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.” [Maide Suresi 49]