Türkiye ve Mısır’ın da müdahil olduğu Suudi Arabistan ve Katar arasındaki siyasi ve ekonomik kriz geçtiğimiz günlerde yeniden patlak verdi ve yine hain yöneticilerin hayr üzerinde ağırdan aldıkları birliği şer üzerinde ne kadar da hızlı gerçekleştirdiklerini bir kez daha gösterdi. Hayr üzerinde birleşiyorlarmış gibi gözükmeleri ne yazık ki bu gerçeği değiştirmiyor. Sadece şerli ittifaklardan medet umanların kendisini avuttuğu bir argüman, ümmetin yeniden kalkınmasını ve bir Hilafet Devleti etrafında birleşmelerini celladına havale edenlere bir sığınak olmuş oluyor. Nitekim aynı ülkeler daha önce de sözde “İslam Ordusu” adıyla gerçekte Suriye’deki İslamî kıyama karşı birleşirken “terörizme” karşı kurulmuş gibi içerisi ABD tarafından doldurulmuş bir kavram etrafında birleşivermişlerdi. Evet, günümüzde bu birlikler nereden baktığınıza ya da hangi taassubiyet ile baktığınıza göre değişebilirken, hakikatte batıl üzerinde kurulan birlikler olduğunu ancak hayata hakikat penceresinden bakanlar görebilirler. Gerisi kendisini taassuptan, üzerindeki vahdet için çalışma farziyetini bir takım liderlere havale etmekten ve tembellikten kurtarmadığı müddetçe hakikati görmeyecek, görmek istemeyecektir, velev ki hakikat açık olsun.
Bu çerçevede Katar ve Suudi Arabistan arasındaki
krizi Müslüman kardeşlerle ilişkilendirenlerden tutun da Hamas’a bağlayanlar
veya hakikatten oldukça uzak yorumlayanlar köşe yazılarıyla, makaleleriyle
ortaya çıktılar. Tabiî ki siyasi olayları yorumlamada tek bir görüş beklenmez,
herkesten aynı sonuca varması istenemez ancak devletlerarası durumlar göz ardı
edilerek ya da tâbi ve uydu devletler müstakil devletlermiş gibi gösterilerek
öküz altında buzağı aramak kabul edilemez. En basitinden yapılan yorumların
akıllarda çelişkiler doğurmaması gerekir. Örneğin, Türkiye’nin Müslüman
Kardeşleri terör örgütü olarak görmediği, Hamas’la olan ilişkisi malum olduğu
halde bu krizi Katar’ın bu iki örgüte destek olmasına nasıl bağlayabiliriz?
Üstelik Katar’ın bu örgütlerle ilişkisi yeni ve gizli değilken… Veya bu
ülkelerin “israil”in Ortadoğu’nun göbeğinde katliamlar yapmasına, Esed’in altı
yıldır taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayan daha somut örnekler
dururken soyut bir şey için birleşmelerini nasıl hayra yorumlayabiliriz?
Peki, bu ülkeler terör örgütü olduğu hiç şüphesiz
olan ve Anadolu’da binlerce insanı katleden PKK’ya karşı, ya da onu destekleyen
Avrupa ülkelerine karşı neden bir ittifak kurmazlar hiç düşündük mü? Sizce bu
ülkeler kendi kararlarını kendileri alabilecek müstakilliğe sahipler mi?
Sahipleri şaz yorumlarının çelişkilerini düşünedursun biz hakikatlerden kopuk
olmayan yorumumuza geçelim.
Bu krizin tam olarak anlaşılabilmesi için öncelikle
bazı hakikatlerin zikredilmesi gerekiyor. Bu hakikatlerden birincisi ve
en acı olanı, İslam Beldelerinde bulunan devletlerin –İran, Mısır ve Türkiye dâhil-
hiçbirisi müstakil bir devlet değildir. İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni yıkıp
enkazı üzerine ajanlarına ganimet olarak kurup verdiği birer karton devlettir.
İngilizler bu devletçikler üzerinde bazılarında hâkimiyetini koruduğu gibi
bazılarının hâkimiyetini de ABD, Fransa ve Rusya gibi güçlü ve müstakil
devletlere kaptırmıştır. Bu makalede onlarca ülkenin Batılı devletlerin
sömürüsü olduğunu ispatlama yoluna gidecek değilim. Zira konumuz bu olmadığı
gibi makalemizin hacmi de bunu kaldırmaz. Ayrıca bu devletlerin İran ve Mısır
gibi en güçlülerinin dahi ABD yörüngesinde olduğu, Türkiye gibi en bağımsız
gösterilen ülkenin bile ABD ile müttefik olup sözünden çıkamadığı malum bir
şey.
İkincisi,
Müslüman Kardeşler ve Hamas hareketinin İslam çizgisinde sapasağlam bir
örgütlenme olmayıp tavizler verdiği ve demokratik yollara tevessül ettiğinden
dolayı Batı için hakiki bir tehdit olmadığı artık bilinen bir şeydir. Dolayısıyla
ABD’nin bu ilişkiyi işaret ederek Katar’ı teröre destek olmakla suçlaması
hakiki değildir. Zira darbeyle devirmiş olsa bile daha önce Müslüman
Kardeşlerle Mısır’da iş tutmuş, Hamas’la Türkiye üzerinden ilişki kurmuştur.
Üçüncüsü,
Suudi Arabistan üzerinde İngiliz hâkimiyeti olsa da şuanda Selman’ın iktidarda
bulunmasından dolayı bu ülke bir ABD hizmetkârı durumundadır. ABD’den habersiz
hareket etmekten katmer katmer uzaktır.
Dördüncüsü,
Katar’da büyük bir ABD üssü bulunmakla birlikte İngiliz nüfuzunda olan bir ülkedir.
ABD ve müttefiklerine karşı geliştirdiği tutum İngilizlerden aldığı destekle
olmaktadır.
Beşincisi,
ABD şuanda birinci devlet konumunda olup İngiltere onunla perde önünde iyi
geçinirken perde arkasından onun politikalarına engel olmaya ve mevcut sömürgelerini
korumaya çalışmaktadır.
Krizin gerçek sebebine gelince, yukarıdaki hakikatler
çerçevesinde ABD Ortadoğu’da geliştirdiği siyaseti uygularken başka güçlü
ülkeler tarafından rahatsız edilmeden hareket etmek istemektedir. Birinci
devlet olması hasebiyle Yemen, Suriye, Irak ve Körfez’de krizleri yönetmek,
ideolojik doğuşları engellemek ve kendi maslahatlarını sağlamak derdindedir.
Diğer taraftan İngilizler, Ortadoğu’daki nüfuzlarını tamamen yitirmemek ve bu
çerçevede ABD siyasetine engel olmak için Katar üzerindeki nüfuzunu kullanarak
parazit yapmaktadır. Dünya siyasetinde İngilizlerin etkisi olabilmesi ve
kalabilmesi için bunu kendilerine bir politika yapmışlardır. ABD ise İslam
Hilafet Devleti’nin yeniden doğuşu gibi tüm Batı’yı ilgilendiren bir tehdit(!)
varken rahatsız edilmemek ve süreci tek elden yönetmek istemektedir.
Bu krizin gerçek sebebi bu olduğu gibi bu durum yeni
de değildir. 2014, 2016 gibi örnekleri de varken bunu ABD’de seçimler olup
Trump’ın kişisel görüşüne bağlamak da doğru değildir. Bu bir Amerikan
yapımıdır, yoksa mesele Obama veya Trump meselesi değildir. İslam Hilafet
Devleti başta olmadığına göre kuzgunlar leşte demektir. Allah Subhanehu ve Teâlâ
İslam Beldelerini tek bir Hilafet çatısı altında birleştirip Batı karşısında
siyaset geliştirebilecek güç, irade ve birliği bizlere nasip etsin.
@m_muratsavas