“Charlie Hebdo” Saldırısının Nedeni Fransa!
09 Ocak 2015

“Charlie Hebdo” Saldırısının Nedeni Fransa!

Komplo kuran tüm kişileri dehşete düşürmenin zamanı geldi.

Kanun adamları, Terörü başlatın!

Dehşete düşüren bu ifade Fransız devriminin ilk yıllarında yürütme yetkisini elinde bulunduran Convention‘e (kongre) ait.

Henüz Fransız devrimi ilk yıllarını yaşıyordu. Devrimi iç ve dış tehditlere karşı korumak için yürütme yetkisinin verildiği Convention, kendisini büyük yetkilerle donatıyor. Ardından bir bildiri yayınlayarak kanun adamlarına bir çağrı yapıyor. Çağrı’da; "Komplo kuran tüm kişileri dehşete düşürmenin zamanı geldi. Kanun adamları, Terörü başlatın” deniliyor.

Kamu güvenliğinden sorumlu Fransız devriminin liderlerinden, hukukçu ve politikacı Maximilien Robespierre “Terörü” ateşli bir şekilde savunuyor. Göreve getirilmesinden, despotluk suçundan yargılanarak idam edildiği, 28 Temmuz 1794 tarihine kadar binlerce kişinin infaz edilmesini sağlıyor.

Fransa, devrimden sonra öyle bir paranoya kapılıyor ki “Terör” uygulamak için idam sehpaları yerine daha hızlı ölüm olması için “giyotin” denilen bir ölüm makinesi bile icat ediyor. Giyotin ile tanışmak için “Cumhuriyet karşıtı” ifadesini kullanmak bile yeterli olabiliyor. Öldürülen insanların sayısı yaklaşık 40 bin olduğu söyleniyor. Mucidin adının verildiği bu makine daha sonra “madam giyotin” ve “ulusal jilet” olarak da anılmaya başlıyor.


Ancak “terörün” ateşli savunucusu Madam Maximilien Robespierre de en sonunda “giyotin” ile öldürülmekten kurtulamıyor. Yargılamadan yapılan bu “TERÖR” uygulaması, halk üzerinde öyle büyük bir korku bırakır ki, devlet eliyle gerçekleşen ilk “terör” olarak tarihe geçer.

“Terörü başlatın” çağrısı yapan, kendi ülkesinde binlerce insanı öldüren, Orta Afrika’da, Irak’ta, Libya’da binlerce kişiyi katleden Fransa’nın, “terörle” savaşı hiçte inandırıcı gelmemektedir. Öncelikle Fransa, kendi yaptığı “terörün” hesabını vermelidir. Fransa’nın özellikle Cezair’de ve dünyanın birçok yerinde işlediği suçları burada zikretmeye kalksak ciltlere sığmaz.


07 Ocak tarihinde Fransa'da, Allah’ın Rasulü Sallahu Aleyhi Vessellem’in sözde “karikatürünü” yayımlayan mizah dergisine saldırı düzenlendi. Saldırıda 12 kişi öldürüldü. Biranda tüm dünya gündemi bu olayla çalkalandı ve hiçbir şey henüz belli olmadan “terör” olayı üzerinde durulmaya başlandı.

Günümüz dünyası, “terör” kelimesini neredeyse İslam ve Müslümanlarla eş anlamlı bir şekilde kullandığı bir algı operasyonuyla karşı karşıyayız. Fransa’da 12 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayda haber merkezleri daha ilk anda Müslümanları hedef göstermesi bu algı operasyonunu bize göstermektedir. Fransa’da yaşanan bu olayı medya, canlı yayınlarla sunarak aslında tüm dünyaya operasyon çekmektedir.

Hâlbuki Fransa’da yaşanan bu olaya ”güvenlik” meselesi olarak bakılması gerekir. Bir ya da iki kişinin yaptığı bir eylemden, bir grup ya da bir toplumu suçlu ilan edemezsiniz. Burada asıl sorumlu olan Fransa devletidir. Çünkü halkın güvenliğini sağlamak onun görevidir.

Yani bu fiili işleyenler, eğer Çinli olsaydı tüm Çin halkı, sorumlu tutacaklar mıydı?

Yine Sultanahmet eylemini yapan, Rus uyruklu bir kadından dolayı tüm Rus halkı sorumlu tutulabilir mi?

Özellikle Türkiye’deki kimi işlenen suikastlarda, yabancı istihbarat kuruluşların direk parmağı olmasına rağmen ismi geçen ülkeye karşı herhangi bir yaptırım gelmemektedir. Ancak Fransa’da işlenen bir cinayetten tüm Müslümanlara yönelik bir saldırının olması batı’nın ve batı kafalıların dertlerinin başka olduğunu göstermektedir. Bu durum onların hiçte samimi olmadığını göstermektedir.

Herhangi bir şiddet olayı karşısında maalesef insan, olayların sebeplerinden ziyade sonuca odaklanmaktadır. Terör saldırılarının neticesinde yaşanılanları medya onlarca kez tekrar ederek zihinlerimizde uzun süreli etki yaratabilmek amacıyla dramatize etmektedir. Saldırıların gerçek sorumlularını anlamak için kendimizi zorladığımızda ise daha çok zihnimiz bu noktaya demirleyip kalmaktadır. Böylece algımızı yönetebilmektedirler.

Müslümanların, kanaat önderlerinin ve yöneticilerin dikkat etmesi gereken şey İslam kültürünün yaşanan bu tarz olaylara asla zemin oluşturmadığıdır. Aksine bu olayların yaşanmasına zemin hazırlayanın bizzat batı kültürü ve ideolojisi olduğudur. Fransız devriminden sonra bugünkü şeklini alan Kapitalist sistemin bizzat kendisi fitne yayarak kaos ve terör üretmiştir. Kapitalist ideoloji terör, kaos ve çatışma çıkartarak sömürü düzenini ayakta tutmaktadır. Mesela Irak’ı nasıl izah edebilirler çok merak ediyorum.

Fransa’da yaşanan olayla ilgili deniliyor ki; “herkes, amasız, fakatsız yaşanan bu olayı kınamalıdır.” Yani deniliyor ki “Fransa’nın ya da batı’nın işlediği suçları sayarak, olaya sebebiyet veren şeyin Fransa’nın, Müslümanlara karşı işlemiş olduğu suçlar olduğunu söylemeyin.” Sebepten ziyade sonuca odaklanın. Çünkü artık “terör” Fransız devriminin ilk yıllarında kullanıldığı anlamında kullanılmıyor. Çünkü artık “devlet terörü” diye bir şey yok. Artık devrim tamamlandı. Dünya’nın hangi sistem ile yönetileceği belirlendi. Bu düzene kim karşı çıkarsa terör yaftasıyla yargılanacaktır. Müslümanlarda bu sistemin bir parçası olmalıdır. Fransa’da, Pazar günü yapılacak eyleme Müslümanların davet edilmesi de bunu göstermektedir.

Diğer taraftan özellikle Yemen El Kaide’sinin isminin zikredilmesi, Yemen’e yönelik bir saldırı olabileceğini de akıllara getiriyor.

Fransa yaşanan bu olaydan sonra acaba politikalarını gözden geçirir mi? Yoksa 11 Eylül hadisesine benzetilen Charlie Hebdo olayı, Fransa’nın terörle savaşına yeni bir gerekçe mi oluşturur?

11 Eylül hadisesi AB-D’nin “terörle” savaşına gerekçe gösterilerek ülkelerin işgaline gerekçe gösteriliyor da, 11 Eylül’ün bizzat kendisi bir nedene sahip değil mi?

10 yıllık Amerikan işgali ve ardında bıraktığı yönetimin, yine bizzat uygulamaları Irak’ta yaşanan durumun doğmasının sebebi değil midir?

Hakeza Ortadoğuda’ki halk ayaklanmalarının başlamasının nedeni bu ülkelerdeki despot yöneticilerin bizzat uygulamalarının neticesi değil midir?

Suriye kasabının barışcıl gösterilere karşı silahla karşılık vermesi neticesinde, Suriye halkının da silahlı bir direniş başlatmasının nedeni değil midir?

Sonuç olarak bu mesele sadece Fransa ile alakalı bir mesele olarak kalmayacağı bilinen bir gerçektir. Nitekim “görünen köy kılavuz istemez.” AB-D ve tüm bölge devletlerinin de katıldığı, destek verdiği, Suriye’de ve Irak’ta “terörle savaş” adı altında 100’ün üzerinde devlet işbirliği halindedir. Bunun için 500 milyar dolar gibi bir sermayeden bahsedilmektedir. Dolayısıyla Amerika, Avrupa ve tüm bölge devletleri siyasi tutumlarına göre bu tür eylemlerin odağı olma korkusunu yaşıyorlar. Çünkü bu durumu el birliği içerisinde beraber inşa ettiler.

@OYildiz99