Adı Konulmasa da Bunun Adı: HAÇLI SAVAŞIDIR!
27 Eylül 2014

Adı Konulmasa da Bunun Adı: HAÇLI SAVAŞIDIR!

11 Eylül saldırısı, yaşadığımız yüzyılda bir dönüm noktasıdır. Bu tarih en çok Müslümanları ilgilendirmektedir. Bu tarihten sonra seçilen yeni düşman (İslam) açıkça ifade edilmiştir. Yeni dünya düzeninde net olarak şu çağrı yapılmıştır “münafıklık yapmayı bırakın”, “ya bizimle birliktesiniz, ya da teröristlerle" (Müslümanlarla) denilmiştir.

11 Eylül hadisesi soğuk savaş döneminin bitmesiyle birlikte düşman olarak gösterilen “kominizm”in yerine “İslam”ın konulduğu tarihtir. Amerika Sovyet Bloğu dağılıncaya kadar tüm dünyayı baskı ve denetim altında tutmak için Kominizm’i bir tehdit olarak kullanıyordu. Bu tehdit ortadan kalkınca yeni bir tehdit bulunmalıydı ki; aynı baskı ve denetim sürdürülebilsin. İşte 11 Eylül hadisesi bunun için kaçırılmayacak bir fırsattı ve böylece dünyaya yeni tehdit açıklandı: “Radikal” İslam.

Bu tehdit bazen İslam, bazen El Kaide, bazen Taliban, bazen IŞİD olarak karşımıza çıksa da amaç; Amerikan yayılmacılığını sürdürmek, hegemonyasını pekiştirmek ve Kapitalizm’in karşısında duran tek ideoloji (hayat nizamı) İslam’ı engellemek.

Bilindiği üzere, ABD Başkanlarına ulusal güvenlik konusunda danışmanlık da yapan Fokuyama, SSCB’nin dağılmasının ardından, artık ideolojik kavgaların ve savaşların sonuna gelindiğini, dolayısıyla tarihin de sonuna gelindiğini ileri sürmüştü.

Buna karşılık Huntington, kavgaların sonuna gelinmesi bir yana dünyanın yeni büyük çatışmaların, savaşların eşiğinde olduğunu, üstelik bu çatışmanın da uygarlıklar arasında yaşanacağını ortaya atmıştı.

Huntington’a göre peki medeniyetler neden çatışacaktı?

Birincisi: Medeniyetler arasındaki çatışma sadece gerçek değil, esaslıdır. Bu medeniyetler birbirinden tarih, dil, kültür, gelenek ve daha önemlisi din yoluyla farklılaşıyor, farklı medeniyetlerin insanları birçok bakımdan farklı görüşlere sahip oluyor.

İkincisi: Dünya gittikçe daha küçük bir yer haline geliyor. Bu etkileşimi, etkileşim ise ayrılıkları ve farklılıkları körüklüyor.

Üçüncüsü: Dünya çapındaki sosyal gelişme ve ekonomik modernleşme süreçleri insanları çok eski yerel kimliklerden koparıyor, böylece ulus devletler zayıflıyor, bu boşluğu doldurmak için din (özellikle de fundamentalist hareketler) devreye giriyor. (Huntington, 1997, 18-21).

Huntington, Fokuyama’nın tezini çürütse de İspanya ve Türkiye öncülüğünde “Medeniyetler arası ittifak”ın kurulması da aslında çok ilginç.

Asıl konumuza dönersek 11 Eylül saldırıları sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush, bunun “adı konulmamış bir Haçlı Savaşı” olduğunu söyleyip Afganistan’ı, ardından Irak’ı işgal etti. Tüm dünyaya da “ya bizimlesiniz ya da teröristlerle” diyerek bu haçlı savaşında yer almaya çağırdı.

Bu süreçte Türkiye’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Komşuda yangın varken şahsi kanaatim yangına müdahale etmekten yanadır." ve "Her zaman Hayır'da hayır yoktur." açıklamalarını defalarca yaparak, kendi milletvekillerini şiddetli baskı altına alarak tezkereyi geçirmeye çalışmıştı. Ancak olmadı.

Daha sonra Erdoğan, "Denklemin dışında kaldık. Keşke 1 Mart tezkeresi geçseydi. Tezkerenin bu şekilde neticelenmesini doğru bulmadım. Bunlardan ibret alıp gelecekte aynı hataya düşmemek gerekir" diye açıklama yapacaktı.

Netice de 1 Mart tezkeresi geçmedi ve Türkiye muharip güç olarak Irak’a girmedi. Ancak buna rağmen İncirlik üssünü Amerikan işgal kuvvetlerine karşı kullandırmaktan da geri durmadı. Bu durum Türk askerinin kafasına çuvalın geçmesini de engelleyemedi.

Yine bugün olduğu gibi Amerika öncülüğünde ki Koalisyon güçleri 20 Mart 2013 tarihinde Irak’ı işgal etti. Milyonlarca Müslüman katledildi. Yine milyonlarca kadın dul, çocuklar ise yetim kaldı. Milyonlarcası ise mülteci konumuna düştü.

Ya tecavüzler!

Ebu Gureyb cezaevinden gelen Nur Bacı’nın mektubunu unuttunuz mu? “Gelin” diyordu. “Bu cezaevini yıkın, bizleri de öldürün” diyordu.

Peki, sadece bununla bitti mi? Hayır!

Amerika Irak’tan sözde çekildiği 15 Aralık 2011 tarihinde geriye, şimdiye kadar Müslümanların görmediği zalim bir yönetim bırakarak gitti. O günden sonra da Irak hiçbir zaman istikrar yüzü görmedi ve bugün izlediğimiz sonuçlar ortaya çıktı.

İşte dönemin Başbakanı Erdoğan bu bilançoya bakarak “bizde işgal kuvvetleriyle birlikte Irak’a neden girmedik” diye hayıflanması ne insani, ne İslami, ne de vijdanidir.

******

Şimdi yine aynı topraklarda, Allah’ın mümtaz kıldığı Blad-ü Şam topraklarında, Amerikan öncülüğünde yine bir Haçlı Ordusu kuruldu. Şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına göre 40 ile başlayıp 104’e yükselmiş, bu koalisyonun içerisinde yer alan ülkeler. Daha da artacakmış.

Erdoğan; "Bizim dinimiz İslam barışın dinidir, kardeşliğin dinidir. Birliğin beraberliğin dinidir. Savunmasız insanların öldürülmesine bir kere bizim dinimiz kesinlikle izin vermez” diyerek bu koalisyona katılacağının sinyalini verdi.

Erdoğan, New York’a giderken farklı dönüşte ise farklı bir planla döndü. Amerika Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin “pudingi yemeden içerisinde ne olduğunu bilemezsin” sözü üzerine “pudingi” yemeyi kafasına koymuş.

Bu Haçlı Ordusu ki, içerisinde Arabistan, Ürdün, Bahreyn, BAE, Katar şimdi birde Türkiye eklenecek. Sözde bu ülkeler Suriye’nin dostlarıydı. Esed rejiminin karşısındaydı. Ancak bu operasyon Esed rejimine yönelik değil, Suriye’de Batı’nın dayattığı plana direnen gruplara yönelik yapılmaktadır. Suriye toprakları bombalanırken sivil, çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeden bombalanıyor. Aynen Beşşar Esed’in yaptığı gibi.

Daha Türkçe tabirle bu savaş İslam’a karşı yapılmaktadır. İslam’ın siyasi olarak vücut bulmaması için yapılmaktadır. Raşid bir Hilafet’in kurulmasını engellemek, hiç değilse geciktirmek için yapılmaktadır.

Bundan 90 yıl önce Batı’nın Mustafa Kemal’i destekleyerek baskıyla, şiddetle, dipçikle nasıl bir ulus yaratmaya çalıştıysa, şimdi de Suriye halkının kabul etmediği Laik SMDK ve Ilımlı-ların desteklenmesi yolu ile İslami bir yönetimin gelmesine ve Müslümanlara darbe vurulmak istenmektedir.

Makalemin başında dediğim gibi Amerikan öncülüğündeki bu koalisyon bir Haçlı Ordusu’dur. İslam coğrafyasında ki yöneticiler ümmetin evlatlarını, NATO bünyesinde Müslümanlarla savaşa göndermektedir.

İslam coğrafyasında ki sorun; laik rejimler ve başındaki diktatör yönetimlerdir. Bu ister babadan oğla geçen Katar yönetimi gibi olsun, isterse sözde Türkiye’de ki seçimler gibi olsun fark etmez. Bu rejimlerin hiçbirisi Allah indinde meşru değildir! Dolayısıyla Müslümanlar nezdinde de meşru değildir! Türkiye, Müslümanların başına üşüşen akbabaların içerisinde yer almamalıdır!

Allahın Rasulü bir hadisinde şöyle buyuruyor:

Birçok milletlerin (kâfirlerin), yemek tabaklarına üşüşen obur kimseler gibi, sizin üzerinize birbirlerini davet ederek üşüşmeleri yakındır. Birisi şöyle dedi: “Acaba o gün sayımız az mı olacak?” Dedi ki; Hayır! Bilakis siz o gün çok olacaksınız. Fakat siz, selin sürüklediği çerçöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın göğsünden sizin korkunuzu çıkaracak ve sizin kalbinize de “vehn” atacaktır. Birisi dedi ki; “Vehn nedir, ey Allah’ın Rasulü?” Dedi ki; Dünyayı sevmek ve ölümü kerih (çirkin) görmektir. [Ebu Davud, 3745]

Kâfir Amerika öncülüğünde ki İslam ile olan bu savaşa Türkiye hiçbir şekilde yardım etmemeli.

Aksine vahşi Beşşar’a ve zorba Irak yönetiminin yaptığı zulümlere engel olmalı değimliydi?

Allah Subhanehu Ve Teâlâ Suriye ayaklanmasıyla birlikte bazı örgüt ve ülkelerin gerçek yüzünü bu ümmete nasıl gösterdiyse Türkiye yöneticilerinin de gerçek yüzünü gösterecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ne kadar eğip bükerse büksün, adı konulmayan bu savaşın adı:

HAÇLI SAVAŞIDIR!!!

@OYildiz99