İstanbul/Atatürk Havalimanında canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Her kim yaptıysa bu hain saldırıyı lanetliyor, ölen Müslümanlara Allah’tan rahmet yaralılara acil şifalar diliyorum. İslam coğrafyasında ki terör olaylarının asıl aktörleri ABD, İngiltere, Rusya, İsrail, Fransa olduğu halde bunları görmemek, görmezden gelmek Batı'nın projelerine ''Taşeronluk''yapmaktan başka bir şey değildir. Şimdi Türkiye ‘’İsrail’’ arasında yapılan anlaşmaya değinmek istiyorum.
Gazze’ye yardım için 30 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye’den yola çıkan Mavi Marmara yardım gemisi, daha Gazze’ye varamadan uluslararası sularda İsrail’in müdahalesiyle durduruldu. Sabaha yakın bir saatte yapılan baskınla dokuz Müslüman kardeşimiz şehit edildi, yaralananlar oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. O tarihten sonra Türkiye İsrail ilişkilerinde siyaseten bir gerilme oldu. Siyaseten diyorum zira bu tarihten sonra ticari verilerde hızlı bir artışın olduğu delilleriyle sabit. Yine o dönem de yöneticiler tarafından diplomatik dil kullanılmadan karşılıklı sataşmalar yaşandı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, Yahudi ‘’İsrail’’e karşı; “İsrail terör devletidir,-Siz öldürmesini iyi bilirsiniz,-‘İsrail’’in mazlum Filistin halkına yaptıklarının hesabını soracağız” diyordu.
Gerilen Türkiye ‘’İsrail’’ ilişkilerinde yetkililerin zaman zaman açıklamalarıyla gerginliğin giderilmesi ve yakınlaşmanın hazırlanmasına yönelik çeşitli tarihlerde girişimler oldu. Bunlardan birisinde 2015 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkmenistan ziyareti dönüşünde, Orta Doğu’nun Türkiye-İsrail yakınlaşmasına ihtiyacı olduğunu ifade etti. Türkiye’nin bu adımlarına İsrail’den de karşılık geldi. Dışişleri Bakanlığı müsteşarı General Dore Gold, “İsrail’’ Türkiye’yle hep istikrarlı ilişkilere sahip olmak istemektedir ve mütemadiyen bunu sağlamanın yollarını aramaktadır” dedi.
İlerleyen süreçte Türkiye tekrar barış ortamının sağlanabilmesi için ‘’İsrail’’e üç şart sundu. Birincisi Özür, ikincisi ölenler için tazminat, üçüncüsü Gazze ablukasının kaldırılması. Süreç içerisinde resmi olmayan bir dille Başbakan Erdoğan’dan özür dilendiği ifade edildi. Ailelere verilmek üzere 20 milyar dolar tazminatta uzlaşıldı. Gazze ablukasının kaldırılması konusu ise muamma. Kapalı kapılar ardında yapılan uzun süreli ’gizli’ görüşmeler ve ABD Başkan yardımcısı Joe Biden’ın de devreye girmesiyle anlaşma metni üzerine mutabakata varıldı ve imzalandı. Burada dikkatinizi şu iki kelimeye çekmek istiyorum. Birisi ‘’Ambargo’’ diğeri ise ‘’Abluka’’
**Ambargo;**Siyasi, Askerîve iktisadî nedenlerle bir ülkeyi ekonomik açıdan zor duruma düşürmek için ticaret mallarının giriş çıkışının, ithalat ve ihracatının yasaklanması. Abluka; Bir ülkenin, diğerinin çevresini sarıp dışarı ile ilişkilerini zor kullanarak kesme, kıyılarından bir bölümüne veya tümüne giriş ve çıkışı engellemeyi amaçlayan önlemlerdir.
Yöneticiler siyasi mesajlarını bu iki kelime üzerinden veriyorlar. Abluka kalkmadıkça, Ambargonun yumuşatılması veya kaldırılması bir şey ifade etmiyor. Çünkü yaptırımlar Abluka şartları üzerinden uygulanıyor. Anlaşma şartları da, Ablukanın uygulandığı Aşdod limanı üzerinden yardımların kabulünü içeriyor. Anlaşma sonrası Başbakan Binali Yıldırım, Ambargonun kalkacağını önümüzdeki Cuma günü ilk gemimiz Aştod limanına 10 bin tonun üzerinde insani yardımla hareket edeceğini bu sayede ambargonun Türkiye öncülüğünde kalkmış olacağını ifade etti. ‘’İsrail’’ Başbakanı Benyamin Netanyahu ise, ablukanın kaldırılmadığını deniz yolu ablukasının devam ettiğini söylerken, denizden abluka bizim için çok önemli. Bu konuda taviz vermeye hazır değilim dedi. Netanyahu'yla birlikte bir basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise "Gelişmelerden dolayı çok memnunuz. Arzu ettiğimiz yönde adımlar atılıyor" diye konuştu.
Mavi Marmara, Gazze’ye yardım götürmek üzere Türkiye’den yola çıktığında ‘’İsrail’’, yardım gemisinin Aşdod Limanı’na yanaştırılmasını istemişti. Ancak Mavi Marmara, Gazze’ye doğrudan denizden ulaşmak üzere yoluna devam edince, ‘’İsrail’hukuksuz bir şekilde uluslararası karasularda operasyon yaptı. Kabul edilen anlaşmada, Türkiye’nin Gazze'ye yönelik yapacağı tüm yardımları Aşdod Limanı üzerinden geçirileceği yer alıyor. Hükümetin Aşdod Limanı şartını, yani tüm yardımlarının ‘’İsrail’’ denetiminden geçtikten sonra Gazze’ye gitmesini kabul etmesi, ‘’İsrail’’ ablukasının AKP hükümeti tarafından “resmen tanınması” anlamını taşımakta.
Evet! “İsrail” ablukası bu anlaşmayla resmi bir kimlik kazanmıştır.
Müslümanların ortak bir davası olan Filistin davasının ayaklar altına alındığı, işgalci katil İsrail devletinin meşrulaştırıldığı anlaşmanın, Müslümanlar nezdinde hiçbir anlamı ve geçerliliği yoktur. Filistin davası; dünya menfaatleri ve ABD’ye bağlılıkları gereği Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP yöneticileri tarafından ihanete uğramıştır.
-Hani mazlum Gazze halkı? Hani Filistin? Hani Kudüs? Hani Mescidi Aksa?
-Hani İsrail terör devletiydi?
-Hani İsrail’in mazlum Filistin halkına yaptıklarının hesabı sorulacaktı?
**-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hani O masum çocukların ahı, o masum annelerin feryadı er ya da geç İsrail'den sorulacaktı..???
Yardım gönderilmesin demiyorum, bununla yetinmenin yanlışlığını ifade ediyorum. Zulme rıza göstermenin zulüm olduğunu söylüyorum. Yıllardır gönderdiğimiz yardımlar ‘’İsrail'’in hangi zulmüne engel oldu ki? Cezaevine atılan hangi çocuğun kurtuluşunu sağladı? Namusu kirletilen hangi bacımızın feryadına yetişti? Bombalamak için kalkan hangi uçağı geri çevirdi? Evleri köyleri yıkan hangi demir kepçeye pranga oldu? Hiç birisini! Ümmetin evlatlarının kanları heder ediliyor. Böyle fasit anlaşmalarla oyalanacak vaktimiz yok. Müslümanlar zor şartlar altında yaşasalar da ne azgın Yahudilerin ne de azgın Kâfirlerin esareti altında yaşamayı kabul etmezler. Bin üç yüz yıl kendi devletlerinde güven içinde hayat sürdüler. Yaşadılar! Yaşattılar! Müslümanlar izzetli günlerini özlüyor. Tekrar lider olmayı istiyor! Onu arzuluyor. Bu güç Müslümanlarda var. İhtiyacımız olan şey, yüzümüzü batıya değil, izzet sahibine çevirmek. Batı hukukuna değil, İslam’ın kaynaklarına yönelmek ona sımsıkı sarılmak. Müslümanları tekrar yeryüzünün güneşi yapacak cesur, güvenilir, halkını aldatmayan liderlere ihtiyacı var. Müslümanların tok ölmelerini sağlayan yardımlara değil, Ümmetin evlatları için ordularını seferber edecek liderlere ihtiyacı var ümmetin. ABD'li Efendilerine itaat edenlere değil. Allah'a ve Rasulüne itaat edecek, kınayıcının kınamasından korkmadan Nübüvvet Minhacı üzere Raşid-i Hilafeti yüklenecek cesur yüreklere ihtiyacı var ümmetin. Kafirler’in boyunduruğuna girenlere değil!