Erdoğan’ın kurmuş olduğu AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde Müslümanların büyük bir kısmı zamanla, tedricen de olsa İslâm’ın egemen olacağına inanıyordu. Lakin son 17 yılda toplumun tedricen hatta son 5 yılda oldukça hızlı bir şekilde İslâm’dan uzaklaştığını gözlemlemekteyiz. Tesettürlü genç kızlarımızın iktidarın çizmiş olduğu bir tesettür modası ile artık zamanla tesettürden uzaklaştığına şahit olmaktayız. Ayak bileklerinin üzerinde olan eteklerle saç uçlarını gösteren başörtüleri ile hatta tüm vücut hatlarını belli eden dar kıyafetlerle tamamen İslâm’ın tesettür anlayışından yoksun bir tesettürle(!) karşı karşıyayız. Lise çağlarında başlayan ve daha sonra üniversite döneminde çığırından çıkan bir gençlik var edilmektedir bugün. Bu gençlerin eğitim altıkları öğretim üyeleri ise tamamen dinden uzak olan sol zihniyetli öğretim üyeleri olduğu için zamanla bunların öğrencilerinin de en azından deist olmaları aslında şaşılacak bir mesele değil. İslâmi eğitim almak adına gidilen ilahiyatlarda ise Rasulullah’ın sünnetini inkâr eden hatta Kur’an ayetleri ile alay eden zelil bir öğretim müfredatı ile zihniyeti bozulmuş olan bir din öğretilmektedir. Tüm bunlar olurken yine medyanın desteği ile belirli tarikatlar ve onların hocaları ısrarla değişik medya kuruluşlarına çıkarılmaktadır. Hatta bazı medya kuruluşlarının İslâm ile uzaktan yakından alakası olmadığı halde bazı tarikatları ısrarla çıkartmış olmaları ise yine din karşıtı kesimin bir algı operasyonundan başka bir şey değil.
Gelin isterseniz AKP iktidarı boyunca nelerin yapıldığını bir inceleyelim.
Erdoğan iktidara geldiğinde zamanla gerçekleştirdiği ilk ve tek İslâmi atılım -ki taraftarları tarafından öyle nitelendiriliyor-, hiç kuşkusuz okullarda ve üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmış olmasıdır. Aslında bu hamle, Davos hamlesi gibi Erdoğan’ın İslâmi kesimi ikna etmek ve dolayısıyla desteğini alabilmek için yapılmış bir hamledir. Bu şekilde Erdoğan’ın daha sonra yapacaklarını bir nevi önceden kabul etmiş oldular. Hatta bu daha sonra meselesi oldukça uzayınca, yani diğer İslâmi hamleler (faiz, zina, alkol, kumar vs.) gecikince Erdoğan değişik komplo teorileri ve algı operasyonları ile mağduru oynadı ve değişik zaman dilimlerinden bahsetmeye başladı. Örneğin 2023 yılı çokça dillendirilmeye başlandı. Daha sonra bu 2053 hatta 2071 olarak şimdiden ertelendi. Nedeni ise muhtemelen 2023 tarihinin oldukça yaklaşmış olması ve Müslümanların şimdiden daha ileri tarihlerle ve senaryolarla oyalanmak istenmiş olmasıdır.
İnsanların adeta büyülenmişçesine Erdoğan’a bağlanmış olduklarının ve artık İslâmi esaslardan daha ziyade *“Erdoğan’ı nasıl temize çıkarırım”*ın derdine düştüklerinin bir canlı örneğini size vermek istiyorum. Malumunuz üzere Erdoğan Temmuz ayında Lozan anlaşması ile alakalı şu açıklamayı yapmıştı:
“Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 96’ncı yıldönümüne ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz.” [Sabah, 24.07.2019]
Bu açıklama aslında oldukça net olmasına rağmen Erdoğan hayranı ve Lozan ihanetini kabul eden bir Müslüman kardeşimiz şu yorumu yaptı: “Ne var bu açıklamada! Erdoğan ‘Mutluluğunu yaşıyoruz’ demesi, aslında Lozan’ın 100. yılına dört yıl kalmış olmasından dolayıdır.” Görüyorsunuz değil mi; tevilde zirve yapan bu anlayışı anlamak mümkün değil maalesef. Tabii ki bu örnekleri çoğaltabiliriz. Lakin ben size Erdoğan’ın İslâm’a vurduğu darbeyi hissettirmek adına kısa bir kaç örnek vermek istiyorum:
“Erdoğan son 17 yılda ne yaptı?” denildiğinde veya arama motorunda arandığında karşımıza genelde ekonomik veriler geliyor. Örneğin şöyle:
•Büyümede dünya ikinciliği. 2011 yılında Avrupa ekonomisi krizle mücadele ettiği yılda yüzde 8,8 büyüyen Türkiye.
•Enflasyon ve işsizlikte tek hane dönemi. 2003’de yüzde 18,4 olan Enflasyon son 10 yılda çift haneli rakamları görmedi.
•İhracatta son 10 yılda 3,2 kat artma. 47,3 milyar dolardan (2003) 152 milyar dolara (2013) yükselmesi.
•Bölünmüş yolların sayısının artması, havalimanların sayısının ikiye katlanmış olması.
•Büyükşehirlere özellikle İstanbul’a metro yapılması.
•Köprü ve tünellerin hayata geçirilmiş olması…
Bu verilerin neredeyse tamamının ya yüksek faizli kredilerle yapıldığını ya da adeta yabancı yatırımcılara peşkeş çekercesine yap-işlet-devret modeli ile birçok önemli projenin Batılı şirketlere verildiğini aslında kimse bilmek istemiyor. Bunun böyle olması halkın İslâmi hassasiyet ve basiretten uzak oluşunun bir sonucudur. Lakin artık ekonomik veriler kötüleştiğinden ve hayat pahalılığı arttığından dolayı bazı siyasi hamleler yapılmakta. Bu veriler açısından bakıldığında Erdoğan Batılı dost ve stratejik ortakları için adeta Müslümanların aklı ile alay edercesine hamaset dolu popülist İslâmi söylemleri ile beraber hiç olmaz dediğimiz ülke ve liderlerle ilişki kurabilmektedir. Örneğin Erdoğan “İsrail” ile alakalı belki de ağza alınabilecek en ağır eleştirileri yaparken dolaylı, hatta bazen direkt olarak ilişkileri -bırakın askıya almayı- daha da ileri taşımıştır. 2004 yılında “İsrail” için “terör devleti” yakıştırması yapan, 2009 yılında Davos’ta “one minute” diyen Erdoğan’ın, 2015 yılında doğalgaz üzerinden normalleşen ve 2017 yılında ise Türkiye-“İsrail” doğalgaz boru hattı anlaşmasının yapılmış olmasının bir başka izahı olamaz.
Yine Müslümanların en azılı düşmanlarından biri olan Rusya ile hatta özellikle Putin ile Erdoğan’ın çok özel ilişkileri söz konusudur. Neredeyse yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyecek kadar dost olduklarını birbirleri arasında gerçekleşen yoğun trafikten anlamak mümkün. 2015 yılında istenmeyen bir uçak krizi sonrasında 2017’ye kadar görüşmelerde bir duraklama oluyor ve ardından görüşmeler son hız devam ediyor. Erdoğan Putin ile sadece 2017 ile 2018 yılarında 12 kez yüz yüze görüşme gerçekleştiriyor. Bu görüşmelerin oldukça samimi bir ortamda çok yoğun bir şekilde gerçekleşmesi ise bazı fanatik Erdoğan hayranlarının hayal güçlerinin zirve yapmasına sebep oluyor ve Erdoğan’ı aklayabilmek için Putin’in “gizli Müslüman” olma ihtimalini bile dillendirebiliyorlar.
Yine Erdoğan’ın Müslümanların baş düşmanı olan ABD ve onun kapitalist başkanı Trump ile bugünlerde Kuzey Suriye’de güvenli bölge oluşturmak için ortaklaşa operasyon yapma konusunda resmî açıklama yapmalarına havuz medyasının önde gelen Star Gazetesi’nin baş yazarlardan biri olan Ardan Zentürk’ü bile çileden çıkarmış olması gerekiyor ki 12 Ağustos 2019 tarihli yazısının başlığını şu şekilde atıyor: “DURUN! Biz ‘dost’ ve ‘müttefik’ değiliz ki”. Yine yazısında şu soruları soruyor ve “hayır”la cevaplandırıyor:
“Soru 1: ABD, Ortadoğu’da PKK-PYD terör örgütü ile sürdürdüğü ittifakı rafa mı kaldırdı? Hayır!
Soru 2: ABD, FETÖ mensup ve elebaşlarıyla ilgili radikal bir karar mı aldı? Hayır!
O zaman, adına “Barış Koridoru Mutabakatı” denilen bu mutabakat hangi güven zeminine dayanıyor?
Asıl soru sonda: ABD Münbiç’teki PKK unsurlarının geri çekilmesini ve bölgenin Suriye halkı adına ÖSO’ya devri konusunu kabul etti mi? Hayır!”
Yine devamla şu soruları sorarak tespitte bulunuyor:
“Bu ülkenin neyine güvenerek, Türkiye’nin beka mücadelesinin en kritik safhasında bir mutabakata karar verdiğimizi biri bize anlatabilir mi? Garip bir durumla karşılaştık. ‘Barış Koridoru’nun kurulması için öngörülen Ortak Harekat Merkezi’nde Amerikalılar ile askeri bir ortaklık kuracağımız söyleniyor. İyi de ortağımız(!) ABD PKK’nın müttefiki, bunu nasıl dengeleyeceğiz?
‘Ortağımız’ dediğiniz ABD, o topraklarda, fiili devlet kurumsallaşmasını tamamladı, karşımıza da 40 bin kişilik “ordu” koydu…”
Şimdi tüm bunlar olurken Erdoğan ve AKP’nin nasıl bir İslâm anlayışını savunduğunu aslında herkesin anlaması gerekiyor. Aslında AKP döneminde 4-5 yaşlarında veya yeni doğmuş olan gençler 17 ile 22 yaşlarına kadar olan dönemde AKP ve Erdoğan’dan başka lider tanımıyorlar. İşte bu gençlik bugünümüzün lise ve üniversite öğrencileri ve Erdoğan’a güvenmiyorlar. İşte bu gençliğin yani Müslüman siyasetçilere güvenmeyen gençliğin tahkiki imana sahip olmadığı için bir kaç propaganda neticesinde İslâm’dan uzaklaşması aslında şaşılacak bir şey değil.
Özetle sorun, AKP eli ile beraber İslâm’a yapılan saldırılardır. Yine AKP döneminde İslâm’a “Kur’ancılar” üzerinden ayar yapmak istemeleridir. Yine sorun erkek ile kadını eş değil eşit olarak görmeleridir.
Rabbim Müslüman gençleri korusun ve hayran kalacakları gerçek İslâm dininin egemen olmasını bizlere nasip etsin! (Âmin)