Küfre ait, batılılara ait melun demokrasi ne zamandan beri hediye sunulur gibi paketlenir oldu. Kan elbiseye bulaştığında namaz kılınamadığı, murdar bir şeyin girdiği yemek yenilemediği ve Allahın adıyla kesilmeyen kurban paylaşılamadığı gibi batılıların kucağında besleyip büyüttüğü necis demokrasi de bu ümmet için pazarda satın alınacak bir eşya bile olamaz.
Allahtan korkusu olan, resulünden haya eden ümmetin her bir ferdi bilir ki demokrasi bir puttur. Bu putu ısrarla ümmete göstermek kimin işine gelir bir sorun Allah aşkına. Elbette ki onu ilk pazarlayan ve onun sırtından ümmete ideoloji pazarlayan tüccarların.
Onun yüzüne tükürecek bir Bilal elbet çıkmak üzeredir. Demokrasiye değil şeriata kurban olacak bir değil bin Musa vardır… Demokrasiye değil şeriata bin başını feda edecek Ammarlar vardır bu ümmette… Habbab Bin Eretler ve Bilaller bu ümmetin atan kalbi, çarpan nabzıdır… Mısırda demokrasiyi ucundan tutanlar onları razı edemedi.! Esad askerlerinin işkence ettiği 10 yaşındaki çocuklar ‘İlahım Esattır’ derken razı edemedi onları… onların öfkesi dağlar kadar, onların hıncı ve nefreti denizler kadardır.
Bizim demokrasiye mübadil islama olan aşkımız ve bağlılığımız onları kahretmeli, bizim vahdetimiz onları çaresiz bırakmalıdır. Demokrasinin değil hilafetin sevdalısı olmalıyız. Allahın lütfuyla bir araya gelmeliyiz. Anlamalı, incelemeli ve hakikatine vakıf olmalıyız şu demokrasiye… gün yüzüne çıkarmalı, görmeli ve göstermeliyiz hilafeti…
Müslümanların “Arap Baharı”yla gösterdikleri hamaset ve ceht onların korkularını gün yüzüne çıkardı. Bu korku onları daha hızlı ve yoğun olarak demokrasi için çalışmalara sevk etti. Bunun için ‘demokrasi’ bir ideal değer olsun diye, fikir tartışmalarında mihenk olsun diye geceli gündüzlü çalışmaktalar. Öyle ki ‘sen olmasaydın bizim halimiz nice olur’ sevdasıyla sahiplenmekteler.
Oysaki ‘demokrasi’ bir küfür nizamıdır. Çünkü;
1. Demokrasi, İslami kültürüne ait haramları ve helalleri kaypaklaştırır, halkı islam’ı anlamaktan uzaklaştırır ve yeni bir yaşam tarzı ihdas eder. ‘Haramdır’ demez. ‘Yapmamak daha iyidir’ der. Yani daha soft ve tercihli hale getirir. ‘Haramdır’ demez. ‘Cevaz verenler de var, cevaz vermeyenler de. Ben cevaz verilebileceğini düşünüyorum’ der. Halkın keyfi davranmasına zemin oluşturur. Haramdır demez. ‘Mecbur kalmamaya gayret sarf edin’ der. Bununla mecburiyeti haram hükmüne meşru zemin yapar.
Farzdır demez. ‘Yaparsanız daha iyi olur’ der. Hükmü mutlak olarak mubahlaştırır halkın gözünde. Farzdır demez. ‘Bu zamanda zorda olsa yapmaya çalışmak lazım der. Zorluğuna vurgu yapılarak gençleri İslami değerleri hafife almaları sağlanır. Farzdır demez, ‘bunu yapmayı tavsiye ediyorum’ der. Meseleyi Allahın mutlak emri olmaktan çıkarıp vicdani bir meseleye dönüştürür.
2. Demokraside her bir ibadet ve muamelat anlamını yitirir, içi boşaltılır. Cihat farizasını yerine getiren mümin teröristtir demokraside. Namaz, oruç, zekat, zorunlu olmayan ve yerine getirilmediğin de cezai müeyyide gerektirmeyen ‘ahlaki bir yogadır’ demokraside. Tesettür, vücudun tümünü örten bir dış elbise değil ‘Emniyette, Yargıda ve TSK dışında başını örtmektir’ demokraside. İçki, ‘okulların 100 metre ilerisinde ve gece içilmesi mübah olan bir içecektir’ demokraside. Faiz ise zaten ‘tercihli bir para kazanma yöntemidir’ demokraside***.*** Hal böyle iken Allah Subhanehu ve teala’nın hududunu çiğneyen bir demokrasi bizim değildir. Allah Subhanehu ve teala’nın haram kıldığına mubah diyen bir demokrasi bizim değildir.
3. Demokraside hakkın değil halkın tercihi önceliklidir. Referandum denilen bir üslupla hakk’ın yani Allah Subhanehu ve teala’nın emir ve yasakları ‘halka hizmet hakka hizmettir’ denerek halkın arzularına ve heveslerine bağlı hale getirilir. Oysa İslami olan halkın hakkın emrine muti olmasıdır. Bir meseleyi referanduma taşımak demek hakka rağmen halkın sözünü uygulamak demektir. Bu ise İslam’a aykırıdır.
Yöneticiyi seçme üslubuyla yönetici seçilir ancak ne ile yöneteceği bahis mevzu edilmez. Seçilen yöneticinin tayin ettiği bakanlar halkın ister İslam ile uyuşsun ister uyuşmasın her türlü taleplerini karşılamaya çalışır.
Serbest piyasa ekonomisi politikasıyla her türlü mal, ticaret metası sayılır ve vergisi ödendiği müddetçe kutsal bir iş sınıfında değerlendirilir. İster içki gibi Allah Subhanehu ve tealanın haram kıldığı bir malı satmak yoluyla, ister faiz gibi Allah Subhanehu ve Teala ile savaş yapılmış gibi günah kazandıran bir mal olsun. Tüm bunlara insanların hür iradelerinin belirleyeceği bir ticaret nazarıyla bakılır.
İctimai siyasetiyle kadınları bir meta olarak görür. Onları iffetli ve temiz bir toplum inşa eden bir anne olarak değil, aile içi şiddetin baş aktörü olarak görmek ister. Dolayısıyla demokrasiye göre kadın, özgür olmalı, dilediği vakitte, canının istediği yerde gezebilmeli, dilediği şekilde genel hayatta ve olmak istediği yerde olmalıdır. Buna namus bahanesiyle! engel olmak isteyen erkek ise hödük, kaba ve küstah ilan edilmelidir. İşte demokrasinin kadına ve erkeğe biçtiği rol budur.
Vaziyet bu kadar açık iken demokrasinin nesi ve hangi değeri sahiplenilmeli. Dini değerleri vicdana hapseden anlayışıyla gençliği Allaha imandan alıkoyan din özgürlüğü anlayışını mı? Her türlü batıl fikri sahiplenmeyi meşru karşılayan fikir özgürlüğünü mü? Aile kalesini dinamitleyen ve toplumda karmaşayı körükleyen şahsi hürriyetleri mi? Yoksa haram helal gözetmeden, kazancının meşruluğunu sorgulatmayan ve tamamen vergi eksenli kazancı farzlaştıran mülk edinme özgürlüğünü mü? Elbette tüm batıl düzenler gibi, krallık gibi, laiklik gibi, sosyalizm gibi demokraside batıldır, ret edilmeye müstehaktır. Tarih demokrasiye ait bir sayfayı daha çevirmelidir. Ve toplumlar bir daha dönmemek üzere demokrasiyi paketleyip atmalıdır hayatlarından…