“Günümüz çocuk eğitimindeki zorluklar bu şekli ile muhtemelen tarihte daha önce görülmedi” demiş olsak, herhalde mübalağa etmiş olmayız. Ebeveynlerin mücadele etmek zorunda kaldığı imtihanların bazen kişilerin birey olarak yaşadığı imtihanlardan katbekat daha ağır olduğunu görüyoruz. Gözünüzün önünde çocuklarınız adeta eriyor, ahlaki yapısı yok oluyor, dinî hassasiyetlerden tamamen uzaklaşıyor ve siz ebeveynler olarak onları kendinize çekemiyorsunuz. Bu hasletleri zorla vermeye kalkışsanız -mesela dayak gibi tedbirlere başvurmuş olsanız- bu sefer karşınıza “kadın ve çocuk hakları” diye bas bas bağıran kuruluşlarının çalışmaları sonrasında çıkartılmış -sözde- “şiddeti önleme yasaları” karşınıza çıkıyor. Kız çocuğunuz okulun veya çevresindeki kişilerin ya da sosyal medya araçlarında edindiği arkadaşlıkların etkisinde kalarak mefhumlarını tahribata uğratmış olabilir ve siz de bu durumu düzeltme adına kızınızla bir takım tartışmalara girmiş olabilirsiniz. Fakat o sizinle girdiği münakaşalardan bıkmış ve yorulmuş ise çok hızlı bir şekilde elinizden alınabilmektedir. Böylece çocuklarımız adeta elinizden kayıp gitmektedir. Durum böyle olunca da çocuklarını kaybetme korkusu yaşayan kimi ailelerin, kendilerinin asla razı olmayacakları fikir, davranış ve tutumları, çocukları için normal görmeye başladıklarına daha doğrusu normal görmek zorunda kaldıklarına şahit olmaktayız maalesef. Baskın karakterli kimi ailelerin de yine aynı endişelerle çocuklarına sert müdahalelerde bulunduklarına, bu müdahalenin sonucu olarak ya ebeveynlerin katil olduklarına ya da çocuklarının evden kaçarak onları terk ettiklerine şahitlik ediyoruz.
Şu durumda dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta; çocuklarımızın sahip olduğu düşüncelere (mefhumlara) etki ve bununla beraber olmazsa olmaz olan dini duyguların verilmesi ve en az haftada bir kez düzenli olarak İslâmi atmosferi teneffüs edebilecekleri ortamların var edilmesidir. Şayet biz çocuklarımızın akıllarına ve duygularına etki edemez isek işte o zaman art niyetli, gayri İslâmi hedefleri olan birileri onların akıllarına ve duygularına etki edecektir. Dolayısıyla bu konuda ailenin duruşu ve o duruşunu çocuklarına hissettirmiş olması çok ama çok önemlidir.
Batı ve onların aveneleri çocuklarımızın beyinlerini, benliklerini çalabilmek için akla, hayale gelmeyen desiseler oynamaktadırlar. Bu desiselerin teknolojik araçlarla da desteklendiği ve adeta çocuklarımızın odalarına, hayal dünyalarına kadar girdiklerini maalesef çok acı bir gerçek olarak bilmekteyiz. Çocukların ilgi duydukları ve kolayca etkilenebilecekleri oyunlar, romanlar, dizi ve filmlerle onları etkilemeye çalışmaktadırlar. ABD’nin bir numaralı aracı video paylaşım platformu olan Youtube gibi sanal âlemdeki görsel araçlar -olumlu yönleri olmakla birlikte- birçok olumsuzlukları da barındıran bir ortam olduğu hepimizin malumudur. Milyonlarca youtuber, değişik programlarla adeta çocuklarımızın gerçek dünyadan koparılıp sanal âleme hapsolmasına neden olmaktadır. Bu çocuklarımız zamanla düzenli olarak izledikleri sanal âlemdeki bu zevata hayran olmakta; onların giyindikleri gibi giyinmekte, onlar gibi konuşmaktadırlar. Hayatlarının önemli bir kısmını yani günde 5-6 saatini akıllı telefonunun Youtube, Twitter, Instagram veya Facebook gibi sosyal medya platformlarında geçirmektedirler. Bilhassa ergenlik çağlarında benlik ve şahsiyetleri oluştuğundan daha ciddi bir tehlike arz eden bu platformların kullanımına özellikle bu dönemdeki çocuklar için çok dikkat edilmesi gerekiyor.
Bu durumu çok erken tespit edemeyen ailelerin çocukları belirli bir yaşa geldiğinde o ailenin elinden uçup gitmektedir. O ebeveynler -mezkûr cümlelerimde de söylemiş olduğum gibi-; pasif bir karaktere sahiplerse susarak, olup bitenleri izlemekle yetinmekteler yok, eğer baskın bir karaktere sahiplerse o zaman da uyguladıkları baskı ile çocukların evden kaçmalarına sebebiyet vermektedirler. Dolayısıyla bu durum adeta atasözünde geçtiği üzere “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” misali kör bir döngü olacaktır. Lakin bunun önlenmesi için zor da olsa bir çözümü mevcut. Çözüm derken tabii ki köklü bir çözümden bahsetmiyoruz. Nitekim gerçek ve kalıcı çözüm hiç kuşkusuz devletin İslâmi Devlet’e evrilmesi ve eğitim siyasetinden tutun da sosyal medya, görsel araçların düzenlenmesine kadar birçok alanda Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın koyduğu kuralları ikame ederek mümkündür. Bu tabii ki o ana kadar elimiz kolumuz bağlı bir şekilde bekleyelim ve olanları olduğu gibi kabul edelim şeklinde anlaşılmaması gerekmektedir. Allah korusun aksi hâlde çocuklarımız bir bir elimizden uçup gidecektir.
Çözüm meselesine gelmeden önce evvelinde şunu da hatırlatmak istiyorum: Çözüm hiç bir zaman %100’dür denilemez. Yani çözüm bu şekli ile herkes için garanti teşkil etmemektedir. Nitekim dünya bir imtihan dünyası ve hiç bir zaman “şunu yaparsan şu olacak” diyemeyiz. En güvendiği anda bile başka bir şey olabilir, en güvendiği kişi dahi şeytanın tuzağına düşmüş olabilir. Onun için öncesinde bu hatırlatmayı yapmak zorundayız aksi hâlde “ben yaptım lakin olmadı” diye bir eleştiri olmamalı. Fakat şu kesin bir şekilde dile getirilebilir inşallah: Biz Rabbimizin emirleri doğrultusunda hareket ettiğimiz sürece biiznillah kaybedenlerden olmayacağız! Çocuklarımız, hanımlarımız, mal ve imkânlarımızla imtihan edilsek de yani onları kaybetmiş olsak da isyan etmeyerek bilakis sabrederek mücadele etmeliyiz ve neticesinde inşallah kaybedenlerden olmayacağız.
Çözüm olarak dengeli bir şekilde iki mesele üzerinde durmamız gerekmektedir. Bunlardan birincisi, harama gidecek tüm imkânları çocuğumuzdan almak ve buna paralel olarak o çocuğun aklına hitap etmek ile beraber hislerine de ulaşmak olmalı. Bu iki dengeli mesele haricinde tabii ki ebeveynlerin kendisi de oldukça önemlidir. Yani siz kişi olarak söylediklerinizi yapmaz iseniz tam tersine söyledikleriniz ile çelişirseniz, zaten baştan kaybetmiş olursunuz. Dolayısıyla evvela biz kendimizi değiştireceğiz ondan sonra çocuklarımızı biiznillah değiştirebiliriz. Ebeveynler olarak ve bilhassa evin reisi olan bey ailesine, en azından günde bir iki saat ayırması gerekir; mümkünse haftada bir gün, en azından günün yarısını yani 6-7 saati ailesi ile vakit geçirmesi yerinde olur.
Yine aile bireyleri olarak tabii ki İslâmi hassasiyetlere dikkat etmemiz ve bu durumu çocuklarımıza hissettirmemiz gerekiyor. Çocuklarımız belirli yaşa geldiğinde yani 10 yaşından sonra mümkünse anne ve baba olarak onlarla 30 dk. özel görüşmeler yapılmalı. Onlara özel vakit ayrıldığını ve onlara önem verdiğimizi hissettirmemiz gerekiyor. Bu davranışın çocuklarımızın üstünde önemli bir etki bıraktığını inkâr edemeyiz. Aile içerisinde dinî sohbetlerin oldukça önemli olduğunu dile getirirken, buna paralel olarak -kanımca belki daha önemli olan bir faktör de- çocuklarımızın kendi yaşıtları olan belki onlardan 5-10 yaştan daha büyük olmayan lakin onlara abilik, ablalık yapabilecek olan sohbet halkalarının oluşturulmasıdır. Bu abilerin ve ablaların yapacağı sohbetler ise kesinlikle şu iki konuyu içermesi gerekmektedir. Birinci mevzu kesinlikle o çocuğun aklına hitap eden itikadi (akidevi) konular olmalı. Bu sohbetlerle o çocuk neden var olduğunu, varlığının nedenini anlaması gerekiyor. O çocuk sohbetlerden çıktığında dünyaya, kâinata hatta insana tamamen başka bir pencereden bakmalı. O çocuk, ölümü daha ciddiye alırken ölüm sonrasını da görürcesine idrak etmeli. O çocuk yaratıcının varlığını kendi varlığı gibi açık bir şekilde idrak etmeli. Bu konuda zerre şüphe duymamalı ve aklına takılan, kalbinden geçen tüm soruları sorabilmeli ve onların cevabını da almalıdır.
İtikadi konular haricinde ise olmazsa olmaz olan hissi, nefsiyet ağırlıklı sohbetlerdir. Bu sohbetlerin içeriği anlaşılması için şu şekilde bir örnek verebiliriz daha doğrusu akli kıyas yapabiliriz. Bir çocuk için itikat cep telefonunun aküsü iken o çocuğun nefsiyet eksenli sohbetleri ise o akünün şarj aleti ile dolu tutulmasıdır. Yani düşünün bir cep telefonunuz var ve o telefonun enerji kaynağı olan aküye de sahipsiniz. Lakin o akü düzenli olarak şarj aletine takılmaz ise yani itikat sahibi olan çocuğumuza nefsiyetini güçlendirecek fikirler ve eylemler gösterilmez ise o cep telefonu işlevsiz kalacaktır, tıpkı çocuklarımız gibi… O çocuklarımız anladığı doğrultuda yaşamakta zorluk çekecektir. Neden? Çünkü duyguları aklına galebe çalacaktır. O çocuk, zihin dünyası ile ahirette olacağına, akü (iman) zayıf olduğundan başka âlemlerde olacaktır; dinî bağlamda işlevsiz kalacaktır. Bunun için itikadi meseleler kadar nefsiyet meseleleri de bir o kadar önemlidir.
Tüm bunlar yapılırken şu hatayı kesinlikle yapmamalıyız: Çocuklarımız özellikle ergenlik dönemlerinde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamakta zorluk çekebilirler. Yine çok ciddi bir şekilde arkadaşlarından etkileniyor olabilirler. Bu etki bazen onların kararlarını olumsuz anlamda etkileyebilmektedir. O sebepten, arkadaşı iyi olursa çocuğumuzun iyi olmasına etki etmesi muhtemeldir ve yine arkadaşı kötü olursa çocuğumuza olumsuz manada etki edecektir. Bu minvalde arkadaş ortamlarının çok iyi tetkik edilmesi gerekiyor. O arkadaşlarını da mümkünse kendimize çekmenin gayreti içerisinde olmalıyız. Yani çocuklarımızın arkadaşları İslâmi hassasiyetlerden uzaklarsa çocuklarımız onları iyi olan yere, İslâm’a çekmelidir. Yok, bu mümkün değilse çocuğumuzu acilen o arkadaş ortamından uzaklaştırmamız gerekiyor.
Özetleyecek olursak; çocuklarımızı Batı’nın pençesinden kurtarabilmemiz için biz aile bireyleri olarak İslâm’ı yaşamalıyız. Yine aile bireyleri olarak ailemize ve bilhassa çocuklarımıza düzenli olarak vakit ayırmamız gerekiyor. Ayrıca imkân el veriyorsa “Seyahat edin, sıhhat bulun!”[Ahmet b. Hanbel, 3/280; Aclunî, 1/445] hadis-i şerifi gereği ailemizle bir-iki günlüğüne de olsa arada bir seyahat etmek gerekiyor. Bu ziyaretleri, sıla-i rahimle ilişkilendirebiliriz. Ama önemli olan aile ile uzun bir zaman bir arada olmak. Yine çocuklarımızın itikadi ve nefsî alt yapısını, hem biz aile bireyleri olarak hem de örnek alabilecekleri ve yaş olarak onlardan çok fazla uzak olmayan gençlerden bu dersleri düzenli olarak görmeleri gerekiyor.
Rabbim tüm ümmet-i Muhammed’in çocuklarını korusun. (Âmin)