‘Din Yorgunu Gençlik’ ve Dünya Kız Çocukları Günü Mesajı
20 Ekim 2017

‘Din Yorgunu Gençlik’ ve Dünya Kız Çocukları Günü Mesajı

Bu sıralar Müslüman entelektüeller arasında “DİN YORGUNU” çocuklardan söz ediliyor.[1] Yine “Gençlere güzel örnek olamadık; çünkü önce 'adaletin' yerine 'iktidar' beklentisini koyduk.”[2] denilerek on yıllardır verilen çabaların hayal kırıklığı ile neticelendiği ortaya konulmaktadır.

Bunun Dünya Kız Çocukları mesajıyla alakası ne diye soruyorsunuz…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Kaya, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü nedeniyle yayımladığı mesajında şu cümleleri kurdu:

"Kız çocuklarının erken yaşta evlenmelerinin önüne geçilmesi için tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz" ve “…unutmayın ki inanç ve değerlerimizden taviz vermeden içinde yaşadığımız toplumu çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracak olan sizlersiniz.”

Bununla birlikte Bakanlık bir de 45 saniyelik bir video yayınladı. Videoda Türkiye’den “başarılı” kız çocukları örnekleri, Türkiye’deki milyonlarca kız çocuğu için rol model olarak gösterilmiş. Zihinsel Karekök Dünya birinciliği, uluslararası fizik yarışması ikinciliği ve Türkiye eğitim sisteminde YGS birinciliği olan kızlarımızdan önce, uluslararası yarışmalarda piyano çalma ödüllü bir genç kızımız ve jimnastik mayosuyla görünen Aerobik Jimnastik Dünya Şampiyonu bir genç kızımız gösterilmiş. Bu görüntüleri kendinizle veya kız evladınızla ne kadar özdeşleştirebilirsiniz bilemiyorum… ve bunun cevabını size bırakıyorum.

Video metninin her bir kelimesi Müslüman olarak tartışabileceğimiz içerikte, ancak asıl üzerinde durmak istediğim mesajın son cümlesi olacak: “Kızlarımız erken yaşta evlendirilmesin, eğitim hayatları ve hayalleri yarım kalmasın."

Çoğunluğu Müslüman olan, hatta İslâmi hassasiyetleri yüksek olan bu toplumu çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak, cumhuriyetçi, laik ve demokratik ilkelerin hayatın ve toplumun yüksek idealleri olarak benimsemekten geçtiğinin her zaman farkındaydı Müslümanlar. Bu mesajlar, başörtülü bir bakanın ağzından çıkınca da Müslümanların kalbinde sevimlileşmiyor bir türlü. Ne videodaki görüntüleri ne de sözleri bir türlü sevemiyor Müslümanlar. Zira biliyorlar ki, kendilerinden sahip oldukları veya olmak istedikleri İslâmi değerleri ya gizlemeleri ya da terk etmeleri isteniyor. Acı hakikatler şunu gösteriyor ki gurur, başarı ve saygınlık, yine Müslümanların aradıkları kimlik ve şahsiyet özellikleriyle ya hiç ya da çoğunlukla uyuşmayanlara mahsus kılınmakta. Gururlu, başarılı ve saygın olabilmek için de en çok kızlarımızın değişmesi isteniyor bizden. Oysa bugüne kadar “Adalet arayışı” içinde “iktidara seçtikleri” kişiler kendilerini tam da bu zulümden kurtarmayı vadetmemiş miydi?!

Bugün “AMAN HA! SAKIN! Kızlarınızı evlendirmeyin! Erken yaşta evlendirmeyin… Eğitim hayatları ve hayalleri yarım kalmasın” deniyor bizlere… Türkiye’deki eğitim sisteminin gençlerimizin eğitim hayallerini gerçekleştirmede ne kadar başarılı olduğu konusunu irdelemeyeceğim. Zaten aylardır Türkiye’deki eğitim sisteminin kaç tane çocuğun eğitim hayalini gerçekleştirmeye muktedir olduğunu, ne kadar İslâmi şahsiyetler yetiştirmeye uygun olup olmadığını, kendisine ve toplumuna faydalı insanlar yetiştirmeye muktedir olup olmadığını ve fiyaskonun nedenlerini teferruatıyla medyada, siyasette, istatistiklerde görüyoruz. Allah razı olsun Köklü Değişim Kadın Kolları da bu konuda haftalardır çok kapsamlı ve aydınlatıcı çalışmalar yapıyor.

“Çağdaş Medeniyetler Seviyesi”nin üstüne çıkmaktan bahsedelim önce… Aile ve Sağlık Bakanı Kaya; kızlarımızı bugün kadın haklarında kendini öncü ve örnek gösteren fakat neredeyse 49 milyon kadının, yani 4 kadından birinin hayatında en az bir kere cinsel taciz veya şiddete veya ayrımcılığa maruz kaldığı çağdaş medeniyetin beşiği Avrupa’nın üstüne geçirmeyi vadediyor. İngiltere'nin en büyük sorunlarından biri ergenlik dönemindeki kız çocuklarının hamile kalmasıdır. İngiltere, tüm Avrupa ülkeleri arasında 16 yaş altında en fazla hamileliğin görüldüğü ülke. 2002'den bu yana ise 15 yaş altı neredeyse 64 bin çocuk doğum yaptı. Bunların 268’i 12 yaşında, 2 bin 257’si 13 yaşında, neredeyse 15 bin’i 14 yaşında ve 46 bine yakını 15 yaşında. Veriler hamile kalan kızların yüzde 60’ının kürtaj yaptırdığını ortaya koyuyor. Kayıtlara geçmeyen çok sayıda doğum ve kürtaj olduğu da biliniyor. Son araştırma hamile kalan kızların yaşlarının 10'a kadar gerilediği yönünde. Yine bu çağdaş medeniyetin mabedi ABD’de her yıl 13-16 yaş arası bin kızdan 41,2’si hamile kalıyor. Kanada’da çocuk yaşta sayılan kızların (14 ve altı) % 33,9’unun hamile kaldığı söyleniyor. Her bin çocuk hamileliğinden 16’sı doğumla sonuçlanıyor. Hamileliklerin %50’ye yakını kürtajla sonlandırılıyor. Bunları herhalde erken yaşta evliliğin yaygın olmasıyla açıklamayacaktır Bakan Kaya… Öyleyse Türkiye’de kızların (medeni kanuna göre) erken yaşta evlenmesini, İslâmi kültürde ilerlemeler kaydetmesini kadınların başarı ve saygınlığa ulaşmadaki engel olarak gösterme çabası niye?

Mevcut düzenlemelerde Allah’ın helal kıldığı yolla erken yaşta evlenen kızlar ve eşleri ve tüm aileleri topyekûn kanun karşısında suçlu görülüyor ve cezalandırılıyor. Öte yandan kendilerine sunulan eğitim ve bu eğitimin kültüründen faydalanma fırsatına sahip olan bazılarının hali içler acısı olmasına rağmen istisna olarak gösteriliyor. 13 yaş civarı başlayan evlilik dışı cinsel birliktelikler, kürtajlar… Plaj tuvaletlerinde, çatı katlarında vs. gizlice doğurulan gayri meşru çocuklar… Çöp bidonlarına atılan, günlerce tek başına eve terkedilip açlıktan ölen yeni doğmuş bebekler… Okulda başarıyı düşünmesi gerekirken eski sevgilisine kurban giden kızlar… Aile kurmayı, helal evliliği kariyere engel, cennetin üst mertebelerine erişmek için anne olmayı bağımlı olmakla, eksik ve yetersiz olmakla, hatta kadına karşı şiddetle eşit anlamda gören mutsuz, depresif ama topluma ve ailelerinin İslâmi değerlerine tepeden bakan kızlar… Her gün artan sayıda haberlerimizi ve TV tartışma programlarını dolduran gerçeklerden bazı örneklerdir.

Bugün kızlarımızın çoğu okullu ve özgür… Dinine bağlanıp bağlanmamakta özgür, ibadetlerini yapıp yapmamakta özgür, tesettürünü kendi anlayışına göre şekillendirmekte özgür… Bu özgürlükleriyle onlar da idealler peşinde koşturuyor aslında: “Namaz kılacaksam, tam manasıyla kılmalıyım, yoksa kılmamın anlamı yok… Kapanacaksam, tam manasıyla kapanmalıyım, ben de komik görüntülü başörtülülerden olmak istemiyorum…” Kızlarımız; içinde özgür kalmak için kanat çırpan iman kelebekleriyle dolu yürekleriyle, yüksek idealler diye dayatılan illüzyonist laik liberal dünya düzeni arasında sıkışıp kalmış durumda. Özgürlüğünü yanlış değerlerde ararken hüsranlara gömülüyor kızlarımız…

Bir de Müslümanlardaki arızaları sistemin uyguladığı kültürel baskıda değil de İslâm’da bir eksiklik veya erkeklerde bir eksiklik olarak gören FEMİNİST Müslüman kızlarımız çıktı ortaya. Birkaç gün önce yüreğimi gerçekten paramparça eden bir görüntü ile karşılaştım. Gözleri utançla yere çevrilmiş, elinde kocaman pankart tutan bir kız. Pankartın üstünde yazılı olan ise “Pembe Otobüs değil, Pembe ERKEK” istiyoruz… (diğer pankartların yanında, bu kızcağızların savunduğu fikri en açık ve net tarif eden örneklerden birisi olarak bunu veriyorum burada) Babalarını dahi pembeleştirmek için mücadele eden başörtülü feminist kızlar… Kim olduklarını ve neler yaptıklarını araştırdım. Okudukları kitapların arasında, yaptıkları kitap söyleşileri arasında, bir tane İslâm âliminin, İslâm âlimi olarak kabul görmüş İslâmi şahsiyetin kitabı yok… Hepsi İslâmi olmaktan çok uzak Batılı yazar ve düşünürler… Hatta utanmadan, yüce Allah (st)’nın, Kur’an ve Sünnetin hükümlerini görmezden gelmek hatta reformist yorumlarla aşağılayabilmek için, onlara hakkı hatırlatan hocaları da sadece “erkek” olarak görüp, kendilerine “kürsülerden sallanan parmak” [Erkek parmağı!] olarak algılayıp tepki vermekteler. Bu şekilde algılamaları tesadüf değil kesinlikle. Hakikaten de yaşadığımız ortamda, laik kültürün ve medyanın yürüttüğü algı operasyonları sayesinde sadece erkek hocaların sallanan parmakları gösteriliyor. Müslüman kadın hocaların, İslâmi ilimleri doğru kaynaklarından öğrenmiş, Kur’an ve Sünnet’in gösterdiği öğretileri öğreten İslâmi şahsiyete sahip kadınlarımız çıkartılmıyor toplum önüne. Aksine bu feminist algılar, İslâm’a reformist yaklaşımlar “kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık” politikası altında güçlendirilirken, İslâmi hükümleri doğru şekilde duyurmak için çabalayan İslâmi şahsiyetli kadınların sesleri kısılıyor.

Kızlar! Erkekler değil, biz Müslüman kadınlar size parmak sallıyoruz!

Bugün Avrupalı kadın bile kendisine feminist denmesinden rahatsızlık duyarken, bu eskimiş ve kadınlara izzetli hayat kazandırmada yüzde yüz akamete uğradığı kanıtlanmış feminizm konseptinin kızlarımıza ulaşabilmesinin önünde duracak bir siyasi sistemden ve siyasetçilerden yoksunuz! İslâm’ın dilini öğrenmekten, İslâm’ın kaynaklarını araştırıp anlamaktan alıkoyan, feminizmi aşılayan sinsi politikalarla kuşatılmışız. İçim yanarak söylüyorum: kadın ve kızlarımızı Allah’a kullukta yükselmekten alıkoyan fakat sürekli çıkmazlar içinde didişip duran, enerjilerini hem dünyalık hem ahiretlik ziyan eden zavallı, sözde modern Müslüman kadınlara dönüştürmeyi amaçlayan bir düzenin mengenesindeyiz. İçten içe, gizlice demokrasi ve laiklikle, feminizmle reforme edilmiş bir İslâm anlayışı besleniyor ülkemizde. Aslında, İslâmsızlığın ta kendisi olan bir anlayışla karşı karşıyayız bugün…

Bugün Müslüman kızların küçük yaşta beden ve estetik takıntısı, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, beden teşhirciliği, sosyal ağ bağımlılığı, kıskançlık, haset, fesat, hırs ve menfaatler üzerine bina edilmiş dostluklar içinde yalnızlığa mahkûm olması; “Toplumsal cinsiyet eşitliği” adlı virüsten kaynaklanan hastalığın semptomlarıdır. Cinsiyet eşitliği virüsü; feminizmi kendine yakıştırmayanlara da sirayet etmiştir. Beyinlerini ve gözlerini bulandıran bu virüs; toplumdaki sorunları üzerlerine tatbik edilen “nizamın İslâmsızlığında değil de”, İslâm’a, yani Kur’an’a, Peygamberimiz (sav)’e ve Ashab-ı Kiram (ra) iftira atarcasına İslâm’da eksik bırakılmış insan ve kadın haklarında imiş gibi göstermektedir. Hasbunallah ve niğmel vekil!

Bu hastalığın semptomlarından biri de aile içinde kuşak çatışması denen olgudur. Bilhassa 80’li yıllarda İslâmi bir hayat özlemiyle bin bir imkânsızlıklar içinde bin bir fedakârlıklarla idealist bir mücadeleye baş koymuş ebeveynlerin evlatları da bu kuşak çatışmasının girdabına yakalanmış. Bir zamanlar joplara, yasaklara, kapalı üniversite kapılarına direnen Müslüman dava insanları bugün evlatlarına ya teslim edecek dava bulamıyor veya evlatlarının kendi dava gemisinin dümenini teslim almak istemeyişinden, aynı davayı benimsemeyişinden, “Din Yorgunu Çocuklarla” uğraşmaktan şikâyet ediyor.

Samimi olalım ve itiraf edelim: “Müslümanları bu noktaya getiren de bu Dünya Kız Çocukları Günü mesajını yayınlayan da CHP olmadı…” Ne Bakan Sayan Kaya ne Eğitim Bakanı, ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı CHP’ye geçmedi... Onlar; yıllarca Müslüman dava insanlarının umutlarını yakıt olarak kullanarak, dümeni kırık, uzaktan kumandalı bir hayalet geminin köprü üstünü ele geçirerek emin sahillere ulaşmayı vadeden “iktidar” oldular ancak. Muhlis dava insanlarının iman ettikleri El-Adl olan Allah’ın “adalet” sahiline ulaşmaktan çok uzaklara düşmüş, küfür ideolojisinin denizindeki fırtınalarda batmamak için mücadele verdiklerini itiraf edelim artık...

Zira bizim suskunluğumuz, hayalet geminin güvertesinde oradan oraya savrulan, ıslanan ve kendini, evlatlarını ve gelecek nesilleri kapitalizm okyanusuna düşüp boğulmamak için mücadele eden samimi Müslüman halkın ve başındaki entelektüel ve düşünürlerin ümitlerini iyice tüketmekte.

Gerçek şu ki, bu geminin üstünde kaldığımız/kaldığınız müddetçe, gençliğimizi laik, liberal kapitalist değerler okyanusunda boğulmaktan kurtaramayacağız. Geminin kumandasını elinde tutan kapitalist güçler; gençlerimizi gemiye mahkûm olmuş, dokundukları hiçbir şeye hükmedemeyen, kütlesiz/cisimsiz hayaletlere dönüştürmenin peşinde. Gemiyi yürütüyor gibi görünen iktidarın ise dış güçlerin kuklası olmaktan, onların ideallerinin borazanlığını yapmaktan başka bir işlevi yok.

Fakat Müslüman ümitsiz olmaz! Yapmamız gereken tek şey, bir an evvel gerekli olan doğru adımları atmaktır. Niyeti muhlis olana Allah Subhanehu ve Teâla her zaman bir çıkış kapısı açık tutar. Bu çıkış kapısını Köklü Değişim olarak bizler ince ayrıntısına kadar aydınlatmak için yedi yirmi dört çalışıyoruz. Hepimizin tek kurtuluşu; artık her türlü gayri-İslâmi mefhumlardan kaynaklanan fikir ayrılıklarından sıyrılıp Allah rızası için bir kez daha el ele vermektir. O zaman eskiden olduğu gibi yine Allah’ı da, kendilerini de, tüm insanlığı da memnun eden, dünyayı bir kandil gibi aydınlatan nesiller yetiştiririz.


[1] Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman

[2] Alev Erkilet