Kanunlar kul yapısı olunca oyun hamuru gibi şekilden şekle giriyor. Başkanlık sistemi henüz birinci yılında en kritik özelliğiyle sorgulanır oldu. Hem de bu sistemin mimarları tarafından… Demokrasinin vermiş olduğu hakları son raddesine kadar kullanıp kendine güçlü payeler çıkaranlar, bu payelerin azaldığını görünce yine aynı hakların gereği olarak başka payeler çıkarma, dolayısıyla başka kanunlar yapma gibi ihtiyaçlar hissediyorlar. Demokrasi demokratların elinde oyuncak, demokratlar demokrasinin elinde piyonlara dönüyor; her ne kadar bu piyonlar belli zamanlarda kendilerini şah zannetseler de…
Eski bir bakanın ifade ettiği şekliyle “İlk turda yüzde 40 ve üzeri oy alan seçilsin. Yüzde 50+1 formülü Türkiye’yi yorar” açıklaması bir yıl önce onay verdiği kanunun şimdi değiştirilmesi gerektiğini ifşa etmekten başka bir şey değil. Belki bir yıl sonra ihtiyaca göre 30+1 fikri gündeme gelebilir. Hatta daha sonra oy oranlarının iyice düştüğü anlaşıldığında öyle bir seçim kanunu hazırlanır ki, hazırlayan ölene kadar iktidarda kalır. Dikkat ettiyseniz bakanın adını dahi yazma gereği duymadım, zira söyleyenden çok söylenene bakarım ve anlarım ki, böylesi bir kanun değişikliği oy oranı oldukça düşen AK Parti için can suyudur. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan konu kendisine sorulduğunda hemen reddetmeyip konuşulacağı yer olarak meclisi göstermiştir. Lakin kendi partisi de dâhil olmak üzere olumlu karşılanmadığını görünce bu değişikliğin siyasetçi ciddiyetine ters düştüğünü ifade ederek konuyu kısa süreliğine ertelemiştir. Tam bir nabız yoklama ve kamuoyu çalışması yürütülmüş, sonuçta da nabza göre şerbet verilmiştir. Bu gündem maddesi asla tam olarak kapatılamaz, zira bugün değilse bile seçimler yaklaştığında bir şekliyle gündeme tekrar getirilecek ve seçimin kaybedilmesi göze alınmayacaktır. Kısacası “demokrasi bahane, iktidar olmak şahane”…
Fakat her kanun değişikliğinde, “en iyisi” denilen bir anayasanın bile çok kısa sürede sorgulanmaya başladığında oturup tartışmamız gereken şey neden teferruatlar oluyor anlamıyorum. Koca koca profesörler, yazarlar, akademisyenler, parti liderleri, siyaset bilimciler veya ilahiyatçılar vs. sorunun çözümü konusunda neden bu kadar yetersiz, etkisiz ve detaycı kalıyorlar. İnsan işte, kendini bir kere “demokrat” diye tanımladı mı, toz konduramıyor, demokrasisine. Batı Avrupa bu sorunu “militan demokrasi”yi icat ederek çoktan çözmüş. Demokrasinin nimetlerinden istifade edenler her türlü özgürlüğü vadetmesine rağmen, kendisini bu nimetlerden alıkoyacak birine veya bir zümreye hatta bir ülkeye karşı militan demokrasi kılıcını çeker ve anında işini bitirir. Çünkü kendi ifadesiyle o “zararlı unsur” demokrasiyi yıkacaktır. Neye göre, kime göre tanımlanmış olması çok da önem arz etmeyen demokrasi, bu şekilde elastikî ve değişken bir takım zaafları içinde barındıran insani, eksik, aciz bir yönetim şeklidir. İşte gerçekten tartışılması gereken, çözüme kavuşturulması gereken şey budur. Bunu bir misal ile anlatacak olursak; “sen git de kumda oyna” diye bir tabir vardır.
Bu tabirin park veya deniz ile ilgili olduğunu savunan iki farklı görüş vardır. Mesela, denize yüzmek için giden bir ailenin yüzmeyi bilen büyükleri suda ustalıkla yüzüp eğlenirken, yüzmeyi bilmeyen görece küçükleri de kumda oynayarak eğlenmeye çalışır. Oyuncaklarıyla kale yapar, ev yapar, sonra yıkıp yenisini yapar. Zaten yaptığı her şey kumdan olduğu için bir deniz dalgasıyla kendiliğinden yıkılır ve çocuk bu olup bitenlerle eğlenir. Buradan hareketle acemi yüzücüler kendisine “sen git kumda oyna” denilerek, ağabeyleri tarafından aşağılanmış, hakir görülmüş ve kendisiyle eğlenilmiş olarak gerisin geriye dönerler.
İşte suda ustalıkla yüzen demokrasi, Türkiye Cumhuriyeti sularında boğulmaya başladı. Dayandığı en güçlü sistem olduğuna inanılan ve halkın oyuyla kabul edilen başkanlık sistemi nefes alamaz hale geldi. İkisi birlikte çırpınıp dururken, ona inananlar, güvenenler, kendini “demokrat” olarak tanımlayanlar maalesef ki yüzme bilmiyorlar, herhangi bir çözümleri ve reçeteleri yok. Onlar tıpkı çocukların yaptığı kumdan kaleler gibi yüzeysel tartışmalar, basit söylemler ve sığ önerileriyle eğlenip duruyorlar. Demokrasi boğulurken, demokratlar kumda oynuyorlar…