Türkiye’de her hafta bir bomba haber ifşa ediliyor, yer yerinden oynuyor. Kurulduğu günden bugüne birçok askeri darbe, post modern müdahale, ekonomik krizler, darboğazlar yaşanıyordu. Ak parti ile bu krizler demokratlar ile cumhuriyetçiler arasında yaşandı. Bugün ise her ikisi de demokrat olan Ak parti ve cemaat arasında yaşanıyor. Ak parti ile cemaat arasındaki çatışmalarla ilgili çok şey söylendi ve söylenmeye de devam edecek görülüyor. Ben de bu çatışmadan kim zararlı, kim kazançlı çıktı ve biz Müslümanlar bu çatışmanın neresinde olmalıyız? Sorularına cevap arayacağım…
Ak parti ile cemaat arasındaki çatışma 2010 yılından sonra Hakan Fidan ile ilgili soruşturma ve cemaatin kadrolarının tasfiyesi ile başlamıştı. Ancak bu kavga son 2 aya kadar hep gizli yapılıyor ve kamuoyunda paylaşılmıyordu. Dershaneler tartışması ve rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan sonra bu kavga artık kamuoyunda taşındı. Her iki tarafta diğer tarafa çok kızgın ve bütün hamlelerini medya önünde veriyor…
Ak parti açısından cemaat ulusalcı yapıyı yok etmek ve demokratik bir geçiş için iyi bir yardımcıydı. Ancak zaman içerisinde Ak partinin Anayasa, Kürt meselesi ve çözüm süreci, Suriye, “İsrail”, Mısır gibi konularda farklı düşünmesi ve cemaatin kadroları tarafından kendine müdahale edilmesinden sonra cemaati zayıflatmak için düğmeye basmıştı. Buna karşılık cemaat ise Ak parti iktidarının gücünü destekleyerek devlet içinde daha fazla yer almayı başardı. Şimdi ise kendisine yapılan fişleme ve tasfiye hamlelerine karşılık Ak partiye topyekûn savaş açmış durumda.
Amerika, Türkiye’de demokratikleşme, ulusalcı yapının bitirilmesi ve Türkiye’nin bölgede güçlü bir devlet olması konusunda hem Ak parti ile hem de cemaat ile birlikte çalıştı, onların siyasetlerine destek oldu. Bugün ise bu çatışmada tarafları engellememesi, konu ile ilgili direk açıklamalarda bulunmaması konunun takipçisi olduğunu ve bir anlamda da gelişmelerden rahatsız olmadığını söyleyebiliriz.
Amerika’nın CHP ile görüşmesini bu gelişmeler içinde nasıl yorumlamalıyız? Amerika açısından baktığımızda; ABD Türkiye’de demokratik bir geçişi hala sağlayabilmiş değil. Anayasa çalışmaları 2015 yılına kaldı ve Kürt sorunu çözülemedi. ABD Türkiye’deki kalıcı sistem değişikliğinde CHP’nin olmasını istiyor. CHP’de demokratik değişimi ve ABD’nin bölgedeki gücünü gördüğü için hem ülke içindeki değişimde hem de uluslararası arenada yer almak istediği için görüşmeler devam edeceğe benziyor.
Bu çatışmadan ne olursa olsun her iki tarafta yara almış görülüyor. Ancak süreçten en büyük zararı cemaatin alacağı ve tabanında büyük bir kaybı yaşayacağını tahmin etmek çok da zor değil. Bu başarısızlığın en büyük nedeni kuşkusuz ki, cemaatin yıllardır izlemiş olduğu mücadelenin temelinin maddi menfaat ve kadrolaşma olması ve bunun için tüm siyasi yolları meşru görerek özellikle ABD ve diğer kâfir devletlerin siyasetine hizmet etmesi olduğunu söylemeliyiz. Türkiye’deki Müslümanlar cemaati on yıllardır hizmet hareketi olarak gördü. Emekli vaiz olan Gülen yıllarca sohbetlerinde İslami konuları ağlayarak anlattı. Okullardaki öğrenciler ve onların başarıları gündeme taşındı. Ancak bugün bütün bunların aslında böyle olmadığını tüm kamuoyu tartışıyor ve konuşuyor. En son bütün dinlere diyalog çağrısı yapan Gülen’in Müslüman için yaptığı beddualar cemaatin ve liderinin hangi durumda ve nasıl bir ruh halinde olduğunu gösterdi. Cemaat zor durumda ve her geçen gün güç kaybediyor. Bu saatten sonra bunu durdurması çok zor görülüyor.
Ak parti ise 3 dönem boyunca ulusalcı kesimlerle mücadelesinde görmediği hamleleri birlikte olduğu cemaatten aldı. Özellikle adalet ve demokrasi söylemleri Ak parti tarafından bu süreçte birçok kez ihlal edildi. Ak parti rüşvet ve yolsuzluklar ile anılmaya başlandı. Ak parti inandırıcılığını kaybetti ve bu süreçte birçok partilinin rüşvet ve yolsuzluk gibi işlere bulaştığı algısı beyinlere yerleşti. Bakanlar, milletvekilleri ve parti teşkilatlarında istifalar gerçekleşti.
Ancak Ak parti ve Başbakan bu süreçten mağdur olarak çıkmayı istiyor. Mücadelelerin sadece cemaat ile değil dış güçlerle olduğunu ve devlet içinde paralel bir devlet ile mücadele ettiklerinin söyleyerek konuyu aslı mecrasından çıkarmak istiyor. Başbakanın “sineyi millete döneriz”, “inlerine gireceğiz”, “babamın oğlu olsa cezalandırırız”, “bizi Türkiye’deki çalışmalarımızdan dolayı hedefe koydular” gibi söylemleri ve halktan dik dur eğilme, bu millet seninle sloganları mağdur rolünün kısmen de olsa başarılı olduğunu gösteriyor.
Bu süreçte tüm Türkiye kamuoyu Ak parti ile cemaat çatışmasına yoğunlaşmış durumda. Her gün yeni bir açıklama, yeni bir belge, yeni bir soruşturma yeni hamleler olarak devam ediyor. Ancak bu zaman içinde Suriye’de yaşananlar, Irak’ta yaşananlar ve diğer dünya gelişmeleri tamamen unutulmuş durumda. Özellikle Suriye konusunda İran devletinin devreye askeri ve siyasi olarak girmesi, 2. Cenevre görüşmeleri de unutturulmuş durumda.
Müslümanlar olarak bu yaşananları nasıl okumalıyız. Maalesef bu toplumda 1 asra yakın zamandır İslam’ın fikri, siyasi ve nizam yönü uygulanmadığı için toplumda fikri düşüklük hat safhadadır. Yine bir tarafta yıllarca âlim diye bilinen Gülen’in, bir tarafta da İslam ile hükmetmeyen bir yönetici olarak Başbakan Erdoğan’ın varlığı toplum açısından işi daha da zorlaştırıyor. Taraf olmayan bertaraf olur kaidesinden yola çıkanlar ise ya Ak parti ya da cemaat tarafından olmak adına argümanlar geliştiriyorlar. Medya gücünü de kullanarak toplumu yönlendirme çalışmaları yapıyorlar.
Bu çatışmada her iki tarafında ölçüsü Kuran ve Sünnet değil. Her iki tarafta bu ölçülerden elde edilmiş bir metot ve siyaset izlemiyorlar. Mesele Ak parti ya da cemaat meselesi değil. Biz bir taraf haklı diğer taraf haksız da demiyoruz. Çünkü her iki tarafında kullandığı ölçüler ve metotlar yanlış. Menfaatin, gücün ölçü edinilmesi ve isteyerek ya da istemeyerek kâfirler ile işbirliği içinde olmak hiçbir zaman bizi başarıya ulaştırmadı, ulaştırmayacak.
Asıl büyük tehlike ve imtihan ise yaşadıklarımızdan birilerinin bizi bir taraf olmaya zorlamalarıdır. Maalesef yaşananların siyasi değerlendirilmesi İslami ölçülerden uzak bir bakış ile yapılmakta ve sahnenin arka planı doğru bir şekilde değerlendirilmemektedir. Madalyonun bir yüzü görülürken diğer yüzü görülmüyor. 97 STK, dernek ve vakfın açıklamasından sonra yine bazı dernek ve vakıfların açıklamaları Müslümanlar için doğru bir bakış oluşturmamakta. Hatta bazıları bu taraf olmayı taraftarlığa kadar taşımakta ve alabildiğine sloganlar ile karşı tarafa saldırmaktadır.
Bu çatışmada sorun ne Ak parti ne de cemaat sorunudur. Bu sorun bir sistem sorunudur. Bu sistem beşeri esaslara dayalı olduğu müddetçe başında kim olursa olsun hangi hoca efendi destek verirse versin bu çatışmalar bitmeyecektir. Yine Müslümanların ölçüleri menfaat ve koltuk olduğu müddetçe başarı olmayacaktır. Yine Allah’ın onlar sizden razı olmaz dediği kâfirler ile her ne gerekçe ile olursa olsun işbirliği yapıldığı müddetçe başarı olmayacaktır. Biz Müslümanlar olarak Allah ve Resulünün yanında ve tarafında olanlarla olmalı ve bu çatışmaların esasları ile birlikte karşısında olmalıyız.