Başlık, kavramların, aslından koparılıp bozuk nizamın fikirleriyle mefhumlaşarak yer ettiği zihinlere ilk bakışta iddialı gelse de hakikatin aslı tam da budur: “Demokrasi, Kur’an-ı Kerim’den razı değildir!”
Kur’an-ı Kerim’i yakma, İslâm’a, Allah’ın Rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ve Müslümanların sair mukaddesatına hakaret ve saldırılar bugünün meselesi değil; dün de vardı, bugün de var. Mekke’deki cahiliye toplumundan alın bugünkü post-modern cahiliyeye kadar bu saldırılar her dönem gizli ya da açık var olmuştur. İslâm Devleti’nin 13 asırlık egemenliğinde parmaklarını ısırırken, bugün; İslâm’ın muhafızı Hilâfet’in yokluğunda aleni olarak saldırıya geçmişlerdir.
“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, hâlbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman ‘inandık’ derler. Baş başa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: ‘Kininizle geberin!’ Şüphesiz ki Allah kalplerde olanı bilir.” [Âl-i İmrân Suresi 119]
“Paludan” denilen küstah kâfirin Kur’an-ı Kerim’i yakması, ayete uygun bir davranıştır. Ya Müslümanların yöneticileri? Allah aşkına siz hiç Kur’an-ı Kerim okumadınız mı? Okudunuz da artık sizi bu ayetler bağlamıyor mu? Kuru bir kınama ile mi Allah’ı razı edeceksiniz? Kelimetullah için canını ortaya koyan şehitlerle aynı cennete mi talipsiniz?
Ya siz alimler! Peygamberlerin varisleri, emanetçileri! Anlattığınız İslâm’da emanete hıyanetin hükmü nedir? Yöneticileri eyleme davet etmek, acizce kınayanları muhasebe etmek size farz değil mi?
Müslümanlar üzerine düşeni yaptı. Onlar sokaklarda mukaddesatına sahip çıktı ki ellerinden gelen budur. Ya icra makamında olanlar? Ordularıyla, diplomatik “zaferleriyle” övünenler, savaşları sonlandıran, dünyayı açlıktan kurtaran süper liderleriniz nerede?
Bakın, İsveç’teki alçaklığa sömürgeci kafir Batı ne diyor?
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, “İsveç'te ifade özgürlüğü var. Bu özgürlük bazen insanlara saygısız, iğrenç ve mide bulandırıcı eylemler gerçekleştirme hakkı verebiliyor.”
Ne kadar dokunaklı değil mi? Peki bu ifade özgürlüğünü kim koruyor? Elbette demokrasi!
İşte bahsettiğimiz konu aslında bu! Demokrasi, özgürlükler üzerine kuruludur. Bu özgürlükler Allah’ın çizdiği hudutları esaret ve bu sınırları aşmayı da hürriyet olarak tanımlar. “Kahrolsun istibdat, yaşasın özgürlük” sloganı da aslı itibariyle buraya dayanır. Bu slogan Jön Türklerin, İttihatçıların, İslâm Devleti’ne düşman Batı hayranı köle zihniyetin sloganıdır. Zaten kavramlarla oynayan ve İslâm’ı ortadan kaldıramayacağını anlayınca bir asırdır İslâm’ı, Batı’nın razı olacağı ruhani bir din haline getirmek için çaba sarf edenler de bu zevattır. Bunlara göre İslâm, yaratıcıyla kul arasındaki ilişkileri düzenler, insanların arasındaki ve insanların yönetimle olan işlerine karışmaz. Yani İslâm’ın yönetim nizamı, siyasi akidesi yoktur onlara göre… İşte bu da laikliktir. Batı’nın razı olduğu; İslâm’ı camilerde, toplantılarda, sohbetlerde, okullarda anlatmak, bozuk fikirlerini empoze etmek Kemalist, muhafazakar, milliyetçi ya da komünist partilerin asli görevidir.
Peki NATO ne dedi, bu küstah saldırıya?
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “İfade özgürlüğü, fikir özgürlüğü İsveç'te ve diğer tüm NATO ülkelerinde değerli bir ilke. Bu nedenle bu uygunsuz eylemler otomatik olarak yasa dışı sayılmaz” dedi.
İsveç de bu minvalde bir açıklama yaparak, ifade özgürlüğü ile yapılan şeytanca eyleme meşruiyet kazandırmaya çalıştı.
Bakınız açıklamalar birbirinin aynı! “Kur’an’ın yakılması önemli değil önemli olan ifade özgülüğü, fikir özgürlüğü” diyorlar aslında…
Adamlar ideolojik bakıyor ve kutsalı olan demokrasiye ve sözde özgürlüklere leke sürdürmüyor.
Ya Müslümanların yöneticileri, âlimler, kanaat önderleri? “Canı cehenneme demokrasinin, ifade ve fikir özgürlüğünün. Benim mukaddesim Kur’an-ı Kerim’dir. İsveç Büyükelçisi derhal topraklarımı terk etsin, NATO ile de bağımı kopartıyorum” diyebiliyorlar mı? İdeolojik bir duruş sergileyebiliyorlar mı? Maalesef ki hayır! Zira onlar da laik demokrasinin kanatları altında İslâmi kavramları istismar edip hem halktan oy topluyor hem de kanatları altına girdikleri Batı’dan ithal laik demokrasiyi koruyabilmek için “Bu demokrasi değil, namussuzluktur” diyerek düzenin sahiplerine nizamı öğretmeye çalışıyor. Aslında bal gibi demokrasinin ne olduğunu biliyorlar fakat Müslümanlara demokrasiyi pazarlama şekli bu. Müslümanlara, “Demokraside Rasulullah’a, İslâm’a ve mukaddesatına hakaret etmek de ifade özgürlüğüdür” dersen, pek tabi alıcısı olmaz. Kapitalizmde, “her mal yerine göre pazarlanır” zihniyeti vardır. Kapitalizm, karpuzu, soğuk memleketteysen “içini ısıtır”, sıcak memleketteysen “serinletir” diye pazarlayan gayri ahlaki fikirlere sahip bir pazarlama kültürüne sahiptir. “Önemli olan pazarlamaktır; reklamın abartıya kaçmasının, yalan söylemenin ne önemi var” mantığı esastır. “Günahları ifşa olmuş kapitalizm, kendini abartılı ambalajlarla demokrasi adıyla pazarlar.”
Peki bunlara karşılık olarak Müslümanların başındaki yöneticiler ne dedi?
Tıpkı Fransa’da “Charlie Hebdo” paçavrasının Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret içerikli karikatürler yayınlamasının ardından yaptıklarını tekrarladılar: Kınadılar! Ama “şiddetli” bir şekilde kınadılar. Öyle kınadılar ki bir küstah kâfir daha çıktı ve Hollanda’da Kur’an-ı Kerim’in sayfalarını yırtıp sokağa savurdu ve çiğnedi. Nasıl da işe yarıyor(!) değil mi, kınamak!
Bunun adına psikologlar “Kırık cam teorisi” diyorlar. Bu teori, “Bir pencerenin kırılması ve tamir edilmemesi durumunda yakında tüm pencerelerin kırılacağı” fikrine dayanır. Birisi çıkar marjinal bir eylem yapar. Buna had bildirilmezse “ne istersen yap, nasıl olsa kimse umursamıyor” fikri hâkim olur.
Öyle de oluyor! İslâm’ın muhafızı, kalkanı Hilâfet olmadığı için sahipsiz bir ev gibi İslâm’ın tüm pencereleri tek tek kırılıyor. Sonra -sözde- evin sahibi başını kırılan pencereden çıkarıp “taşı atanlar sizi şiddetle kınıyorum” diyor. Ev ahalisi ayaklanıyor ve had bildirmek istiyor ama -sözde- ev sahibi, herkesi sabah namazına davet ediyor, “Kur’an okuyalım” diyor ama “Kur’an’ı uygulayalım, bunları mahalleden kovalım” zinhar demiyor. Ahali böylece teskin ediliyor.
Öyle ya! İslâm’a, Rasulullah’a hakaret eden kâfirlerin cenazelerine gidip kâfirlerle kol kola Paris sokaklarını arşınlayan yöneticilerimiz varken bize daha büyük kötülüğü kim yapabilir?
Başta da dediğim gibi; “Evet, onlar sizi sevmez!” NATO, BM, Londra, Washington, Brüksel, Moskova, Tel-Aviv vs. sizi sevmez. Sizden razı olmazlar!
“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: ‘Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.’ Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” [Bakara Suresi 120]
Şüphesiz Allah doğruyu söyler! Açıkça görülüyor ki onlar, İslâm’dan razı değil. Peki, siz demokrasiden, laiklikten razı mısınız?
Ekran bülbülü, nizamı koruyup kollayarak semiren, ancak aslında hakkı söylemekle memur âlimler, susuyor ve başlarını kuma gömüyor.
Taklacı güvercin, Batı’ya meftun, hayatta var olma gayemize saldırıları kınayarak geçiştiren siyasiler susuyor.
Ya siz? Siz de susacak mısınız?
Demokrasi, Kur’an-ı Kerim’den razı değil!
Siz demokrasiden razı mısınız?
“Okçular tepesi” diye demokrasinin sandıklarına çağırıp Roma nizamı için nöbet tutturanlar, bir asırlık nöbetinizde sizi uyuturken elinizdeki ganimetin, İslâm soslu CHP'nin “altı oku” olduğunun farkında mısınız?
Pencerelerinizi kıranlara karşı hakkı tutup kaldırmayacak mısınız?
Evinize, İslâm’a sahip çıkmayacak mısınız?
Biz susmayacağız!
Ve şöyle diyeceğiz:
Ne besili bülbülüm
Ne taklacı güvercin
Göklerde bir kartalım
Kavgam var Allah için!