Anayasa ve başkalık sistemi çatışmaları, terör olayları ile başladı, meclis çatısında kavga-dövüş devam etmektedir. Birbirinden iğrenç iki sistemin kavgalarının sebebi ebetteki İngiliz ve Amerikan siyasetinin beka korkularından kaynaklanmaktadır. Bu derdi ve korkularını bizlere de dert ettirmeye çalışıyorlar. Baksanıza, aklın ulaştığı “ideal” demokratik meclisin haline!
Aslını isterseniz iki siyasi çizginin sunduğu yönetim şekli de berbat ve Müslümanların hiçbir sorununu çözme özelliği olmayan modeller. Parlamenter sistemi savunan karanlık kafalara ve başkanlık sistemini savunan vakıacı kafalara soruyorum. Bir anayasanın önceliklerinden biri de nizamı tatbik eden devletin, insanların maslahatlarını koruması değil midir?
Öyleyse savunduğunuz anayasalarınız Müslümanların maslahatını, fayda ve zarar esasına göre mi koruyacak, yoksa Allah’ın haram ve helalleri üzerine mi koruyacak? Vakıaya irtica eden kafalarınız, bu toplumu geriye götürerek toplumsal kıymetleri dengeleyemeyeceğiniz, huzur ve refahın olmadığı bir düzene çağırmaktadır insanları.
Allah’tan, bu toplumunun kültürel tarihi, İslamî duyguları sizlerin entelektüel birikimlerinizden ve taklitçi fikirlerinizden daha üst seviyededir. Yoksa zihinlerinizdeki batıl fikirlerin kodları ve siyaset anlayışlarınız ile insanlar birbirine baksalardı, çoktan birbirlerine girmişlerdi. Allah muhafaza, bu toplumda büyük bir çatışma ortamı çoktan çıkardı.
Mecelle’den bu zamana kadar ortaya çıkardığınız anayasalar, yasalar ve modelleriniz ile toplumun huzur ve sükûnetini korumak için konulan hangi hedefe ulaşabildiniz? İnsanların canlarını, mallarını, ırzlarını, akıllarını ve dinlerini koruyamadınız. Savunduğunuz sistemler veya anayasalarınız, toplumun yüksek ideallerini bırakın korumayı, yanından bile geçemediler.
Evet, Türkiye’nin siyasetini tekele almış iki siyasi yapının sunduğu sistemler veya anayasalar, Müslümanların hiçbir maslahatına hizmet etmedi. Müslüman halkın saadet ve huzurlarını hiçe sayan, aldırış dahi etmeyen düzenlemeler dün de, bugün de Müslümanların hiçbir maslahatına isabet etmedi-etmeyecektir.
Çünkü bir devletin hayat hakkındaki görüşünü ve onu takiben maslahatlara bakışını, sahip olduğu esası belirler. Ülkemizin üzerinde tepişen, tepiştikçe canlarımızı ezen, servetlerimizi talan eden iki filin hayat hakkındaki görüşü, İslam’ın siyasal sistemle alakalı hükümlerini yok saymaktır: “İslam siyasal yaşama hükmedemez.”
Ebetteki aydınlanma(!) çağında din ve devlet işleri, laiklik esası ile bir birinden ayrılmıştır. Ebetteki dilinize pelesenk ettiğiniz emperyalistlerin veya dış güçlerin hayat hakkındaki görüşleri de İslam değil, laikliktir. Öyleyse hangi anayasanız veya hangi yönetim modeliniz, Müslümanların kanayan yaralarını durdurabilir. İzzetlerini ve şereflerini geri iade edebilir. Onları gayelerin gayesi olan Allah’ın rızasını kazanmalarını sağlayabilir. Savunduğunuz, ister parlamenter sistem olsun ister başkalık sitemi olsun isterse sair beşeri anayasal düzenlemeler olsun hangi sistem, hangi anayasa Kürt-Türk kavgasını sonlandıracak?
Hanginizin yönetim modeli, Müslümanların topraklarını bölmek için çizilmiş sınırları kaldırıp ulus devlet anlayışlarını yok edip Müslümanları birleştirecek, onların tekrar tek bir ümmet olmalarını sağlayacak, Müslümanların canlarını, mallarını, ırzlarını, akıllarını ve dinlerini sömürgeci kâfir devletlerden koruyacak? Hangi yönetim modeliniz, Müslümanların kalkınmasını sağlayacak ve dünyaya İslam Risaleti’ni tekrar taşımalarını sağlayacak?
İslam’ın gayesini yıkan ve hedeflerini kaybeden vakıaya irtica eden sistemleriniz ve anayasalarınız, toplumsal bir kaosun son noktasıdır. Müslümanlardaki öze dönüş çabalarını fark eden Batılı sömürgeci kâfir devletler, Hilafet’in ilgası sürecinde ve sonrasında bugüne kadar yaptıkları gibi Müslümanları, siyasi açmazlar, ekonomik krizler ve yeisler ile siyasi hesaplaşmalar içerisinde şahsiyetimize, tarihimize, kültürümüze ve hadaratımıza mutabık olmayan yönetim nizamlarıyla meşgul etmişlerdi. Bugün de bu sistem ve anayasa tartışmaları, bunun farklı bir versiyonundan başka bir şey değildir!
İçerisinde bulunduğumuz somut vakıayı düşünmemiz için siyasi bir ortam bırakmadılar. Kâh karanlık kafaların parlamenter sistemi ile kâh vakıacı kafaların başkanlık sistemleri ile Müslümanların maslahatlarını hiçe sayan anayasaları karşımıza çıkardılar. Bununla da kalmadılar, Ümmetin evlatlarından milyonları feda ve servetlerini heba eden siyasi hareketler icat ettiler. Bizleri kendi fasit ve batıl fikirlerinin peşinden sürüklediler.
Sonuç alamadan tekrarladığımız bu halden kurtulmak için “al birini, vur ötekine” demenin zamanı geldi, hatta geçmektedir. Müslümanların kendilerine ve kurtuluşa olan güvenlerini kazanmalarının vakti gelmiştir. Hiç şüphesiz Müslümanlar sadece yaşadıkları bu zelilliği/düşüklüğü hissettiklerinde ve düşüncesinin temeline akidesini esas aldığında doğru olan yönetim nizamını da bulacaktır. Toplumun maslahatlarını gözeten, doğru bir anayasayı da kabul edecektir.
İman ettiğimiz İslam, meclislerinizdeki demokrasi mezheplerinden daha ideal şekilde halklara fikri liderlik yapacak kapasitede ve berraklıktadır. Kendi tâbiiyetini taşıyan Müslümanları ve gayri Müslimleri, hatta canlı ve cansız tüm varlıklara hitap eden, toplumsal kıymetleri dengeleyecek şer’i hükümler hazinesine sahiptir.
Öyleyse ne duruyoruz! İstanbul’dan, Şam, Bağdat, Kahire, Beyrut, Kudüs, Amman, Trablus, Hartum, Taşkent, Aşkabat, Astana, İslamabad, Cakarta, Tiran, Dakka, Rabat ve ismini yazmakla bitiremeyeceğimiz bütün şehirlerimizin sokaklarında, sadece İslam’ın fikri liderliğinde, İslami bir anayasayı konuşalım, savunalım ve Raşidî Hilafet nizamını talep edelim.