Pasifik bölgesinde Çin ve ABD arasında Tayvan nedeniyle patlak veren kriz büyüyor gibi görünüyor. Çin, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Tayvan ziyareti nedeniyle çok sert açıklamalarda bulundu. Ayrıca Tayvan Boğazı'nda askerî tatbikat düzenlediğini açıkladı. Ardından Tayvan kıyılarına 125 kilometre mesafede bulunan Pingtan Adaları açıklarında tatbikat gerçekleştirildi, gemilere bölgeye gitmeme uyarısı yapıldı. Çin’e ait Type 054A güdümlü füze firkateyninin yer aldığı tatbikatta, askerlerin muharebe hazırlığı yaptığı bildirildi.
Aynı zamanda ABD Donanması'nın da USS Ronald Reagan uçak gemisi görev grubunu Güney Çin Denizi'ne yönlendirdiği açıklandı. Karşılıklı tehditvari açıklamalar geldi. Çin Savunma Bakanlığı Sözcüsü Wu Qian Çin ordusunun oturup beklemeyeceğini, ülkenin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyacağını söylerken Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Washington'un “tek Çin” ilkesine bağlı kalması gerektiğini söyleyerek “Ateşle oynayan kendini yakar” ifadelerini kullandı.
Savaş tamtamlarının sesleri duyuluyor fakat gerçekte bir savaş olabilir mi? Gerçekte bu yaşananların arka planında neler var?
Bilindiği üzere ticaret yolları ülkelerin birbirleriyle olan ilişkilerinin gelişmesinde her zaman önemli bir araçtır. Eski çağalara uzanan tarihî İpek Yolu da önemli bir ticaret yoluydu. Birçok bölgeyi etkileyen bu ticaret yolları üzerinde bulunan ülkeler kısa sürede refaha ulaştı. Geçmişte gözlemlenen ticaret yolları üzerindeki ülkelerde gerçekleşen bu refah, ticaret yollarının günümüzde tekrar canlandırılması fikrinin doğmasına sebep oldu.
Bu minvalde Çin ile ABD arasında yaşanan “ticaret savaşları” da Çin’in yeni bir ipek yolu projesini hayata geçirmesinde etken olmuştur. Günümüzde Çin’in küresel düzeyde geliştirdiği bu yeni ipek yolu projesi yeni adıyla “Tek Kuşak Tek Yol” projesidir. Bu proje bir ekonomi ve dış politika projesidir. Oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmakta olan projede ana hedef çok geniş bir yelpazedeki ülkelerin birbirleriyle olan ticari ilişkilerinin geliştirilmesidir. Projeye göre ülkelerin ekonomik olarak ilişkilerini geliştirmesi karşılıklı kazanç ilişkisi oluşturacak ve bu da bölge ülkelerinin daha sağlam bağlarla birbirlerine kenetlenmesini sağlayacaktır. Proje tamamlandığında ticaret yollarında ulaşım süresinin %12 azalması, ticaretin %2,7 ile %9,7 arasında artması, gelirlerin %3,4 oranında yükselmesi tahmin edilmektedir.
Bugün ABD’nin Çin ile ilgili sorunu işte bu projenin pratik olarak hayata geçirilmesinden kaynaklanmaktadır. ABD, Çin’in kendi başına hammadde edinmesini, bunu işleyip yeni “İpek Yolu” projesiyle ekonomik ilişkiler kurarak dünya pazarlarına açılmasını istememektedir. Bu sebeple Çin’i kuşatma projesini hayata geçirme çabasındadır. Bu kuşatma projesinin ilk adımlarını Doğu Türkistan’da yaşadık. Nitekim Çin’in kuzey batısında yer alan Doğu Türkistan kuzeyde Rusya ve Moğolistan, batıda Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan ile komşudur. Doğu Türkistan’ın siyaseten karışması demek Çin’in batı sınırlarının ve kuzey sınırlarının ticaret yolları açısından güvensizliği anlamına gelmektedir. Bu ise hem hammadde temini hem de üretilen ürünlerin pazarlara ulaştırılması konusunda Çin’in zora girmesi anlamına gelmektedir. İşte Çin’i kuşatma projesinde Doğu Türkistan meselesi ABD’nin Çin ile çatışmasındaki ilk hamlelerindendir.
ABD’nin Çin’i kuşatma projesi, Çin’in tampon bölgeleri olarak bilinen Tibet, Doğu Türkistan, İç Moğolistan ve Mançurya üzerinden olabileceği gibi kıyı bölgeleri üzerinden de olabilecektir. Tayvan işte bu kıyı bölgeleri kapsamında yer almaktadır.
ABD, Çin'in bölgesel meselelerdeki emellerini minimizi etmeye çalışmaktadır. Çin'in bölgesel alandaki nüfuzunu çevrelemek ve onu bölgesel meselelerle meşgul etmek istemektedir. Sürekli olarak Tayvan ile Kuzey Kore meselelerini, Çin'in azınlıklara mesela Tibet'in otonomi yönetimine ve Doğu Türkistan’da yaşananlara karşı kötü muamelesini istismar etmeye çalışmaktadır. Çin'in muhitinde ateşin fitilini tutuşturmak için Çin ile Japonya arasındaki tartışmalı adalar konusundaki ikili anlaşmazlıklara müdahale etmektedir. Ayrıca Çin'i, Afganistan, Orta Asya ve Pakistan'dan Kore Yarımadası ve Japonya'yı da içine alan Pasifik Okyanusu'na kadar uzanan üsler zinciri ile de kuşatmıştır. Bu askerî üslerin hedefi, Çin'in askerî bir güç olarak ortaya çıkmasını engellemektir.
Çin’in batısında yer alan Tayvan ya da resmî adıyla Çin Cumhuriyeti; Tayvan Adası, Penghu, Kinmen, Matsu ve bazı diğer adacıklarda yerleşik, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kıyılarında bulunan bir Doğu Asya ülkesidir. 1912'de bugünkü Çin topraklarında kurulan ülke, Birleşmiş Milletler kurucu üyesiydi. Tayvan adası da dahil olmak üzere çevre adaları II. Dünya Savaşı sonrasında sınırları içerisine dâhil etmişti. 1949 yılındaki Çin İç Savaşı'nı Çin Milliyetçi Partisi'nin kaybetmesi üzerine ülke Çin Komünist Partisi yönetimine girdi ve bu parti tarafından Çin Halk Cumhuriyeti kuruldu. Çin Milliyetçi Partisi lideri Çan Kay Şek Tayvan adasına kaçtı ve Çin Cumhuriyeti'nin burada devam ettiğini dünyaya ilan etti.
1949 yılındaki bu yeniden kuruluş başta Batılı ülkeler olmak üzere dünya devletlerinin çoğunluğu tarafından kabul gördü. 1971 yılına gelindiğinde değişen dünya dengeleri nedeniyle Çin Cumhuriyeti (Tayvan) Birleşmiş Milletler'den çıkarıldı ve yerine Çin Halk Cumhuriyeti dahil edildi. Günümüzde Çin Cumhuriyeti yani Tayvan sadece 23 ülke tarafından tanınmaktadır. Çin ifadesi ise genellikle Çin Halk Cumhuriyeti'ni ifade etmek için kullanılırken Çin Cumhuriyeti'ne ise Tayvan denmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti Tayvan’ı Çin'in ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Dolayısıyla ABD’nin değişik dönemlerde Tayvan'a silah satılmasına yönelik adımlar, Çin’i kuşatma projesiyle alakalıdır. ABD’nin amacı, Çin'in ulusal güvenliğini tehdit altına almak ve Çin ile Tayvan’ın yeniden birleşmesini hedefleyen çabaları yok etmektir. Böylece Çin’in, Tayvan ile olan anlaşmazlıklarını çözmesini zorlaştıracak ve Çin’in Avrasya’daki “Tek Kuşak Tek Yol” girişimini baltalayacaktır.
ABD, tavizler vermesi, ekonomide, ticarette, bölgeye ilişkin politikada kolaylıklar göstermesi için Tayvan’ın Çin’e katılımını engellemek ya da geciktirmek için elinden geleni yapmaktadır.
Çin de ABD’nin Tayvan Adası meselesini kaşımayı bırakması için Kuzey Kore’ye arka çıkmaktadır. Çin de hedefi olan Tayvan Adası’nı ilhak edebilmek için bu kozu ABD’ye karşı oynamaktadır. Dolayısıyla ABD dünyanın jandarmalığını elinden bırakmadığını göstermek ve Çin’i kendi mahallesinde kıstırmak için bu girişimlerde bulunmaktadır. Hatta Rusya’nın Ukrayna’ya girerek bataklığa saplanması için elinden geleni yapmış, böylece Çin’e destek olmasını önlemek istemiş, bunda da büyük oranda başarılı olmuştur.
Bugün Tayvan üzerinden gerçekleştirilen operasyon, ABD’nin Çin ile bölgedeki mücadelesi ve Çin’in kendi bölgesinde ABD’ye meydan okuması ile alakalıdır. Fakat her ne kadar savaş davulları çalsa da ABD ile Çin arasında bir savaşın çıkması pek mümkün değildir. Fakat Çin ile Tayvan arasında ya da tampon bölgelerinde iç kargaşanın yaşanması mümkündür.
Çin, masum, kendi hâlinde ticaretini yapan bir ülke değildir. Onun Doğu Türkistan’da Müslümanlara karşı vahşice uygulamaları unutulmamalıdır. Aynı şekilde ABD de her ne kadar dünyanın jandarmalığına soyunsa da onun da jandarmalığı ülkeleri korumak için değil kendi çıkarlarını korumak içindir. Irak, Suriye ve sair İslâm beldelerinde akıttığı kanlar nehirleri doldurur, evlerini yurtlarını terk edenler, işgal bölgelerinde hayatını kaybedenler, sakat kalanlar, dul, yetim ve öksüz kalanlar milyonların üzerindedir.
Dolayısıyla dünyanın hamiliği, jandarmalığı, efendiliği böyle yapılmaz… Hatırlayın 19. yüzyılda Almanya’da Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar yaşıyordu. Fransızlar, her sene nehrin Almanlara ait olan kısmına geçip, mahsulün tamamını toplayıp götürüyorlardı. Her sene böyle olunca Almanlar durumu Osmanlı halifesine yazıp yardım talebinde bulundular. Mektupta özetle şöyle denmekteydi: “Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki dünyaya adalet dağıtan bir devletin sultanı, İslâm’ın da halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı sağlayın.”
Halife bu talep karşısında sadece 50 tane yeniçeri elbisesi ve şu notu gönderir: “Fransızlar korkak adamlardır. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir.”
Evet 50 yeniçeri elbisesi ile mesele çözülmüştü. Çünkü o elbise Hilâfet Devleti askerinindi. O devlet dünyayı sömüren değil imar eden, adaletin merkezi ve dağıtıcısı bir devletti. Bugün de hem Müslümanlara izzet ve şeref hem de dünyaya adalet ve düzen getirecek tek devlet yakında kurulacak olan II. Râşidî Hilâfet Devleti’dir.