Çok Şeyimizi Kaybettik Ama Tek Şeyle Kazanabiliriz...
25 Nisan 2019

Çok Şeyimizi Kaybettik Ama Tek Şeyle Kazanabiliriz...

Hey gidi günler hey! Bir zamanlar güler yüzlü çocuklar görünce şeker verirdiniz, elini tutardınız, belki de bir makas alır yanağından ve ortak olurdunuz sevincine… Uzaktan da olsa severdiniz, el sallardınız vs. Şimdi böyle çocuklar gördüğünüzde yüzünüzü çeviriyorsunuz değil mi? Eğer yanlarında velileri varsa yanlış anlarlar, çocuklarını sakınırlar, çevrede olup biten ahlaksızlıklar akıllarına gelir ve ne siz çocukları sevebilirsiniz, ne de anne-babaları o çocukların size yakınlaşmasını kabul eder. Onlar da haklı, siz de haklısınız. Devir değişti; güven, edep, hayâ kavramları anlamsız hale geldi; içi dışına çıktı, çıkarıldı. Her gün izlediğiniz diziler, filmler, yarışmalar ve çocukların idolü haline gelmiş karakterler çürümüş fikirler pompalamakta, kokuşmuşluk sular seller gibi akıp gitmektedir.

Hey gidi günler hey! Bir zamanlar toplu taşıma araçlarında bayanlara pozitif ayrımcılık gösteren namuslu ve iffetli erkekler vardı. Yine erkeklerden kendini sakınan muhlise bayanlar vardı. En konforsuz araçlarda birbirlerini hiç rahatsız etmezler; erkekler bir yanda öbekleşir, bayanlar ayakta kalmaz ve yolculuk bitene kadar otobüslerin tıngırtısından başka gürültü çıkmazdı. Şimdi sessiz ve konforlu otobüslerden çığlık atan kadınların seslerine şahit oluyoruz. Namussuz erkeklerden kendini korumak için haykırıyorlar. Sende haklısın kıymetli bacım, devir değişti tabi. Şimdi okullarda ahlak dersi verilmiyor, verilse de uygulanmayan dersin anlamı kalmıyor. Hadi diyelim oldu bir hata, gereken ceza verilmiyor, verilse de caydırıcı olmuyor. Neresinden tutarsan tut hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Ah sevimli çocuk, ah iffetli bacı, siz haklarınızı, namuslarınızı koruyacak bir kalkanı hiç görmediniz, tanımadınız. İslâm’ın yüksek ideallerini anlamamış yöneticiler tarafından yönetildiniz ve onlar sizi basit ideallerine kurban ettiler. Mesela can emniyetiniz yok, mal emniyetiniz yok, nesil ve nefis emniyetiniz yok, bütün bunları bir çırpıda kaybettiniz. Size bunların yerine Batı kültürünü verdiler, içinin ahlaksızlık ve yozlaşmışlıkla dolu olduğu altın kaplamalı tepside sunarak. Fakat yıllar geçtikçe o “muasır medeniyet” denilen dünyanın çivisinin çıktığına şahit oluyorsunuz. İdam istiyorsunuz, kısas istiyorsunuz, var olan hukukun yetersiz olduğunu görüyor ve değişmesini istiyorsunuz. Fakat ne yazık ki, yöneticileriniz sizin bu taleplerinizi duygusal ve hamasi talepler olarak görüp sükûnet çağrısı yapıyor. Ateş düştüğü yeri yakar azizim, o da elbet bir gün yanar.

Şimdi kıymetli kardeşim sen Halife Mutasım’ın hayatına bir bak; senin başına gelenin çok azını yaşayan bir bacımın feryadına koşan halifeyi oku. Onun haykırışına kulak tıkamayıp ordularını seferber eden Halife’ni bir tanı. Ahlaksızlığı kendi topraklarına getirecek diye Batı’ya savaş tehditleri savuran Sultan Süleyman’ın nasıl bir kalkan olduğunu tahayyül et. Halkının namusu ve şerefine halel gelecek diye yüzü gülmeyen Selahaddinleri bir düşün. Düşün ki ufkun açılsın, doğruyu anla ve kendine gel! Sen bir çığlık atmıştın; “Ben susmayacağım, sen utanacaksın!” diye. Sen çığlık atınca utanmayanları da utandır. Onları da yerin dibine sok ki, harekete geçmedikleri her an yüzünüze bakamaz hale gelsinler.

Şimdi sana son çağrım: Biz çok şeyimizi kaybettik; canımızı, malımızı, evladımızı… Fakat hiç birisi iffet ve namus duygumuzun kaybolması kadar içimizi acıtmadı. Şimdi onları da kaybediyoruz, fakat daha da acısı utanmayı kaybediyoruz. Utanılacak hale düşenlerin pişkin bir halde sükûnet çağrısı yaptıklarını duydukça, umutlarımızı kaybediyoruz. Reflekslerimizi, tavırlarımızı ve duruşlarımızı kaybediyoruz. Alışıyoruz, çaresizleşiyor ve çürüyoruz…

Çok şeyimizi kaybettik ama tek şeyle kazanabiliriz…

Şimdi bütün bu kaybettiklerimizi tek bir şey ile kazanabiliriz. İslâm ile... İslâm’ı doyasıya yaşayacağımız bir hayata kavuşarak, İslâm’ın devletini, Hilâfet’i kurarak. Her şeyi denedin bir de bunu dene.