Bu sıralar Müslüman entelektüeller arasında “DİN YORGUNU” çocuklardan söz ediliyor.[1] Yine “Gençlere güzel örnek olamadık; çünkü önce 'adaletin' yerine 'iktidar' beklentisini koyduk.”[2] denilerek on yıllardır verilen çabaların hayal kırıklığı ile neticelendiği ortaya konulmaktadır.
Bunun Dünya Kız Çocukları mesajıyla alakası ne diye
soruyorsunuz…
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Kaya, 11 Ekim
Dünya Kız Çocukları Günü nedeniyle yayımladığı mesajında şu cümleleri kurdu:
"Kız çocuklarının erken yaşta evlenmelerinin
önüne geçilmesi için tüm imkânlarımızı seferber ediyoruz" ve “…unutmayın ki inanç ve
değerlerimizden taviz vermeden içinde yaşadığımız toplumu çağdaş
medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracak olan sizlersiniz.”
Bununla birlikte Bakanlık bir de 45 saniyelik bir
video yayınladı. Videoda Türkiye’den “başarılı” kız çocukları örnekleri,
Türkiye’deki milyonlarca kız çocuğu için rol model olarak gösterilmiş. Zihinsel
Karekök Dünya birinciliği, uluslararası fizik yarışması ikinciliği ve Türkiye
eğitim sisteminde YGS birinciliği olan kızlarımızdan önce, uluslararası
yarışmalarda piyano çalma ödüllü bir genç kızımız ve jimnastik mayosuyla
görünen Aerobik Jimnastik Dünya Şampiyonu bir genç kızımız gösterilmiş. Bu
görüntüleri kendinizle veya kız evladınızla ne kadar özdeşleştirebilirsiniz
bilemiyorum… ve bunun cevabını size bırakıyorum.
Video metninin her bir kelimesi Müslüman olarak
tartışabileceğimiz içerikte, ancak asıl üzerinde durmak istediğim mesajın son
cümlesi olacak: “Kızlarımız erken yaşta evlendirilmesin, eğitim hayatları
ve hayalleri yarım kalmasın."
Çoğunluğu Müslüman olan, hatta İslâmi hassasiyetleri
yüksek olan bu toplumu çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak,
cumhuriyetçi, laik ve demokratik ilkelerin hayatın ve toplumun yüksek idealleri
olarak benimsemekten geçtiğinin her zaman farkındaydı Müslümanlar. Bu mesajlar,
başörtülü bir bakanın ağzından çıkınca da Müslümanların kalbinde
sevimlileşmiyor bir türlü. Ne videodaki görüntüleri ne de sözleri bir türlü
sevemiyor Müslümanlar. Zira biliyorlar ki, kendilerinden sahip oldukları veya
olmak istedikleri İslâmi değerleri ya gizlemeleri ya da terk etmeleri
isteniyor. Acı hakikatler şunu gösteriyor ki gurur, başarı ve saygınlık, yine
Müslümanların aradıkları kimlik ve şahsiyet özellikleriyle ya hiç ya da
çoğunlukla uyuşmayanlara mahsus kılınmakta. Gururlu, başarılı ve saygın
olabilmek için de en çok kızlarımızın değişmesi isteniyor bizden. Oysa bugüne
kadar “Adalet arayışı” içinde “iktidara seçtikleri” kişiler kendilerini tam da
bu zulümden kurtarmayı vadetmemiş miydi?!
Bugün “AMAN HA! SAKIN! Kızlarınızı evlendirmeyin!
Erken yaşta evlendirmeyin… Eğitim hayatları ve hayalleri yarım kalmasın”
deniyor bizlere… Türkiye’deki eğitim sisteminin gençlerimizin eğitim
hayallerini gerçekleştirmede ne kadar başarılı olduğu konusunu irdelemeyeceğim.
Zaten aylardır Türkiye’deki eğitim sisteminin kaç tane çocuğun eğitim hayalini
gerçekleştirmeye muktedir olduğunu, ne kadar İslâmi şahsiyetler yetiştirmeye
uygun olup olmadığını, kendisine ve toplumuna faydalı insanlar yetiştirmeye
muktedir olup olmadığını ve fiyaskonun nedenlerini teferruatıyla medyada,
siyasette, istatistiklerde görüyoruz. Allah razı olsun Köklü Değişim Kadın
Kolları da bu konuda haftalardır çok kapsamlı ve aydınlatıcı çalışmalar
yapıyor.
“Çağdaş Medeniyetler Seviyesi”nin üstüne çıkmaktan
bahsedelim önce… Aile ve Sağlık Bakanı Kaya; kızlarımızı bugün kadın haklarında
kendini öncü ve örnek gösteren fakat neredeyse 49 milyon kadının, yani 4
kadından birinin hayatında en az bir kere cinsel taciz veya şiddete veya
ayrımcılığa maruz kaldığı çağdaş medeniyetin beşiği Avrupa’nın üstüne geçirmeyi
vadediyor. İngiltere'nin en büyük sorunlarından biri ergenlik dönemindeki kız
çocuklarının hamile kalmasıdır. İngiltere, tüm Avrupa ülkeleri arasında 16 yaş
altında en fazla hamileliğin görüldüğü ülke. 2002'den bu yana ise 15 yaş altı
neredeyse 64 bin çocuk doğum yaptı. Bunların 268’i 12 yaşında, 2 bin 257’si 13
yaşında, neredeyse 15 bin’i 14 yaşında ve 46 bine yakını 15 yaşında. Veriler
hamile kalan kızların yüzde 60’ının kürtaj yaptırdığını ortaya koyuyor.
Kayıtlara geçmeyen çok sayıda doğum ve kürtaj olduğu da biliniyor. Son
araştırma hamile kalan kızların yaşlarının 10'a kadar gerilediği yönünde. Yine
bu çağdaş medeniyetin mabedi ABD’de her yıl 13-16 yaş arası bin kızdan 41,2’si
hamile kalıyor. Kanada’da çocuk yaşta sayılan kızların (14 ve altı) % 33,9’unun
hamile kaldığı söyleniyor. Her bin çocuk hamileliğinden 16’sı doğumla
sonuçlanıyor. Hamileliklerin %50’ye yakını kürtajla sonlandırılıyor. Bunları
herhalde erken yaşta evliliğin yaygın olmasıyla açıklamayacaktır Bakan Kaya…
Öyleyse Türkiye’de kızların (medeni kanuna göre) erken yaşta evlenmesini, İslâmi
kültürde ilerlemeler kaydetmesini kadınların başarı ve saygınlığa ulaşmadaki
engel olarak gösterme çabası niye?
Mevcut düzenlemelerde Allah’ın helal kıldığı yolla
erken yaşta evlenen kızlar ve eşleri ve tüm aileleri topyekûn kanun karşısında
suçlu görülüyor ve cezalandırılıyor. Öte yandan kendilerine sunulan eğitim ve
bu eğitimin kültüründen faydalanma fırsatına sahip olan bazılarının hali içler
acısı olmasına rağmen istisna olarak gösteriliyor. 13 yaş civarı başlayan
evlilik dışı cinsel birliktelikler, kürtajlar… Plaj tuvaletlerinde, çatı
katlarında vs. gizlice doğurulan gayri meşru çocuklar… Çöp bidonlarına atılan,
günlerce tek başına eve terkedilip açlıktan ölen yeni doğmuş bebekler… Okulda
başarıyı düşünmesi gerekirken eski sevgilisine kurban giden kızlar… Aile
kurmayı, helal evliliği kariyere engel, cennetin üst mertebelerine erişmek için
anne olmayı bağımlı olmakla, eksik ve yetersiz olmakla, hatta kadına karşı
şiddetle eşit anlamda gören mutsuz, depresif ama topluma ve ailelerinin İslâmi
değerlerine tepeden bakan kızlar… Her gün artan sayıda haberlerimizi ve TV
tartışma programlarını dolduran gerçeklerden bazı örneklerdir.
Bugün kızlarımızın çoğu okullu ve özgür… Dinine
bağlanıp bağlanmamakta özgür, ibadetlerini yapıp yapmamakta özgür, tesettürünü
kendi anlayışına göre şekillendirmekte özgür… Bu özgürlükleriyle onlar da
idealler peşinde koşturuyor aslında: “Namaz kılacaksam, tam manasıyla
kılmalıyım, yoksa kılmamın anlamı yok… Kapanacaksam, tam manasıyla
kapanmalıyım, ben de komik görüntülü başörtülülerden olmak istemiyorum…”
Kızlarımız; içinde özgür kalmak için kanat çırpan iman kelebekleriyle dolu
yürekleriyle, yüksek idealler diye dayatılan illüzyonist laik liberal dünya
düzeni arasında sıkışıp kalmış durumda. Özgürlüğünü yanlış değerlerde ararken
hüsranlara gömülüyor kızlarımız…
Bir de Müslümanlardaki arızaları sistemin uyguladığı
kültürel baskıda değil de İslâm’da bir eksiklik veya erkeklerde bir eksiklik
olarak gören FEMİNİST Müslüman kızlarımız çıktı ortaya. Birkaç gün önce
yüreğimi gerçekten paramparça eden bir görüntü ile karşılaştım. Gözleri utançla
yere çevrilmiş, elinde kocaman pankart tutan bir kız. Pankartın üstünde yazılı
olan ise “Pembe Otobüs değil, Pembe ERKEK” istiyoruz… (diğer pankartların
yanında, bu kızcağızların savunduğu fikri en açık ve net tarif eden örneklerden
birisi olarak bunu veriyorum burada) Babalarını dahi pembeleştirmek için
mücadele eden başörtülü feminist kızlar… Kim olduklarını ve neler yaptıklarını
araştırdım. Okudukları kitapların arasında, yaptıkları kitap söyleşileri
arasında, bir tane İslâm âliminin, İslâm âlimi olarak kabul görmüş İslâmi
şahsiyetin kitabı yok… Hepsi İslâmi olmaktan çok uzak Batılı yazar ve
düşünürler… Hatta utanmadan, yüce Allah (st)’nın, Kur’an ve Sünnetin
hükümlerini görmezden gelmek hatta reformist yorumlarla aşağılayabilmek için,
onlara hakkı hatırlatan hocaları da sadece “erkek” olarak görüp, kendilerine
“kürsülerden sallanan parmak” [Erkek parmağı!] olarak algılayıp tepki
vermekteler. Bu şekilde algılamaları tesadüf değil kesinlikle. Hakikaten de
yaşadığımız ortamda, laik kültürün ve medyanın yürüttüğü algı operasyonları
sayesinde sadece erkek hocaların sallanan parmakları gösteriliyor. Müslüman
kadın hocaların, İslâmi ilimleri doğru kaynaklarından öğrenmiş, Kur’an ve
Sünnet’in gösterdiği öğretileri öğreten İslâmi şahsiyete sahip kadınlarımız
çıkartılmıyor toplum önüne. Aksine bu feminist algılar, İslâm’a reformist
yaklaşımlar “kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık” politikası altında
güçlendirilirken, İslâmi hükümleri doğru şekilde duyurmak için çabalayan İslâmi
şahsiyetli kadınların sesleri kısılıyor.
Kızlar! Erkekler değil, biz
Müslüman kadınlar size parmak sallıyoruz!
Bugün Avrupalı kadın bile kendisine feminist
denmesinden rahatsızlık duyarken, bu eskimiş ve kadınlara izzetli hayat
kazandırmada yüzde yüz akamete uğradığı kanıtlanmış feminizm konseptinin
kızlarımıza ulaşabilmesinin önünde duracak bir siyasi sistemden ve
siyasetçilerden yoksunuz! İslâm’ın dilini öğrenmekten, İslâm’ın kaynaklarını
araştırıp anlamaktan alıkoyan, feminizmi aşılayan sinsi politikalarla kuşatılmışız.
İçim yanarak söylüyorum: kadın ve kızlarımızı Allah’a kullukta yükselmekten
alıkoyan fakat sürekli çıkmazlar içinde didişip duran, enerjilerini hem
dünyalık hem ahiretlik ziyan eden zavallı, sözde modern Müslüman kadınlara
dönüştürmeyi amaçlayan bir düzenin mengenesindeyiz. İçten içe, gizlice
demokrasi ve laiklikle, feminizmle reforme edilmiş bir İslâm anlayışı
besleniyor ülkemizde. Aslında, İslâmsızlığın ta kendisi olan bir anlayışla
karşı karşıyayız bugün…
Bugün Müslüman kızların küçük yaşta beden ve estetik
takıntısı, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, beden teşhirciliği, sosyal ağ
bağımlılığı, kıskançlık, haset, fesat, hırs ve menfaatler üzerine bina edilmiş
dostluklar içinde yalnızlığa mahkûm olması; “Toplumsal cinsiyet eşitliği”
adlı virüsten kaynaklanan hastalığın semptomlarıdır. Cinsiyet eşitliği virüsü;
feminizmi kendine yakıştırmayanlara da sirayet etmiştir. Beyinlerini ve
gözlerini bulandıran bu virüs; toplumdaki sorunları üzerlerine tatbik edilen
“nizamın İslâmsızlığında değil de”, İslâm’a, yani Kur’an’a, Peygamberimiz
(sav)’e ve Ashab-ı Kiram (ra) iftira atarcasına İslâm’da eksik bırakılmış insan
ve kadın haklarında imiş gibi göstermektedir. Hasbunallah ve niğmel vekil!
Bu hastalığın semptomlarından biri de aile içinde
kuşak çatışması denen olgudur. Bilhassa 80’li yıllarda İslâmi bir hayat
özlemiyle bin bir imkânsızlıklar içinde bin bir fedakârlıklarla idealist bir
mücadeleye baş koymuş ebeveynlerin evlatları da bu kuşak çatışmasının girdabına
yakalanmış. Bir zamanlar joplara, yasaklara, kapalı üniversite kapılarına
direnen Müslüman dava insanları bugün evlatlarına ya teslim edecek dava
bulamıyor veya evlatlarının kendi dava gemisinin dümenini teslim almak
istemeyişinden, aynı davayı benimsemeyişinden, “Din Yorgunu Çocuklarla”
uğraşmaktan şikâyet ediyor.
Samimi olalım ve itiraf edelim: “Müslümanları bu
noktaya getiren de bu Dünya Kız Çocukları Günü mesajını yayınlayan da CHP
olmadı…” Ne Bakan Sayan Kaya ne Eğitim Bakanı, ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı
CHP’ye geçmedi... Onlar; yıllarca Müslüman dava insanlarının umutlarını yakıt
olarak kullanarak, dümeni kırık, uzaktan kumandalı bir hayalet geminin köprü
üstünü ele geçirerek emin sahillere ulaşmayı vadeden “iktidar” oldular ancak.
Muhlis dava insanlarının iman ettikleri El-Adl olan Allah’ın “adalet” sahiline
ulaşmaktan çok uzaklara düşmüş, küfür ideolojisinin denizindeki fırtınalarda
batmamak için mücadele verdiklerini itiraf edelim artık...
Zira bizim suskunluğumuz, hayalet geminin
güvertesinde oradan oraya savrulan, ıslanan ve kendini, evlatlarını ve gelecek
nesilleri kapitalizm okyanusuna düşüp boğulmamak için mücadele eden samimi
Müslüman halkın ve başındaki entelektüel ve düşünürlerin ümitlerini iyice
tüketmekte.
Gerçek şu ki, bu geminin üstünde
kaldığımız/kaldığınız müddetçe, gençliğimizi laik, liberal kapitalist değerler
okyanusunda boğulmaktan kurtaramayacağız. Geminin kumandasını elinde tutan
kapitalist güçler; gençlerimizi gemiye mahkûm olmuş, dokundukları hiçbir şeye
hükmedemeyen, kütlesiz/cisimsiz hayaletlere dönüştürmenin peşinde. Gemiyi
yürütüyor gibi görünen iktidarın ise dış güçlerin kuklası olmaktan, onların
ideallerinin borazanlığını yapmaktan başka bir işlevi yok.
Fakat Müslüman ümitsiz olmaz! Yapmamız gereken tek
şey, bir an evvel gerekli olan doğru adımları atmaktır. Niyeti muhlis olana
Allah Subhanehu ve Teâla her zaman bir çıkış kapısı açık tutar. Bu çıkış
kapısını Köklü Değişim olarak bizler ince ayrıntısına kadar aydınlatmak için
yedi yirmi dört çalışıyoruz. Hepimizin tek kurtuluşu; artık her türlü gayri-İslâmi
mefhumlardan kaynaklanan fikir ayrılıklarından sıyrılıp Allah rızası için bir
kez daha el ele vermektir. O zaman eskiden olduğu gibi yine Allah’ı da,
kendilerini de, tüm insanlığı da memnun eden, dünyayı bir kandil gibi
aydınlatan nesiller yetiştiririz.